İran’da dinden çıkmanın bedeli

Komşumuz olsa da hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız bir ülke İran. Eğitim seviyesi yüksek olmasına rağmen Şeriat sistemiyle yönetilen, üniversite okuyabildiği halde hala haklarına kavuşamamış kadınların yaşadığı ülke. Böyle bir ülkede genç bir Müslüman kadın Hıristiyanlık dinine geçerse ne olur, ne bedel öder?

İran Beyaz Çarşamba eylemleri şeriat kadın olmak
İran’daki Beyaz Çarşamba eylemlerinden bir kare.

İran Türkiye için bir model ülkedir aslında: Kimilerinin “ya biz de İran gibi olursak?” diye dertlendiği, kimilerinin “İran gibi hem eğitimli hem dindar bir bir ülke olsak keşke” dediği.

Tam 40 yıl önce Şah’ı devirerek 2500 yıllık kraliyet geleneğine son verip, büyük bir İslam Devrimi yapan İran o günden beri Şeriat ile yönetiliyor.


Yüzde 90’ı Kafkasya kökenli olan İran’da nüfusun %90’ını Şii, %8’ini Sünni, %2’sini ise farklı diğer dinlere mensup insanlar oluşturuyor. Zerdüştlük inancı da hala İran’ın has dini olarak kabul ve saygı görüyor.

İran Meclisi’nde dini azınlıkların da sandalyeleri bulunuyor ve yayma amacı gütmeden kendi dinlerini yaşayabiliyorlar. Fakat onlar da diğer İran vatandaşları gibi Şeriat Kanunları’na tabiiler. İran dini lideri aynı zamanda silahlı kuvvetlerin de başı ve savaş açma, barış yapma konusunda tek yetkili kişi.

İran’da Beyaz Çarşamba eylemleri

1979’dan beri İran’da uygulanan dini kurallar en çok kadınları zorluyor ama kadınların protesto eylemi yapma hakları bile yok. Evlerinden dışarıya başlarını kapatmadan çıkamayan İranlı kadınların bazıları bir süredir her çarşamba günü buluşup başörtüsü zorunluluğunu boykot ediyorlardı. Beyaz Çarşamba olarak bilinen bu gösterilere katılan kadınların çoğu tutuklandı. Tutuklu kadınların haklarını savunan ve bu yüzden “rejime karşı propaganda ve görevini kötüye kullanmakla” suçlanan İranlı insan hakları avukatı Nesrin Sutude ise 12 Mart 2019 tarihinde 38 yıl hapis ve 148 kırbaç cezasına çarptırıldı.

İranlı erkekler üzerinde ise fazla bir baskı yok. Erkek nefsini tatmin etmeye yönelik kanunlarla yöçnetilen ülkede, İslam’a uymayan erkek davranışları ise yeni kararnamelerle yasaya uygun hale getiriliyor. Bu düzenlemelere örnek olarak 2007 yılında  İran İçişleri Bakanı Muhammedi’nin, “Muta Nikahı” adıyla bilinen ve birkaç saatten birkaç aya kadar sürebilen geçici evliliğe onay vermesi gösterilebilir.

Fuhuşu önlemek için çıkartılan bu kanunla bugün İran’da erkekler istedikleri kadar kadınla, istedikleri zaman ve istedikleri süre boyunca şahitsiz olarak evlenebiliyor. “Cariyelik” ya da “geçici nikâh” olarak da bilinen bu evlilikler genellilkle yoksul oldukları için fahişeliğe yönelmiş kadınlarla yapılıyor. Geçici nikâhtan doğan çocuk kadına ait oluyor ve erkeğin çocuk üzerinde hiçbir sorumluluğu bulunmuyor.

İranlı genç bir kadın olan Maryam, İslam’ın bu kadar güçlü ve belirleyici olduğu bu ülkede dininden çıkarak Hıristiyan olmaya karar vermiş. 3,5 yıldır mülteci olarak Almanya’da yaşayan genç kadınla bu süreçte neler yaşadığını konuştuk.

Röportaj: İranlı Maryam

iranlı maryam röportaj

Kendinizi biraz tanıtır mısınız?

1986’da İran’da doğdum. Müslüman bir ailede büyüdüm. Ama katı bir dindarlık yoktur ailemde. 4 yıl önce din değiştirip Hıristiyanlığı seçtim ve bu sebeple Almanya’ya iltica etmek durumunda kaldım. İki yıldır da buradaki bir kadın sığınma evinde yaşıyorum, mültecilik başvurumun onaylanmasını bekliyorum.

Önce İran’daki dini eğitimden bahseder misiniz biraz?

Kız çocukları ilkokuldan itibaren okula tesettürlü olarak gitmek zorundadır. Biraz büyüyüp çocuk görünümünden çıkmaya başlayınca, sokakta da tesettür mecburi. Okullarda yoğun bir dini eğitim var, hergün hep beraber dua edilir mesela. İran’daki ailelerin çoğu modern ve rahat müslümanlardır ama okullarda katı din eğitimi almak zorundayız. Hükümetin baskısıyla Kur’an hükümlerine göre yaşanıyor İran’da.

Müslüman olmayan aileler de bu eğitimi almak zorunda mı?

Aynı okullara gidiyoruz ama onlar bazen dini konulardan muhaf oluyorlar. Ermeni asıllı birçok Hıristiyan aile var İran’da. Her yerde değil ama büyük şehirlerde kiliseler bulunuyor. Kiliselerde ya da evlerinde kendi dinlerini öğrenip ibadet edebiliyor gayri müslümler.

Sizin kişisel inancınız nasıldı önceden?

Dediğim gibi ailemde baskı yoktu ama kendimi müslüman olarak tanımlıyordum, Allah’a dua eder ibadetimi yapardım. Her zaman değil ama arada sırada namaz kılar, oruç tutardım. Sonradan İslam hakkında şüpheye düştüm ve inancımdan uzaklaştım.

İslam’dan uzaklaşmanıza ne sebep oldu?

Ben 16 yaşındayken annem öldü. 38 yaşındaydı. Kanser teşhisi konduktan üç gün sonra kaybettik annemi. O üç gün içinde sürekli dua ettim Allah’a annemi kurtarsın diye ama annem öldü. Anneme çok düşkündüm, o günden sonra o şekilde dua edemedim bir daha. İslam’a olan inancım ilk o zaman sarsıldı.

Annemin ölümünden sonra tekrar kendime gelmem bayaa zaman aldı. Okulu bıraktım önce, sonra yavaş yavaş liseyi bitirip üniversiteye girdim. Kendimi hala Müslüman olarak görüyordum çünkü başka bir inanç tanımıyordum. Ama hissettiklerim değişmişti. 22 yaşındayken de evlendim. Evlendiğimde üniversitede okuyordum. Eşim de katı bir Müslüman değildi.

Burda araya girmek istiyorum. Severek mi evlendiniz?

Hayır ama görücü usulü de değildi. Mutsuz bir hayatım vardı, arayış içindeydim ve o an evlenmenin bana iyi geleceğini düşündüm sanırım. Bir eşimin, kendi evimin olması falan… Ama mutlu bir evliliğim olmadı.

İran’da tanışıp flört etmek ve evlenmek nasıl oluyor? Yani kadın erkek ilişkileri İslam’a göre düzenlenirken çiftler nasıl birbirini tanıyıp, sevip evlenmeye karar veriyor? Evlenmeden eşinizi tanıma fırsatınız oldu mu mesela?

Evet, kadın ve erkek flört edebiliyor ama bazen polis gelip nikah cüzdanı ya da anne babanın iznini soruyor. Bu yüzden dışardayken dikkat etmek gerekiyor. Evlenmeden eşimi tam tanıdığımı söyleyemem. Birinci aydan sonra nişanlandık hemen. Ailelerimiz öyle uygun gördü çünkü.

Nasıl geçti evliliğiniz peki?

Annem öldükten sonra hep mutsuzdum ama aile içinde rahattım, bir sorunum yoktu. Evlenince aradığımı bulamadım, mutsuzluğum daha da büyüdü. Kocamdan pek ilgi görmüyordum. Genelde evde yanlızdım. Üniversiteye gidiyor, derslerimle ilgileniyordum. Her sabah kalktığımda annemin resmine bakıp ağlıyordum. “Allahım beni de annemin yanına al” diye yalvarıyordum.

Hangi Allah’a dua ediyordunuz o zaman?

Bizi ve dünyayı yaratan güce dua ediyordum sadece. Yaradan’a yani.

Peki, konumuza geri dönelim. Hıristiyanlıkla tanışmanız nasıl oldu?

Okulda yakın bir arkadaşım vardı, dertleşirdim hep onunla. Birgün bana, beni bana iyi gelecek bir yere götürmek istediğini söyledi. Gizli bir ev toplantısına gittik. Burası bir ev kilisesiydi. İncil okunup, İsa’ya dua ediliyordu.

İlk intibanız ne oldu orda?

Ben İsa’yı Muhammed ya da Musa gibi bir peygamber sanıyordum. İsa Allah’mış. Allah’ın yeryüzündeki sureti yani. Çok garip ve saçma geldi bu bana ilk. Ama merakımı da cezbetti. O zamana kadar İslam’dan başka bir din hakkında bilgim yoktu çünkü.


Arkadaşımla sohbet etmeye devam ettim, bana Farsça bir İncil hediye etti. Okudum, Kur’an’la mukayese ettim, kilise toplantılarına gittim. Sonunda İncil’in Kur’an’dan daha mantıklı olduğuna kanaat getirdim.

Ne gibi faklılıklar gördünüz?

İslam’da kadınlar üzerine çok baskı var; bunu giy, şunu yapma vs. Cinsiyetimizi, kadın olduğumuzu gizlemek zorundayız yani. Erkekler ise erkeklerini istedikleri gibi gösterip, cinselliklerini istedikleri gibi yaşayabiliyorlar.

Mesela bir süredir İran’da başörtü protestosu vardı. Protesto edenlerin çoğu hapiste, onları savunan avukat da 38 yıl hüküm giydi. Anlayamıyorum bunu. Devlete göre kadın başını örtmediği için kirlenmiş oluyor. Ama erkekler istediği zaman istediği kadınla birlikte oluyor ve kirlenmiyor. Bir günlük, bir haftalık muta nikahı yapıyorlar. Bu fuhuşun İslam kurallarına uydurulmuş hali. Devlet her şeyi İslam için yaptığını söylüyor.

bir iranlı kadın ile röportaj

Peki tam olarak ne zaman ve nasıl geçiş yaptınız?

27 yaşındaydım, inancım hakkında şüpheye düştüğüm zaman. Ama din değiştirmek öyle kolay bir karar değildi benim için. İslam kültürüyle, İslam’ı alternatifi olmayan bir inanç olarak bilerek yetişmiştim. Mesela, sadece müslümanların cennete gideceği, gevurların, yani müslüman olmayanların cehennemlik olduğu fikri vardı kafamda hep. Yanlış bir karar verdiysem Allah beni affeder mi, cezam ne olur vs. Bir sürü soru dönüyordu aklımda.

Korku toplumda her zaman var!

Korkuyordunuz yani?

Evet korku duygusu. Biz her zaman Allah’tan korkmamız gerektiğini öğrendik. Ama Hıristiyanlık’ta “biz ne yaparsak yapalım Tanrı bizi sever, bizi korur, affeder” diyor. Tabii sadece Allah’tan değil, devletten de korkuyordum.

Korku toplumda her zaman var zaten. O zamanlar okulda yaşadığım bir örneği anlatayım: Dersin birinde bir öğrenci profesöre hükümet hakkında bir soru sordu. Hocanın cevabı şöyleydi: “Sen benim başımı belaya mı sokmak istiyorsun, ne biçim bir soru bu?” Yani ifade özgürlüğümüz yok. Hiç bir konda özgürlük yok aslında. Özgürlüğün bedeli hapishane, kırbaç ya da idam.

Korkunuzu yenebildiniz mi?

Birgün babamın evinde halam ve babamla konuşuyorduk. Halam kuzenimin kanser olduğunu söyledi. Kuzenim annemin öldüğü yaştaydı ve aynı tür kansere yakalanmıştı ve durumu kötüye gidiyordu.

Eve gidince kuzenim için dua etmeye başladım. Ama bu sefer İsa’ya. Daha önce hep Allah’a yalvarmıştım ama bir sonuç alamamıştım. Yaklaşık bir ay her gün İsa’ya dua ettim ve bir ay sonra kuzenimin durumunun iyileştiği haberi geldi. Bu benim için bir işaretti ve o gün Hıristiyan olmaya karar verdim. Aileme anlattım bu olayı ve Hıristiyan olduğumu açıkladım onlara. Onlara da İncil’i okumalarını ve Kur’an ile kıyaslamalarını tavsiye ettim.

Nasıl tepki gösterdiler?

Babam ve halama “İsa değil, Allah kurtardı kuzenini” dediler. Fazla tartışmadım onlarla. Kardeşlerime, tüm aileme bahsettim kararımdan. “Saçmalama, İslam’a devam et” dediler. Bir tek eşim olumsuz tepki göstermedi hatta anlattıklarımdan etkilendi.

Devletle ne zaman sorun yaşamaya başladınız?

Bundan bir kaç ay sonra yüzme kursundaydım havuzda, babam arayıp bizim daireye polislerin gelip arama yaptığını ve İncil’imi bulduklarını haber verdi. Babamla altlı üstlü oturuyorduk.

Babam eve gelmemizin tehlikeli olacağını, onun yazlık evine gitmemizi söyledi. Eşimle o eve gittik, bir kaç gün kimseyle görüşmedik. Sonra eşimin kardeşi bizi ziyarete geldi ve iki ailenin de evlerinin arandığını ve geri dönemeyeceğimizi anlattı. Biz de ülkeden kaçmaya karar verdik.

Nasıl haber almış polis?

Dikkatli olmaya çalışmıştım ama bir çok kişiye de anlatmıştım din değiştirdiğimi. Birisi ihbar etti sanırım. Beklemiyordum böyle birşey aslında. Hala da bilmiyorum kimin ihbar ettiğini.

Ülkenizden kaçmayı nasıl başardınız?

Üç günde bir şekilde Türkiye sınırına geldik. Orada da birilerine para ödeyip sınırı geçtik, bir hafta da Türkiye’de yolculuk yaptık. Bazen yürüyerek bazen kamyon kasasında yol aldık. Sonra yasal olmayan yollarla, kimliksiz olarak Almanya’ya gelip iltica başvurusunda bulunduk. Bir mülteci yurduna geldik, başka bir sürü insan vardı bizim gibi. Çoğu Suriyeli idi. Şartlar bayaa kötüydü orada, sonra başka yere nakledildik. Bir ay sonra da bugün yaşadığım şehirde bir odada yaşamaya başladık eşimle.

Kadın sığınma evine nasıl geldiniz peki?

Buraya geldikten sonra eşim değişmeye başladı. Yanlız başıma dışarı çıkmama izin vermiyordu, hapis gibi yaşıyordum. Almanca kursuna gidiyorduk beraber ama ben daha çabuk öğreniyordum dili. Daha çok insanla iletişim kuruyordum. Bu hoşuna gitmedi sanırım. Sonra dövmeye başladı beni. Ben önce huyuna gitmeye, onun istediği gibi yaşamaya çalıştım, huzursuzluk olmasın diye. Buradaki kadınların kendine olan özgüveni ve özgür yaşamaları da eşimi rahatsız ediyordu, benim de Alman kadınları gibi güçlü olmamdan korkuyordu belki de.

Ama bir gün dayanamayıp şikayet etmeye başladım; “ben de dışarı çıkıp özgürce dolaşmak, başkalarıyla tanışmak, okuyup çalışmak istiyorum” diye. O gün öldüresiye dövdü beni. Sonra bu dayaklar devam etti ama kimseye söyleyemiyordum hala. Dövdükten sonra özür diliyor, affetmemi istiyordu. Ben de tamam diyordum, yoksa dil kursuna gidemezdim. Bir gün kurstaki öğretmenime anlattım durumumu, beni kadın sığınma evine yönlendirdi. Ben de kocamı bırakıp kadın sığınma evine yerleştim.

Şu an eşimin benim yanıma yaklaşması yasak. İki yıldır bu evde yaşıyorum. Almanca kursuna ve kiliseye gitmeye devam ediyorum. Boşanmak istiyorum ama evraklarım olmadığı için boşanamıyorum. Evraklarımı tamamlayım, boşanmak sonra eğitimimi bitirmek ve çalışmak istiyorum.

Peki neden başka bir dine ihtiyaç duydunuz? Ateist de olabilirdiniz.

Buraya geldikten sonra İsa’ya olan inancım daha da kuvvetlendi. Hıristiyanlığı daha çok öğrendim buradaki kilisede. Bence dinler bize bir şekilde sınır koyuyor aslında. Önemli olan Tanrı inancı. Bu inanç beni ayakta tutuyor.

Katolik misiniz, Protestan mı?

Protestan Kilisesi’ne gidiyorum. Ama benim için mezhep ya da din önemli değil. Ben İsa’nın yaradan olduğuna inanıyorum. Kilisede önemli olan kendin gibi diğer insanlarla beraber olmak, duyguları paylaşmak. Kilisede kendimi evimde gibi hissediyorum.


Teşekkür ederim.

Konda toplumsal değişim raporu: Dindar oranı azaldı, ateist oranı 3 kat arttı


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.