Evini yok etme arifesindeki insanoğlu gözünü başka gezegenlere dikiyor…
Kalem oynatma meraklısıysan, hele gökyüzünün derinliklerine sevdalanmışsan ve serde hasbelkader müzikle de haşır neşir olmak varsa hayal gücün zengin olur.
Yeryüzündeki haksızlıkları, altüst olmuş dengeleri, hiç uğruna akıtılan kanları gördükçe için sızlar isyan edesin gelir. Hayallerine sığınırsın; özgürlüğü,barışı, kardeşliği, dostluğu, cömertliği yüksek erdemler değil de sıradan meziyetler sayan “Düşler Gezegeni”nde yaşamak istersin.
Küçüklüğümde dünya hakkında edindiğim ilk izlenimler burasının haksızlıklarla dolu adaletsiz yanlış bir yer olduğuydu.
Çok içten arzuladığım gözümün önünden hala gitmeyen gerçekleşsin istediğim bir düşüm vardı. Uzaydan birileri gelsin ister adına “Mehdi” densin ister “Kurtarıcı” ister “Ulu Manitu”… İsmi önemli değil, yeter ki dünyadaki iki ayaklı canavarların haddini bildirsin, adaletsizlikleri gidersin…
Hayallerimde hep yaşattığım o insanüstü, barış ve adalet simgesi başka dünyaların canlıları, uzaylı varlıkların gelip dünya yönetimine el koyduklarını düşünürdüm…
Kurtuluş Günü (Independence Day) filmindeki gibi,ama barışçıl amaçlı uzaylıların aniden başşehirlere ve Beyaz Saray’a dev ana gemileriyle indiklerini, bütün zorbaları, diktatörleri ve emperyal liderleri alaşağı ettiklerini, dünyaya barış ve adalet getirdiklerini düşlerdim.
Ne hayal ama!
Galiba bu hayalim geleceğimi belirlememde de baskın çıktı ki, onların yaşadıkları yerleri merak ettiğimden Gökbilim okumak istedim belki de…
Kimi zaman dünyanın geleceğinden umutlanır gibi olsam da örneğin 60’ların sonlarında dünya gençliğinin eylemci, tüm yönetimlere el koyucu tavrında olduğu gibi, ama bu umudum kısa sürdü…
Gelinen noktada İnsanlıktan umudum kalmadı. Adına”insan” dediğimiz türün; doyumsuz, bencil, bilim ve teknolojisiyle yaşadığı yere, kendi dahil bütün canlı türlerine zarar veren yok edici hiçbir zaman olgunlaşamayacak evren içinde rahatsız, sakat bir yaratık olduğundan eminim artık.
Türümüzün bencilliğinden, vahşetinden, yıkıcılığından iğreniyor tiksiniyorum… Dünyanın düşler gezegenindeki gibi bir uygarlık seviyesine erişebileceğine dair umutlarım hepten tükendi… Dünya giderek yaşanması, nefes alması daha zor, daha güvencesiz bir yer haline geliyor.
Nükleer silahlanma yarışının yeniden hızlandığı günümüzde ufak çapta nükleer bir savaş bile dünyanın sonunu getirmeye yetecek. Tüm yeryüzünü kaplayacak nükleer bulutlardünyanın yapay bir kışa girmesine neden olacak, hava sıcaklığı aniden düşecek ve küresel bir kıtlık başlayacak ve bu soğuk uzun yıllar sürecek.
Nükleer savaş olmazsa bile mevcuttarımsal ürünler küresel ısınmadan ötürü değişen iklime ayak uydurmakta zorlanacak. Fakir ülkelerdeki kıtlık, gelişmekte olan ülkelere de sıçrayacak, büyük kitlesel göçler yaşanacak… Birkaç on yıl sonra buzullar neredeyse tümüyle erimiş olacak. Dünyanın gelecek 100 yıl içinde 8 derece daha ısınacağı ve bu koşullarda dünya nüfusunun ancak 10’da birinin yaşayabileceği büyük bir olasılık. Son 500 yılın en sıcak kışını yaşadığımızdan belli olmuyor mu?
Geçenlerde BBC radyosunda konuşan ünlü bilim adamı S. Hawking “İnsan nesli yok olma tehlikesi içindedir. Diğer güneş sistemlerindeki gezegenlerin kolonileştirilmesi gerekir. Er ya da geç bir göktaşı çarpması ya da nükleer savaş tümümüzü silip süpürecek. Bundan önce uzaya yayılmalı, bağımsız koloniler kurmalı, geleceğimizi güvence altına almalıyız” dedi.
Başta ABD olmak üzere bazı ülkeler durumun ciddiyetini kavramış olmalılar ki İnsanlık adına uzayda değişik yaşam biçimlerinin varlığı üzerine araştırmalarını yoğunlaştırdılar. Mars’a insanlı yolculuk yapıp orada koloni oluşturma çalışmaları NASA (Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi) tarafından başlatıldı bile.
Dahası NASA Ay’da üs kurarak, burada 2024’ten itibaren sürekli personel bulundurmayı planlamakta. 1972’den sonra ilk defa Ay yüzeyine insan gönderilecek, neden acaba dersiniz? 14 ülkeden, 1000’den fazla uzmana danışılarak buna karar verildi. Üs, Ay’ın güney kutbunda kurulacak, gelecekte Mars’a gidecek bir insan misyonu için bilim merkezi olarak da kullanılabilecek. Ay yüzeyine önce robotlar gönderilecek, en iyi alan ve ulaşabilecek doğal kaynaklar belirlenecek. 2020’de dört kişilik ekipler Ay’a gönderilecek ve kendi enerji üniteleriyle bir üs kuracaklar.
Adına Dünya dediğimiz bu gezegen ahalisinin ve özellikle kendini dünya adına söz sahibi sananların aklını başına devşirmelerinin zamanı geldi de geçiyor, yılan kendini yemeye başladı bile…
“Ya hayaline ne oldu?” diye soruyorsanız; pek fazla değişmedi. Neredeyse olduğu gibi duruyor. Fakültede öğrencilik yıllarımda dünyanın apoletli bilim adamlarının çoğu, bırakın uzayda başka türlerin varlığını, Güneş sistemimiz dışında başka gezegenlerin olabileceğini kabul etmezlerdi.Bugün gözlemsel olarak yüzlercesi saptandı. Bu nedenle inancım hiç değişmedi. Günün birinde gelişmiş uygarlıklardan haberimiz olacağından hala çok eminim, tabi bunu görmeyi çok isteyerek…
YAZAR HAKKINDA BİLGİ
Dr. Levent Altaş, 1954 İstanbul doğumlu. 1979’da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi-Fizik Bölümü’nü bitirdi. Aynı bölümde 1981’de master, 1986’da doktora çalışmalarını tamamladı. Türk Astronomi Derneği üyesidir. Gitar ve kontrbas çalmak, şiir yazmak, Evren’de yaşam ve UFO konuları çalışma ve ilgi alanı içindedir. 1979’dan 2005’e kadar Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün Güneş Fiziği Laboratuvarı’nda fizikçi olarak görev yaptı. 2005’te aynı kurumdan emekliye ayrıldı. O tarihten bu yana yazarlık yapmaktadır.