Manisa (Magnesia), Spil Dağı’nın manyetik çekimi altında bulunan bir mıknatıs kent. Bu dağ bilindiği kadarıyla dünyanın en büyük mıknatısıdır. M.Ö. 6. yüzyılda Thales bu dağa ait bir taşın demir cevherlerini çektiğini keşfedince bu taşa Magnesia’dan geldiği için “Magnesia taşı” adını vermiş. “Manyetik” ismi de buradan gelmektedir.
Efsaneye göre altı kız, altı erkek çocuğa sahip olan “Niobe” çocuklarının fazlalığı ile övünurmus. Niobe, Apollon ve Artemis’in annesi olan Leto’yu küçümser ve onunla dalga geçer. Annelerinin isteği üzerine Artemis ve Apollon, Niobe’nin tüm çocuklarını öldürür. Bu olay karşısında Niobe çok acı çeker. Bu durumu gören Zeus ise Niobe’nin acılarını dindirmek için Spil Dağı’nda Niobe’yi bir kayaya dönüştürür. Bu kayaya “Ağlayan Kaya” denilmektedir! Bugün bu dağ Turkiye’nin 36 milli parkindan biridir.
Manisa, Romalılar tarafından yönetilmiş, Saruhan Beyliği tarafından Bizanslılar’dan alınmış. Saruhan Beyliği ise daha sonra Osmanlı egemenliğine girince, Osmanlı Devleti içerisinde şehzadelerin yetiştirildiği bir şehir olmuş. Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman, Manisa’da yetiştirilmiş ve buradan hükümdarlığa getirilmiş.
[dropcap]T[/dropcap]arihte Lidya devleti ayrı bir öneme sahiptir. Bu devletin başkenti bugün Salihli ilçesi sınırları içerisinde bulunan Sart (Sardes) beldesidir. Zenginliğini altın işletmeciliğinden alan bu devlet aynı zamanda parayı takas yerine geliştiren ve uygulayan ilk devlet olma özelliğine sahiptir. Çağının en güçlü devleti olabilmiştir. Kredi kartı benzeri “devlet tarafından tasdikli kredi levhaları” uygulamaları olduğu da bilinmektedir. Tarihi “İpek Yolu” yine bu Sart beldesinden geçmektedir. Ayrıca Sart’ta bulunan ve yine Lidyalılardan kalan “Artemis Tapınağının” yanında İncil’de bahsedilen 7 kiliseden birisi bulunmaktadır. Ayrıca bu kalıntılar içerisinde “Piramit Mezar” ise yine ilgi çekicidir. Bu bölge çok ilginç ve gizemlidir. Mitolojide bahsedilen “Lucifer” in mezarının ise bu bölgede bulunduğunu bize mitolojik kaynaklar söylemektedir. Bu bölge yüzlerce tümülüslere (Kral Mezarlarına) sahiptir. Bu yapılar da bir o kadar ilginçtir. İngiliz arkeolog Peter James 1995 ve 1998 yıllarında Manisa’da yaptığı araştırmalar sonucunda BBC ekibi ile bir belgesel çekmiştir. “Atlantis, Spil Dağı’nda” iddiasını ortaya atan İngiliz araştırmacı Peter James, Atlantis’in Manisa’da araştırılması için Londra’da araştırma fonlarına başvurduklarını belirtmiştir. Bu iddialar kanıtlanabilirse eğer Manisa dünyanın en meşhur şehri olabilir.
Kayıp kıta Atlantis Manisa’da mı?
1995 yılının sıcak bir yaz günüydü… Her yaz olduğu gibi bu yaz da güneş ışınları Spil’in dik yamaçlarını yalayarak Manisa’nın üzerine bir ok gibi saplanıyordu. Değişik kıyafetli, buralı olmadığı her halinden belli olan bir yabancı, Manisalı dağcı Haydar Aksakal’ın başına dikildi ve “Niobe, Tantalos, Kibele ile Sülüklügöl’ü görmek istiyorum” dedi. İşte Manisa’da Atlantis macerası böylece başlamış oldu.”
Hikayenin devamını Manisalı dağcı Haydar Aksakal anlatıyor:
“Yabancıyı bizim dağcılık kulübüne götürdük. Kulüpteki arkadaşlarla sohbete koyulduk. Yabancı, bizim arkadaşların dağcılık, arkeoloji ve daha bir çok alanda yaptığı sohbete hayran kalmış. Ertesi gün, genç dağcılarla birlikte Cüneyt’i de onun emrine verdim. Dört gün boyunca Cüneyt, yabancıyı Spil’de gezdirdi. Tabii bu gezileri sırasında bize hiçbir şey söylemiyordu. Biz de herhalde Manisa Dağı’nı çok sevdi, dolaşıyor diye düşünüyorduk. Neyse yabancıyı geçirdik ve bir daha da görmedik. Taa ki 25 Eylül 1998’e kadar… Bir gün Londra’dan bir telefon geldi, telefondaki kişi adının Peter James olduğunu söyledi. Bir süre hatırlamakta tereddüt ettim ama “Spil’e çıkmıştık” deyince hatırladım; bizim yabancıydı. James, bana Yunanlı arkeolog Nikos Kokkinos ve BBC televizyonundan iki prodüktör, Peter Getsel ve Uri Rodner ile birlikte Manisa’ya geleceklerini bildirdi ve kendilerine yardım edip edemeyeceğimi sordu. Ben de kendilerine yardıma her zaman hazır olduğumu söyledim.
25 Eylül 1998 günü beş kişi geldiler, oysa biz dört kişi sanıyorduk, meğer TRT’den arkeolog Semih Aközlü’yü de tercüman olarak almışlar. James bana Himalayalar dahil, dünyadaki birçok dağa çıktıklarını, prodüktörlerin de özellikle doğa çekimlerinde çok başarılı olduğunu ekledi. Ben de BBC gelmiş, bizim Manisalı dağcıları da çağırayım da dağcılarımız dünyaca tanınsın, diye düşünüyordum. Ama işin aslı öğle değilmiş.
James, elime kalın bir kitap tutuşturana kadar ne olduğunu anlayamamıştım. Kitabın adı: “Krallığın Çöküşü ve Atlantis’in Sırları Çözüldü” idi. James ile görüşmediğim süre içerisinde bu kitabı yazmış. Kitabın önsözüne göz attığımda, Manisa Dağcılık Kulübü’ne ve dağcılarımıza teşekkür ettiğini gördüm. Olayın arkası çorap söküğü gibi geldi. James’in buraya dağa tırmanmak için değil, kayıp uygarlık Atlantis’i bulmak için geldiğini anladım.”
Manisa Tarzanı
Dünyada gerçekten “Tarzan”a sahip tek bir kent vardır. Manisa! Manisa Tarzanı’ndan bahsetmeden Manisa anlatılmış sayılmaz. Manisa Tarzanı gerçek bir doğa ve insan aşığıdır. Ömrünü Manisa’da bu uğurda harcamıştır. Çevrenin gerçek duyarlılığı ve çevreciliğin hakiki üstadı O’dur. Gercek adı: Ahmet Bedevi olan Manisa Tarzanı, İstiklal madalyası sahibidir. Siyah bir şortla dolaşan yaz ve kış üzerinde madalyasını taşıyacak bir gömleği bulunmayan, ağaçların ve doğanın savunucusu bir bilge ruhtur! Manisa Dağcılık Klübü öğrencilerinden Engin Kongar’ın bir dağ tırmanışı sırasında düşüp ölmesinden üç yıl sonra onun adına yapılan anıtın açılışında Manisa Tarzanı da vardır ve o da bir zamanlar karısını bir dağ yolculuğu sırasında bir uçurumda kaybetmiştir ve gözü yaşlı anneye şöyle der: “Anneciğim hiç merak etme, ben anıtın çiçeklerine bakar, onları hiç soldurmam.”
Spil dağında bir kulübede yaşardı Tarzan, ne yatağı ne de yorganı vardı. Üzerine gazete serdiği tahta divanda yatıp kalkardı. Daima soğuk su ile yıkanırdı. Saç ve sakallarını özenle tarar ve bitkilerden yaptığı kokuları sürerdi. Ulusal bayramlarda göğsünde bir palmiye yaprağı ve onun üzerinde istiklal madalyası ile gurur içinde törenlere katılırdı. Tarzanı ve onun yüce ruhunu bilmeyen bir Manisa’lı kalmamıştı. O bir Aşk’tı. O bir insandı! O tertemiz bir ruhtu. Belli bir lokantada yemeğini yer ve borcuna karşılık olarak o lokantaya su taşırdı. Borçlu kalmayı sevmezdi. Güçlü bir insanda olması gereken tüm özellikleri taşıyordu. Bir efsane gibi yaşadı, asla mal ve servet peşinde koşmadı. Özgür ruhlu yaşamayı hep temel esas olarak aldı. Toplumsal hayata katıldı. O, bugün bile Manisa’da bir efsanedir. Dürüstlüğü ve çalışkanlığı ve Manisa’nın ağaçlandırılmasında gösterdiği olağanüstü emeği ile tüm Manisa’lıların sevgilisi oldu. 31 Mayıs 1963 tarihinde gözlerini hayata yumdu. Onun adına makaleler, yazılar yayınlandı. Hayatı filme aktarıldı. O yaşadı ve yaşattı!
Osmanlı Mesir Macunu
Mesir’den bahsetmeden de olmaz. Manisa’nın şifalı macunu. “Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in eşi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi olan Hafsa Sultan Manisa’da bir hastalığa yakalanır. Hastalığına çare bulunamaz. Hafza Sultanın yaptırdığı Sultan Camii Medresesi’nin başına Merkez Efendi getirilir. Merkez efendi bitki ve baharat karışımından oluşan bir macun hazırlar. 41 çeşit baharatın karışımından hazırlanan bu macunu yiyerek sağlığına kavuşur Hafza Sultan. Hastalara bu macunun verilmesini emreder. Halktan gelen yoğun istek üzerine kağıtlara sardırılan macunlar, Sultan Camii’nin kubbe ve minarelerinden saçılır. Bu bir geleneğe dönüşür ve her yıl 21 Martta Sultan Camii önünde halk toplanır ve böylece Manisa Mesir Şenlikleri doğmuş olur.
Mesirde bulunan baharatlar:
KİMYON: Baharat, gaz söktürücü, iştah açıcı ve terletici olarak kullanılır.
ANASON: İştah açıcı ve karminatif olarak kullanılır. Karminatif etki barsaklardaki fermantasyona engel olmasından ileri gelir.
KEBABE: İdrar ve solunum yolları antiseptiği olarak kullanılır.
HARDAL TOHUMU: İştah açıcı ve mideyi yatıştırıcı olarak toz halinde kullanılır. Cilt hastalıklarında iltihabı ve ağrı giderici etkisi vardır.
ÇÖPÇİNİ: Kökünün kaynatılmış suyu ekzemede kullanılır. Bileşimindeki tanenden dolayı astrenjan etkisi vardır.
KARABİBER: Öksürük kesici, uyarıcı ve baharat olarak kullanılmaktadır.
KAKULE: Lezzet verici, gaz söktürücü, iştah açıcı olarak kullanılır.
ÇÖREK OTU: Gaz söktürücü olarak kullanılır.
HİNDİSTAN CEVİZİ ve BEŞBASE: Kaynatılmış suyu mide ağrılarına iyi gelir. Etkisi bileşimdeki uçucu yağlardan ileri gelir.
DARFÜLFÜL: Bedeni ısıtıcı ve öksürük kesici olarak kullanılır.
KARANFİL: Ağız kokusu giderici, diş çürüklerinde ve ağrılarında kullanılır. Bileşimindeki karanfil esansı antiseptik ve ağrı gidericidir.
ÇİVİT: Halk arasında kabakulak ve pnömonide iyi gelir. Bebeklerin ağız mukozasındaki ağrılı yaraların tedavisinde kullanılır.
Macunun bilinen faydaları:
Hormonlar üzerinde olumlu etkileri vardır. Yorgunluk hallerine iyi gelir. Sindirimi kolaylaştırıcı etkileri tespit edilmiştir. Kuvvet vericidir. Zehirli yılan sokmalarına karşı da bir etkisi vardır. Halk arasında da cinsi kuvveti arttıran bir tür afrodizyak olduğuna inanılır.
Bugün ise modern Manisa bir buçuk milyona yaklaşan nüfusu ile ege bölgesinin önemli bir ilidir. 16 ilçesi vardır. İçinde barındırdığı uranyum, plütonyum, civa ve altın madenleri ile işlenmemiş bir cevher ve potansiyel enerjisi ile de taşmaya hazır bir ırmaktır. Her Manisalı bilir ki: Manisa’yı yaşamak bambaşkadır.
Yazar: Türker ERCAN Sayı 28 Ocak 2008