Kayırmacılık, ayrımcılık, yandaşcılık düzeni ve TFF

Ortaçağın en tipik özelliklerinden birisi de mutlaka “bir kavmin, toplumun, kilisenin insanı olmak” zorunda olunması gerektiği üzerindedir. Aksi takdirde kralın, sultanın, derebeyin, bezirgânın, ağanın koruması altında olmak ve ilerleyen dönemlerde ve süreçlerde kayrılmak mümkün değildir.

Kayırmacılık, ayrımcılık, yandaşcılık TFF

Kayırmacılık, ayrımcılık, yandaşcılık düzeni ve TFF

İşte o zamanlardan günümüze aktarılan “tarihsel kültürel genetik” ve günümüzün en büyük dertlerinden birisi de ortaçağdan kalma bu kültürün hala bir şekilde işletiliyor olmasıdır.


Yaşadığımız yıllar liyakat, ehliyet denilen uzmanlık, yeterlilik, muvaffakıyet gibi özellikleri ve gerekleri içeren “yetkinliğin”, çoğu alanda ve özellikle kamuda itibar görmüyor olması, günümüz Türkiye’sinin en büyük dertlerinden, açmazlarından ve olumsuzluklarından birisidir.

Eğer mevkisi ve gücü olan bir yakınınız varsa, bir tarikat veya cemaat ile ilişkiniz söz konusuysa, iktidar ve iktidara yakın parti veya partilerin mensubu iseniz, başka bazı ilişkileriniz varsa ve eğer aptal veya “geri zekâlı” değilseniz mutlaka bir yerlere getiriliyor veya zorlanmadan geliyorsunuz.

Ama buna karşın akıllı ve çalışkan olduğunuz halde herhangi bir bağlantı, ilişki ve referans sahibi değilseniz, hayat sizin için gerçekten zor, hatta bazen de çekilmez oluyor. Bu durumda çoğu yetenekli insan bir süre sonra ister istemez “bilinçli çaresizlik” sendromu ile her şeyi oluşuna ve haline bırakmayı tercih ediyor. Bazılar dönüşmeyi seçiyor, bazılar çürüyor. Ama çoğu insan üretkenlik yetilerini ve yaşam sevinçlerini kaybediyorlar. Dolayısıyla ülke ve ülkenin insanları kaybediyor. Çünkü toplum kaybediyor.

Çünkü ülke, ortaçağın en berbat miraslarından birisi olan kayırmacı, himayeci ve yandaşcı (Nepotizm, Klientalizm, Kronizm) bir kültürü hala bu yüzyıla taşıyarak, büyük bir yok oluşa ve acımasızlığa neden oluyor. Bu, yaşamın neredeyse her alanına yansıyor. Düşünün, nesnelliğin ve yetkinliğin birincil alanı olması gereken akademilerde, yani üniversitelerde dahi durum böyle. Oysa bu anlamda bir bozulmanın olmadığı/olamadığı tek alan yerlerdir akademiler.


Kayırmacılık, himayecilik ve yandaşcılık gibi toplumsal ve ekonomik çürümeye yol açan uygulamalar konusunda çoğu özel sektör kamudan daha iyi durumda. Çünkü orada üretim ve karlılık amacıyla daha iyi olanlar tercih ediliyor. Bunun farkındalar ve haliyle ona göre davranıyorlar. Ama kamusal alanların tamamı, yönetsel rejimin de buna uygun düşmesi gereği siyasal iktidarın kontrolü ve güdümünde yürüyor.

Bu nedenle kayırmacılık ve himayecilik olabilecek en üst düzeylere ulaşmış durumda. Bunu engelleyecek bir mekanizma ise bilindiği üzere söz konusu değil. Örneğin her türlü atama, işe alma, ihale ve ilgili hukuki düzenleme salt siyasal iktidarın ve rejimin tasarruflarına göre ayarlanmış ve işlevsel hale getirilmiş durumda. Barolar birliği düzenlemesi ile ilgili süreç, bunun en tipik ve ne yazık ki son olmayacak örneklerinden birisi.

Kamu ver özel sektör dışında yarı kamu diyebileceğimiz ve sözde özerk yönetim biçimlerine sahip kurum ve kuruluşlar için de durum aynı. Spor federasyonları birer kamu kurumları olarak liyakatin genellikle söz konusu olmadığı biçimde yönetiliyorlar. Uzmanlığa ve yeterliliğe hiç bakılmayan kurumların başında spor federasyonları geliyor.

Buna karşın sözde özerk bir yönetim biçimine sahip TFF için de benzer bir işleyiş söz konusu. Çünkü hükumetlerin “iktidar” olma iştahları ve iktidarlarını siyasallaştırmaları demek, her şeye müdahil olma davranışlarını doğurmaktadır. Bu anlamda yönetim şekli ve işleyişi bakımından eleştirilecek çok eksiği ve yanlışı olmasına rağmen hiç müdahil olmamaları gereken bir kurum olan TFF iktidarın ve yeni rejimin en fazla müdahil olduğu kurumların ve alanların başında gelmektedir. Bu anlamda futbol, nepotizmin ve klientalizmin en küçük hücrelerine kadar işlediği bir kurum ve alandır.

Türkiye en büyük nepotizm, klientalizm ve kronizm alanlarından birisi de spor ve özellikle  futbol alanında yaşayan ülkelerden birisidir. Eş, dost, akraba, şehircilik, bölgecilik, tarikatçılık, particilik ve kulüpçülük yandaşlığı ve kayırmacılığı sadece gelişmenin değil, mutlu bir hayatın ve adaletin önündeki en büyük engellerden birisidir.


“İşe nereden başlamak gerek?” Diye soranlar oluyor bazen. İşe futbolda nepotizm, klientalizmi ve kronizmi yıkarak başlamak gerek… Çünkü böylesi reform bu ülkenin sporunun, futbolunun ve ülkenin her alanda geleceği için en doğru başlangıç noktası olacaktır.

Liverpool Premier Lig şampiyonu: Sezonun futbolcusu kim?