Elbette sevineceğiz, ama…

Son bir kaç gündür koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye ölçeğinde oluşan tedirginlik ve korku yerini giderek normalleşmeye yönelik umuda ve beklentilere bırakmış görünüyor. Vaka ve ölen kişi sayısındaki düşüş ve bu şekliye devam edecek gibi görünmesi elbette sevindirici gelişmeler.

Elbette sevineceğiz, ama... koronavirüs salgın

Özetle, elbette hepimiz sevineceğiz. Çünkü ölen insanlar azalıyor, daha ne olsun? Hayat önümüzdeki aylarda olağanlaşmaya başlayacak. Tabi, ciddi anlamda sevinmek ve rahatlamak için de oldukça erken. Bu anlamda boş vermenin şakaya gelir yanı yok.

Gidişat böyleyken, başından beri bunu bir rejim ve iktidar meselesi haline getiren ve bu anlamda da söz konusu “iyileşme emareleri” karşısından tekrar işe koyuldular. Salgın verilerinin ulusal ölçekte giderek düşüş eğilimine girmesinden olağanüstü bir iktidar başarısı çıkarmak için gerçekten müthiş bir iktidarsever olmak gerekir.


Her şeyden önce dünya ölçeğinde de eğilim bu yönde seyrediyor. İktidarın bu konudaki tutumunu kabul etmek değil ama bir şekilde siyaseten anlamak mümkün. Bu anlamda inanılmaz bir algı oluşturma işine girişmiş bulunan “malum medyayı” da anlamak mümkün. Ama birey olarak böyle düşünmeye başlamak için bazı soruların kendimize sorulup yanıtlamamız gerekir.

Örneğin Türkiye komşuları arasında en çok koronavirüs vakası çıkan ülke konumundadır. Bunun salt nüfus yoğunluğu ile açıklamak yetmemektedir. Bu anlamda birinci sıradaki İran’ın 17 bin vaka önünde bulunmaktayız. Ölümlerde ise İran’dan sonra ikinciyiz.

Diğer komşularımız ile kıyaslamamız ise şu şekildedir;

  • Yunanistan: 134
  • Irak: 86
  • Bulgaristan: 56
  • Ermenistan: 28
  • Azerbaycan: 21
  • Gürcistan: 6

Özetle İran hariç, komşularımız 100 ve altında insanını kaybederken, Türkiye’nin vaka sayısında dünyada 7. sırada, ölüm sayısında ise 12. sırada olması oldukça dikkat çekici görünmektedir. Bunların bilimsel gerekçeleri, sosyal ve siyasal nedenleri olsa gerektir.

Vaka hızı konusunda ise bir hayli sıkıntılı olduğumuz ve çok daha kötü durumda olduğumuz ilgili halk sağlığı uzmanlarınca belirtilmiş ve analiz edilmiş durumdadır (Bkz. Ölüm sayıları gerçeği: Türkiye gerçekten başarılı mı?).

Pandemi ilan edilmeden, pandemi önlemleri alınabilirdi. Çünkü bakanın pandemi ilan edilmeden, bazı tedbirlerden bizzat söz ettiğini, bazı ilaç stoklarını yapıldığı ile ilgili açıklamalarından biliyoruz.


Demek ki işi başından sıkı tutsaydık, “bizde bir şey yok” mealinden açıklamalar ile başarılı görünme amaçlı zamanı iyi kullanma konusunda daha özenli olabilseydik tablo çok daha farklı olabilirdi…

Keza pandemiden hemen bir hafta, on gün süren tereddütlü süreçleri yaşamasaydık, okullar hemen kapansaydı, spor karşılaşmaları hemen kesilseydi, alışveriş merkezlerinin çok daha önceden kapanması sağlansaydı, toplu ulaşıma daha önce ara verilseydi, işçiler fabrikalara, işletmelere, inşaatlara, tersanelere hiç olmazsa bir ay gitmeselerdi, bu yaşadıklarımızı büyük olasılıkla yaşamayabilirdik.

Çin’de meydana gelen ilk salgın vakaları ortaya çıktığında ülkeye giriş çıkışlar daha sıkı kontrole alınmış olsaydı, son umreciler hariç, öncekiler de karantinaya alınmış olsaydılar, çok daha iyi durumda olabilirdik..

Şimdi bütün bunları nereye koyacağız?

Söz konusu durumumuzu ve bu durumun sorumluları bir yanda dururken iktidara yönelik “başarılı” ve “mükemmel pandemi yönetimi” gibi değerlendirmelerde bulunmanın gereği yok. Hele hele alkış tutacak, minnet duyacak halimiz hiç yok.

Bu ülkede alkış tutulacak ve minnet duyulacak şeyler varsa; Bunlar Cumhuriyetle beraber kurulmuş ve bir hayli yara almış ve dönüştürülmüş olmasına rağmen kamucu sağlık sistemidir. Her şeye rağmen kamucu sağlık modelinin bir şekilde yıkılmamış olmasıdır. Ve elbette kamucu terbiye ile yetişmiş toplumcu sağlık hizmeti veren bütün tıp insanları ve tıp emekçileridir.

Müteahhitlere, taşeronlara, özelleştirmecilere, sağlığı ticarete çevirenlere, çalışırken salgına yakalanıp hayatlarını yitirenlere neden olan sermaye sınıfına ve onların düzeni için çalışanlara minnet duymanın anlamı da, gereği de yok.


Bu anlamda son söz, şunu açıklıkla ifade etmek gerekir, Türkiye bu derdin altından kalkacaksa bu tüm halkın özverisi, çabası ile ve birçok şeye rağmen olacaktır. Sağlık konusunda ciddi bir dünya salgınından bu ülkeyi kurtaracak olan şey, o ülkenin geçmişten bugüne taşıdığı tüm değerler, imkanlar, akılcı ve bilimsel yaklaşımlardır.

Bilim Kurulu Üyesi Sema Turan: Salgında ikinci dalga olası bir ihtimal!