Makam araçları meselesi bir kültür meselesidir

makam araçları

Birisi zırhlı 3 adet Mercedes otomobil, 1 adet Mercedes Vito minibüs, 1 adet Togg otomobil ve son olarak yeni 1 adet A6 Audi… Nedir bunlar derseniz, bunlar bir kurumunun başkanına ait makam araçlarının listesi.

Ülkemizdeki kamuda makam aracı sayısının 125 bin adet olduğu, Türkiye’nin makam araçları yönünden “Dünya rekorunu”nu elinde bulundurduğu belirtiliyor. Ülkemizde 125 bin kamu aracı varken, bu sayı Almanya’da 9 bin, Japonya’da 10 bin, Fransa’da 8 bin civarındaymış. Türkiye devlete ait uçak filosu bakımından da birçok ülkeden farklı. Almanya’da 12, Fransa’da 14, İtalya’da 11, Japonya’da 2 özel uçak bulunurken Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı’nın hava filosundaki uçak sayısı Katar’ın tartışmalara neden olan hibe ettiği Boeing 747-8 model uçakla birlikte 16’ya yükselmiş.

Bizde makam araçları, sayısı ama özellikle şatafatlı ve pahalı olması bakımından özel bir yere sahiptir. Peki ama neden? Yani bizde makam araçları neden bu kadar önemli?


Bakınız bizim kültürümüzde itibar ile zenginlik arasında müthiş düzeyde bir bağ vardır. Ve bizim kültürümüzde zenginlik sadece mal, mülk ve para ile ölçülür.. Haliyle bu kurumlar için de böyledir ve kurumları yönetenlerin hayatına da bu şekilde yansır.. Makam arabaları kurumun ve makamın, haliyle makamdaki kişinin önemini ortaya koyar.

Makam araçları meselesi böylesi kültürel bir dokuda, “kişi, zenginlik, kurum, makam” unsurlarının bir arada döngüsel bir şekilde itibar ve zenginlik ilişkisinin görgüsüz bir tezahürü olarak ortaya çıkar. Şatafat ve farklılık ile daha değerli olma arayışı ve gereği makam arabaları, büyük gösterişli binalar, harcama kalemlerinin çokluğu ve yüksekliği bu şekilde “sağlanır”…


İşin kökeninde elbette kültür yani üst üste yerleşmiş gelenek ve görenekler yatar. Bizim kültürümüzde oturduğun ev, yediğin yemek, bindiğin araba, giydigin giysi, taktığın takı ne kadar pahalı, gösterişli ve şatafatlı ise o kadar makbul ve önemli insansındır. Öyle olmasaydı son yılların ekonomik krizi dönemi hariç memuru, işçisi, köylüsü, eline biraz para geçeni hemen bir araba alma veya olan arabasını değiştirme peşinde olur muydu? Evi büyütmek veya daha iyi bir yerde, daha iyi bir ev almak peşinde değil miyiz hepimiz?

Yazlık almak, varsa da daha iyi bir yerde ve daha büyük bir yazlığa geçmek herkes için bir amaç değil mi? Ve sürekli daha pahalı, daha çok ve daha farklı peşinde bir ömür tüketmedik ve tüketmiyor muyuz? Hadi hepsini geçelim, toplumda kaç kişi eline bir fırsat geçtiğinde “bu benim hakkım değil” diyerek mal, mülk, paye be parayı elinin tersiyle itiyor? Velhasıl bu bizim kültürümüz. Hem de içinde kaybolduğumuz ve üstesinden gelemediğimiz varolma biçimimiz.


Halkı böyle olanın yönetenleri ve kurumları da böyle oluyor haliyle. Yönetenleri ve kurumları böyle olanın ise halkı zaten böyledir..

Mehmet Şimşek: Dezenflasyon yılın ikinci yarısında başlayacak