Almanya’da yaklaşan seçimler ve ırkçılığın yükselişi

Almanya eyalet seçimleri yaklaşıyor. İki büyük eyalet olan Hessen ve Bayern, Ekim ayında vekillerini seçecek. Bu arada kısa bir süre önce Saksonya eyaletinin Chemnitz şehrinde yaşanan bir cinayet, mülteciler ve milliyetçilik konusundaki tartışmaları ateşlendirdi.

Almanya yaklaşan seçimler ve ırkçılığın yükselişi
“Suç işleyen yabancılar, dışarı!”

Milliyetçilik mi yoksa evrensellik mi? Hoşgörü mü yoksa nobranlık mı? Popülizm, kutuplaşma vs. Seçimler az bir zaman kala Almanya’da gerginlik yükseliyor. Beş yıl önce kurulan politik parti AfD (Almanya için alternatif) “Nazi” ve “faşist” olarak tanımlanıyor ama gene de oylarını giderek yükseltiyor. Bu kötü şöhrete rağmen insanlar neden bu partiyi destekliyor? Bunu anlamanın en iyi yolu doğru soruları sormaktan geçiyor. Milliyetçi bir Alman ve AfD seçmeni olan J.Z. ile röportaj yaptık:

Siz Nazi misiniz?

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?


J.Z.: 50 yaşında bekar ve serbest meslek sahibi bir Almanım. Çocuğum yok ve olmadığı için kendimi şanslı sayıyorum.

Neden öyle?

J.Z.: Öncelikle boşanma kanunu çocukların yararına işlemiyor burda. Bir aileyi yıkmak artık çok kolay. Bence çocuklar sağlıklı ve güvenli bir aile ortamında büyümeli ve bu ortamı sağlayamayan çiftler çocuk yapmamalı.

İkinci sebep ise Almanya’daki mülteci sorunu. Burası artık çocuk yetiştirmek için uygun bir ülke değil.

Yani en çok çocuklar için mi endişeleniyorsunuz?

J.Z.: Tabii ki, onlar bizim geleceğimiz. Belki bencilim ama; emekli olduğumda kim çalışıp benim maaşımı ödeyecek? Birçok ülkede olduğu gibi Almanya’da da sistem böyle işliyor. Yaşlandığımız zaman bize bugünün çocukları bakacak. Ama ben şu an ülkemin geleceğinden endişeliyim.

İkinci sebebinizi de açar mısınız?

J.Z.: Sınırlarımız açtığımızdan beri ülkedeki şiddet olayları hızla arttı; Chemnitz, Köthen, Löbau…Mülteciler bıçakla Almanlar’a saldırıyor. Daha bugün bir arkadaşım yeni bir olay anlattı: Kızının okulndaki Afrikalı bir öğrenci bir Alman öğrenciye saldırmış, olay hastanede bitmiş. Bu çocuklar sınıf arkadaşlarından daha büyük çünkü hem eğitimleri gecikmiş hem de kimlikleri yok. Kendilerinden küçük bir çocuğa vahşi hayvan gibi saldırabiliyorlar.

Chemnitz’te tam olarak ne oldu?

J.Z.: Biri Suriyeli diğeri Iraklı iki adam üç Alman’la tartışıyor, sonra bir ara yokolup ellerinde bıçakla geri geliyorlar. Anlatılana göre; Daniel isimli Alman yanındaki iki kadını korumak isterken 25 bıçak darbesi yiyor ve ölüyor. Bu iki Afrikalı zaten suçlu olarak aranıyormuş ve sınırdışı edileceklermiş.

Suç işleyen Alman yok mu hiç?

J.Z.: Tabii ki var ve olmaya devam edecek. Ama suçluluk oranı son yıllarda aşırı derecede arttı. Sebebi ne olabilir sizce?

Chemnitz’te, mesela, bu yıl 60 tecavüz olayı yaşandı. Geçen Aralık ayında 15 yaşındaki Mia Afgan erkek arkadaşı tarafından öldürüldü ama çocuk sadece 8 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Kimliği olmadığı için reşit muamelesi görmedi. Halbuki bir kan testiyle yaşı anlaşılabilirdi ama test yapılmadı. Öte yandan bir mülteci evini ateşe veren dazlaklara 10 yıl hapis verildi, ölen olmamasına rağmen. Burda büyük bir adaletsizlik var. İşte bu yüzden Nazi olarak bilinen AfD’ye oy veriyorum.

Siz de Nazi misiniz?

J.Z.: Kesinlikle hayır. Sevdiğim bir sürü yabancı arkadaşım var ama hayatıma girmesine izin verdiğim tüm yabancılar buraya entegre olmuş insanlar. Fakat bazı yabancılar var ki… Alman kültürüne adapte olmaları imkansız; eğitimsizler ve medenileşmemişler. Ben onlara daha ziyade “şempanze” diyorum; insana benzeyen ama medenileşemeyen hayvan.

Bunlar sürekli çocuk yapıyorlar. Çünkü biliyorlar ki; her çocuk ekstra para getiriyor. Ayrıca sahtekarlık yaparak sosyal sistemden daha fazla para alıyorlar. Mesela çocukları kendi ülkelerinde yaşıyorken, burda yaşıyormuş gibi gösterip çocuk parası alıyorlar. Demokrasimize saygıları yok.

Her şey para için

Neden geldiler bu ülkeye sizce? Kendi ülkelerinde savaş var.

J.Z.: Para için geliyorlar. Ayrıca askerlikten kaçıyorlar. Neden bu kadar çok genç Suriyeli erkek var burda? Kadın ve çocuklar daha az.

Savaşı kim çıkardı, kim yönlendiriyor, kim silah gönderiyor?

J.Z.: ABD, İngiltere ya da diğer NATO müttefikleri. Benim ülkem de Sudi Arabistan ve Türkiye üzerinden silah gönderiyor. Savaş olan bir ülkeye silah göndermek kabul edilemez ayrıca yasal değil. Ama birçok ülke bir şekilde yapıyor bu işi, çünkü silah ithalatı iyi para getiriyor.

Yani sizce sebep daha ziyade ekonomik.

J.Z.: Evet. Mülteciler ordan yasal olmayan yollarla, büyük paralar ödeyerek ve tabii ki daha iyi bir hayat düşleyerek buraya geliyorlar. Buraya geldiklerindede kişi başı aylık yaklaşık 1000 Avro para alıyorlar. Bu parayı da sonra kendi ülkelerindeki ailelerine gönderiyorlar. Yani; Almanya’da 30 yıl çalışmış bir kişi ödediği vergilerle Afrikalı aileleri besliyor. Almanya’dan Afrika’ya gönderilen para transferine bakarsanız, demek istediğimi anlarsınız. Bu arada emekli Almanlar zar zor geçinebiliyor burda.

Ayrıca Almanya’nın “mülteciler”i kabul etmesinin sebebi de ekonomik.

Bunu açabilir misiniz biraz?

J.Z.: Almanya’da yaklaşık 50 kişi büyük endüstrilerin sahibi ve bu kişiler Parlemento’yu yönlendirebiliyorlar. BMW, WV gibi bu firmaların işçiye ihtiyacı var fakat ülkenin pahalı ve güvensiz olduğunu düşünen Almanlar artık çocuk yapmıyor.

“Made in Germany” etiketi çok güvenilir ve her yerde satıyor ve bu ürünlerin sürekli üretilmesi gerek. Sınırların açılması bu işadamlarının fabrikalarına işçi yetiştirmek için işte, merhametten falan değil. Onların derdi işyerlerini ayakta tutmak; entegrasyon ya da güvenli bir ülke onların umurunda değil.

Bilderberg‘e bakın. Bir grup işadamı ve akademisyen her yıl toplanıp Dünya politikasının nasıl işleyeceğine karar veriyor. Sadece Almanya değil Dünya tamamı kapitalistlerin elinde.

Yani sizce AfD ekonomiyi değil de Almanya’nın geleceğini mi düşünüyor?

J.Z.: Evet.

Deniz Held, J.Z. ve arka planda AfD lideri Dr. Alexander Gauland.

Entegrasyon önemli

Entegrasyon neden bu kadar önemli?

J.Z.: Toplumda sağlıklı bir iletişim kurulması için. Sokağı dinlemek, etrafta neler olup bittiğiyle ilgilenmek gerek. Bunun için de o ülkenin dilini konuşmalı insan öncelikle.

Biz bu problemi 1955’te İtalyan, Yunan ve Türk misafir işçilerin gelmesiyle yaşamaya başladık. İlk zamanlar bu yabancılar entegre olmaya hevesliydiler ama ikinci nesilden sonra kendi çevrelerini oluşturdular ve Alman kültürüne adapte olmaya gerek duymadılar.

Bugün bunun üstüne bir de Afrikalılar geldi. O Afrikalı çocuklar kendi müslüman ve ataerkil ailelerinde, babalarının annelerine nasıl davrandığını görerek yetişiyor. Alman ya da Afrikalı, nereli olursa olsun her kadına ailelerinde gördüğü şekilde muamele ediyor. Kadınlara saygıları yok. Bu benim ülkem için büyük tehlike. Bu zamana kadar gerçekleştirdiğimiz tüm kazanımları kaybediyoruz. Kültürümüz yok oluyor.

Bu sadece yabancıların suçu mu? Alman entegrasyon politikasının payı yok mu?

J.Z.: Bence Almanya istedikleri herşeyi vererek şımarttı yabancıları. Ama ne olursa olsun, insan en azından dili öğrenmeye çaba göstermeli. Avusturya Almanca konuşmayanlara sosyal yardım vermeme kararı aldı mesela.

İçişleri Bakanı Seehofer “Entegrasyon tüm sorunların anasıdır.” dedi. Katılıyor musunuz?

J.Z.: Evet haklı ama O’nun amacı AfD’ye giden oyları geri kazanmak.

Şeriat ve idam

Diğer partiler mültecilere karşı misafirperver davranıyorlar. Onlar bir sorun görmüyorlar mı sizce?

J.Z.: Diğer partilere göre; Yabancılar iyiler, gelsinler. Paramız var hepsine bakarız vs. Umarım ki o mülteci saldırılarından birisi bunları söyleyen ahmakların ailelerinin de başına gelir. Ki gelmesi yakındır.

Neden 16 yaşındaki kızı akşam dışarı çıktığında bir baba endişelenmek zorunda kalsın ki? Bu normal bir şey ve o kızın hakkı. Ama bugün karanlıkta caddelerde yürümekten korkuyoruz. Bir gün beraber saat 22’de caddede dolaşalım isterseniz, ne demek istediğimi anlarsınız o zaman. Tek tük Alman görürsünüz orda; hepsi seks arayan mülteci genç adam. Bu yüzden AfD’ye oy veriyorum işte. Sokaklarda tekrar güvenle yürüyebilelim diye.

Siz mülteci sorununu nasıl çözerdiniz?

Öncelikle sınırları kapatıp, entegre olmamış yabancıları geri gönderirdim. Ama önce dosya numaralarını kollarina dövme ile yazmak lazım ki bir daha geldiklerinde tanınabilsinler. Evet bu bir Nazi uygulaması ama daha doğru bir kontrol sağlar, çünkü kimlik kartları yok. Ayrıca sahte kimlik çıkartabilirler ama dövmeyi sildirmeleri zor. Ayrıca tekrar gelmeye teşebbüs edenler kendi ülkelerindeki gibi cezalandırılmalılar. Şeriat kanunlarına göre yani. Anladıkları kanun bu çünkü.

Ayrıca bu cezalar toplum önünde gerçekleştirilmeli ki emsal teşkil etsin. En büyük ticari ortağımız Çin stadyumlarda halka açık olarak infaz ediyor suçluları. Siz hiç “Nazi Çinli” diye bir tabir duydunuz mu?

Hayır duymadım ama zalim ve canice değil mi bu?

J.Z.: Evet ama gelecek sorunları önlemek için gerekli. İlk on kişiyi infaz etmeliyiz ki sonraki 1000 kişi gelmesin.

21. Yüzyıl’da yaşıyoruz. Başka bir çare bulunamaz mı?

J.Z.: Çin’de işe yarıyor bu. Diğer cezaların caydırıcılığı yok. Çünkü hapishaneler onlar için sığınak gibi. Yatak, yemek ve para kazandıkları işleri oluyor hapiste.

Size faşist diyebilir miyiz?

J.Z.: Eğer fikirlerim size öyle düşündürüyorsa, öyleyim evet. Sınırları kapamaya yarayacaksa herşeyi yaparım, faşist dahil her şey de olurum.

13 yıldır Merkel

Mevcut hükümet hakkında ne düşünüyorsunuz?

J.Z.: Farklı bir kaç partiden oluşan bir koalisyon ve sadece yüzde 20 almış parti lider. Merkel ise 13 yıldır Şansölye. Çok yanlış bu. Amerika’daki gibi en fazla 8 yıl olmalı.

Koalisyonlara karşı mısınız?

J.Z.: Değilim aslında ama bir şey beceremiyorlar. Son koalisyon hükümeti (CDU-CSU-SPD) hiç bir şeyi düzeltemedi ama gene onlar hükümette. Hangi Alman’a sorsanız aynı şikayeti duyarsınız: “Almanya’da yanlış olan o kadar çok şey var ki. ”

AfD’nin meclis çalışmalarını izliyor musunuz? Memnun musunuz?


J.Z.: İzliyorum ama pek bir şey yapmaları mümkün değil mecliste. Diğer partilerin hepsi onlara karşı ve işlerini engellemeye çalışıyorlar. Almanya’da demokrasi böyle işliyor işte. İfade özgürlüğü AfD’ye uygulanmıyor. AfD’yi nazi ve faşist olarak damgaladılar ve insanlar bu partiye hep önyargıyla yaklaşıyor.

AfD’ye göre; “İslam Almanya’ya ait değil, Polis güçleri kuvvetlendirilmeli, Çokkültürlülük olmamalı, kürtaj yasaklanmalı, Rusya ile ilişkiler iyileştirilmeli ve üçüncü cinsiyet yasallaşmamalı.” Aynı fikirde misiniz?

J.Z.: Evet

Daha önce hangi partiye oy veriyordunuz?

J.Z.: Yeşiller’e (Die Grüne). Ülkemin geleceği için çevremi ve doğayı korumamızın çok önemli olduğunu düşünüyordum. Endüstriye ve trafiğe kısıtlama getirmek mesela.

Yeşiller sizi hayalkırıklığına mı uğrattı?

J.Z.: Beklediğimi gerçekleştiremedi. Zaten sonra sistemin nasıl çalıştığını anşadım: Politika sadece söz vermek, söz verdin mi oylar geliyor. Bunu anlamak bayaa zamanımı aldı.

AfD’nin verdiği sözlere inanıyor musunuz, peki?

J.Z.: Tam deği. Sadece umut ediyorum. Bu arada diğer bir AfD’li vekil Dr. Gottfried Curio’nun AfD lideri olmasını isterdim. Gauland yaşlı ve sağlıksız. Avusturya’daki gibi daha dinç ve genç bir lidere ihtiyacımız var.

Neden AfD?

AfD’li politikacıların mülteci sorunun çözecek kapasitede görüyor musunuz?

J.Z.: Bu sorunun tam olarak çözüleceğini zannetmiyorum. AfD’nin değiştirebileceğini ümüt ediyorum sadece . AfD’li yöneticiler CDU ve CSU gibi partilerde uzun yıllar aktif politika yaptılar ve büyük firmaların yönetici kademelerinde çalıştılar. Sırf bu yüzden bir çok insan onlara oy veriyor. Ayrıca bilgili ve zekiler. Başkan Gauland Dr. ünvanlı bir hukukçu ve bir çok önemli konularda kitaplar yazmış.

AfD nasıl değiştirecek bu sorunu?

J.Z.: Umarım ki Hükümet’e girerler ve sınırları kapatır, sosyal sistemi değiştirir, AB aidatını ödemeyi keserler ve mültecileri geri gönderirler.

Sizce sınırları kapatmak mümkün mü?

J.Z.: Pek değil. AB’den çıkarsak belki. Avusturya denedi ama başaramadı ama akını durdurmak için başka önlemler aldı. Macaristan ve Polonya kapattı.

Geçen yılki seçimlerde AfD süpriz bir şekilde %13 aldı. Ekim sonuçlarını nasıl bekliyorsunuz?

J.Z.: Bence süpriz değildi. Bu yıl Hessen’de yüzde 20, Bayern’de yüzde 25 alacaklar. Bir sonraki seçimlerde daha da artar.

AfD ve NSDAP

Bir çok insan AfD’yi Hitler’in partisinin uzantısı olarak görüyor. Sizce?

J.Z.: Bir bakıma doğru. AfD Almanya’yı düşünüyor, NSDAP’nin (Ulusal Sosyalis Alman İşçi Partisi) 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı gibi. Ulusal Sosyalizm’e farklı açılardan da bakmalısınız. NSDAP değişim sözü verdi ve gerçekleştirdi. Savaş sonrası bastırılmış ve umudunu kaybetmiş halka iş, güvenlik ve umut verdi. Tabii daha sonra yaptıkları korkunç ve hastalıklı.

Bir soykırım yaptılar!

J.Z.: Evet, şüphesiz yanlıştı. Ama öncesinde bir çok doğru işler yaptılar. NSDAP’yi yargılarken totali gözönüne almalıyız. 1935 yılında genç bir kız gece sokakta yanlız yürüyebiliyordu mesela. Bugünün Almanaya’sında zor.

Belki de birçok kişinin AfD’nin yükselişinden korkmasının sebebi budur. İlerleyen zamanda NSDAP gibi davranma ihtimali.

J.Z.: Cevap olarak aklıma ilk şu geliyor: Eğer sokaklarımız güvenli olacak ve sosyal sistem Almanlar’ın yararına işleyecekse, benim için farketmez. Sorunu çözmek için radikal kararlar alınmalı. Ama 21. Yüzyıl’da, Avrupa’nın ortasında öyle birşey olacağını sanmıyorum. AfD politikacıları zeki insanlar ve Hitler hayranı değiller.

Şu an bir seminer salonunda, AfD toplantısındayız. Liderleri de burda. Dışarda ise burdan üç kat daha fazla insan AfD’yi yuhalıyor. Başka hiç bir parti böyle bir muamele görmüyor Almanya’da. Ne diyorsunuz bu duruma?

J.Z.: Bu gösteri Hükümet tarafından ayarlandı, insanlara AfD’nin Nazi ve faşist olduğunu söylemek için. Kimse AfD’ye oy vermesin diye. Normalde böyle bir gösteri insanı yıldırır ama bu AfD’yi daha da cesaretlendiriyor.

Bazı çılgın AfD sempatizanları sokakta gördükleri her yabancıya saldırıyor ya da tehdit ediyor. Onlar hakkında ne düşünüyorsınız?

J.Z.: Evet, bir grup kendini bilmez dazlak var ortalıkta, bağırıp çağırarak insanları korkutuyorlar. Bir sorun olduğunun farkındalar ama ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlar. Resmin tamamını göremiyorlar. Evet, onlar Nazi ve AfD için büyük bir sorun teşkil ediyorlar. Ama bu arada ben bir mülteciyi öldüren ya da ona tecavüz eden bir Alman’ın haberini okumadım hiç.

Anaakım medya taraflı

Dazlaklar nasıl bir sorun oluşturuyor?

J.Z.: Alman Devlet Koruma Kanunu’na (Staatshutz) göre;toplumda huzursuzluk ya da ayaklanma çıkartabilecek parti kapatılabilir. O salaklar da kolayca ajite olup geleyana gelerek AfD’den kurtulmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. AfD koltuklarını korumak isteyen diğer partiler için bir tehdit oluşturuyor ve AfD’yi bertaraf etmek için ellerinden geleni yapacaklardır.

Bu kişiler ayrıca medyayı kullanarak AfD’nin şöhretini karalamak istiyorlar. Sahte veya abartılmış haberler, cımbızlanmış laflar vs. Mesela Chemnitz’te yabancılara karşı biçok saldırı olduğu söylendi ama polis kayıtlarında bir şey yok.

Alman anaakım medyasının bağımsız olmadığına mı inanıyorsunuz?

J.Z.: Elbette. Medya tamamıyla Hükümet’in kontrolünde. Türkiye’deki gibi yani. Ben tarafsız haber duyabilmek için genelde NZZ (Neue Zuricher Zeitung) okuyorum. Alman medyası hep mültecileri melek gibi gösteriyor. Onlara göre herşey normal, biz renkli ve mutlu bir ülkeyiz. Bu doğru değil. Medya güvenilir bir organ değil ama millet medyaya güveniyor.

Gauland geçenlerde şöyle bir şey dedi: „Almanya 1000 yıllık tarihinde bir çok muhteşem işe imza attı ama insanların akıllarında kalan sadece Nazi dönemi.O karanlık 12 yılı hiç unutmamalıyız ama Nazi dönemi bir sinek boku kadar küçük aslında.”

Medya bu lafın sadece son cümlesini cımbızlayıp manşet yaptı. Gauland’ın demek istediği aslında çok doğru bir şey. Hepimiz üzerine düşünmeliyiz.

Milliyetçi politikalar

Size göre sizin ülkeniz çok önemli ve her şeyden önce gelmeli anladığım kadarıyla. Neden?

J.Z.: Çünkü benim dedemin nesli çok acı çekti, canını dişine takarak çalışıp bu ülkenin sosyal güvenlik siteminin kurulmasını sağladı. Bu sistem bugün mülteciler tarafından katlediliyor. Haksızlık bu.

Bugün her yerli Alman Milliyetçi olmalıdır. Trump’ın sloganına bayılıyorum:”America first!”  Bugün Almanya’da çıkıp da “Önce Almanya!” demeye cesaret edebilecek birisi yok. Neler verirdim bu lafı duyabilmek için.

Almanya’da genelde milliyetçi bir ritüel yok; Milli bayram yürüyüşleri falan mesela. Siz gene de bir çok Alman’ın milliyetçi duygularını koruduğunu mu düşünüyorsunuz?

J.Z.: Bugün bu ülkede “Alman olmaktan gurur duyuyorum” diyemezsin. 1. Dünya svaşı sonrası imzalanan Versay (Versailles) anlaşmasında müttefik devletler Alman halkını bastırma ve ülkeyi zayıf bırakma kararı aldılar. Bunun için Alman Milliyetçi düşüncesini zayıflatmaları gerekiyordu. Alman zekasından korkuyorlardı sanırım.

Oppenheimer, Einstein, Gutenberg, Kepler… Almanlar Dünya’nın seyrini değiştiren bir çok şey keşfetti. İki büyük savaşın akabinde tekrar güçlü bir ülke kurabilme başarısını gösterdik. Neden ben bunlarla gurur duyamıyorum ki? Herkes duyar.

Dünya giderek küreselleşirken Milliyetçilik akımının güçlenmesini doğru mu buluyorsunuz?

J.Z.: Bulunduğum yerden ülkeme baktığımda ulusal hiçbirşey göremiyorum ben. Bizim bir milli futbol takımımız bile yok. Ulusal futbol takımını adı “Die Manschaft” (grup/takım) olarak değiştirildi. Futbolcuların formalarının üzerinde Alman Bayrağı bile yok artık.

Milliyetçilik gerekli bir şey bence: Kimse nereden geldiğini unutmamalı. Tekrar Goethe, Schliemann, von Braun and Heisenberg gibi tarih yazan Almanlar yetişmesini istiyorsak onlara sahip çıkmalı ve onlarla gurur duymalıyız. Ama okullarda bize hep Miliyetçilik’in kötü bir şey olduğu öğretildi.

Kalabalıklar yönetilmek içindir

Siz Almanya’yı değiştirmek için birşey yapabileceğinizi düşünüyor musunuz?

Ben bir satışçıyım ve kalabalıkları ikna edebilme gücümün olduğunu düşünüyorum. Zaten insanoğlu yönetilmek, yönlendirilmek için yaşıyor. Bir grup insanı toplu halde yönlendirerek onlara doğru ve faydalı bir şey yaptırtabilirsiniz. Joseph Goebbels bu konuda çok iyiydi mesela. Onun amacı yanlıştı tabii. Kalabalığa şöyle demişti: “Savaş istiyor musunuz?!!”. Milyonlarca Alman hep bir ağızdan haykırdı: “Evet!!!”

Bugün de böyle birçok zeki insan var ama iyi hedefleri yok ve egoları çok yüksek

Almanya’daki Türkler

Almanaya’da yaşayan Türkler hakkında ne düşünüyorsunuz?

J.Z.: Türk marketinden alışveriş ediyorum, Türk lokantasında yemek yiyorum ve kız arkadaşım Türk.

Yani Türkler’le pek probleminiz yok.

Var aslında. 30-40 yıldır burda yaşamalarına rağmen hala buraya adapte olmamış Türkler var. Onlar da Türkiye’ye dönmeli. İlk gelen Türk işçiler çok saygılıydı ve entegre olmaya çaba gösteriyorlardı. Sonra burda kalmaya karar verdiler, ailelerini de getirdiler ve kendi toplumlarını kurdular ve dolayısıyle ne dil öğrenmeye ne adapte olmaya gerek duydular. Bugün Türk ailelerin yüzde 60-70’i sosyal güvenlik parasıyla yaşıyor; çocuk, özürlü ya da işsizlik parası.

Türklerde beni rahatsız eden başka bir şey daha var: Yıllardır burda yaşıyorlar, demokrasinin ifade özgürlüğünün tadını çıkartıyorlar ama gidip kendi ülkelerinde otokrat bir rejime oy veriyorlar. Türkiye’ye dönüp o istedikleri sistemde yaşasınlar o zaman.

Mesut Özil olayı hakkında ne düşünüyorsunuz?

J.Z.: Eğer ulusal futbol takımında oynayan yabancı uyruklu bir futbolcu Milli Marşı söyleyemiyor ve hatta söylemeye tenezzül bile etmiyorsa, O’na üçüncü bir şans verilmez. Marş yerine kendi Allah’ına maçı kazanmaları için dua ettiğini söyledi. Bence kabul edilebilir bir şey değil.

Teşekkür ederiz Bay Z!


Röportajın İngilizce versiyonu için tıklayın (English version click here)


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.