Çin Halk Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yer alan ve tarihi “İpek Yolu”nun başlangıç şehri olan Xi’an şehrine 100 km uzaklıkta “Qin Ling Shan” dağlarında Büyük Uygur Türk İmparatorluğu döneminden kaldığı düşünülen irili ufaklı 100 kadar piramit ve bunların içerisinde Beyaz Piramit adı verilen ve 300 metre yüksekliğinde Keops piramidinden daha büyük ve yüksek bir piramit bulunuyor.
Çin’de bulunan yasak Türk Piramitleri
On altı piramitten oluşan merkez kompleksin en büyüğü Beyaz Piramittir. Bu bölge yasak bölgedir. Çinli yetkililer bu bölgede bilimsel araştırmalar yapılmasına kesinlikle izin vermemektedir ve bu piramitler kamufle edilmeye çalışılmaktadır. Birçok piramit toprakla kaplanmış ve üzerilerinde yaz kış yaprağını dökmeyen ağaçlar yetiştirilmiştir. Bütün bu çabalar gerçeği gizlemeye yetmemektedir.
Piramitlerin taş girişleri oldukça belirgindir.
Birçok piramit tahrip edilmiş ve kaderlerine terk edilmiştir. Bazı piramitler Orta Amerika piramitleri gibi düz bir tepe yapısına sahiptir. Bu piramitleri ilk olarak 5000 yıllık bazı Çin metinlerinde görmekteyiz. Piramitlerin bazılarının üzerlerine, sürekli yeşil kalan, yaprak dökmeyen türden ağaçların dikilmiş olması bu yasağı anlamlı kılıyor. Çünkü hiçbir devlet kendi geçmişine ait olan bu kadar önemli yapıları yok saymaz. Bu hem tarihi açıdan hem de turizm açısından o ülkeye zarar vermek demektir. Buradan anlıyoruz ki, bu piramitlerin Çin tarihi ile bir ilişkisi yoktur. Asya’da bulunan ve eski Türk toprakları üzerinde yer alan bu eserler tabi ki Ön-Türklerle ilgilidir. Mevcut tarihi bilgiler bu durumu teyit etmektedir. Bu bölgenin Kadim Türk toprakları olduğu şüphesiz bir gerçektir. Bu durum Çin kaynaklarınca da teyit edilmektedir.
Beyaz Piramit
Beyaz Piramit, ilk olarak 2. Dünya savaşı sırasında Hindistan’dan Chungking’e C–54 uçağı ile malzeme taşıyan Amerikalı pilot James Gaussman tarafından gözlenmiştir. Pilotun dönüşü sırasında motorlarından birisi arızalanmış ve alçak irtifaya inmeye karar vermiştir. Dağlık bölgede alçak uçuş yapmak zorunda kalan Gaussman, düz bir vadiye ulaşmış ve parlak devasa bir piramit keşfetmiştir.
Muhtemelen Keops gibi beyaz piramitte kireç taşı ile kaplı idi. Gaussman’ın en çok dikkatini çeken nokta ise piramidin tepe taşı olmuştur. Öyle ki Gaussman tepe taşının kristalden olduğunu düşünüyordu. Piramidin etrafında üç tur attıktan sonra üssüne doğru yönelmişti. Üssüne verdiği istihbarat raporunda piramidin çevresinde hiçbir şey görmediğini söylüyor ve “Çıplak arazi içinde büyük bir piramit duruyordu. Onun çok eski olduğunu tahmin ettim” diyordu ve “Onu kim inşa etti? Neden inşa edilmişti? İçinde ne var?” diyerek sorularla raporunu bitiriyordu. Uçağından çekmiş olduğu fotoğraf 1957 yılında ilk olarak “Life” dergisinde yayınlanmıştır. 1994 yılından sonra ise başta Beyaz Piramit olmak üzere diğer piramitlerinde fotoğrafları bir çok yayın kuruluşu tarafından defalarca yayımlanmıştır.
1994 yılında bu bölgeye araştırma yapmak için giden Alman bilim adamı Hartwig Hausdof bir çok fotoğraf çekmiş ve bu fotoğrafların bir kısmının yayınlanmasına izin vermiştir. Görülüyor ki Hausdof’ta Çinlilerin gizlilik yasağına uymuş ve bu konuda basit bilgiler dışında açıklama yapmamıştır. Hausdorf’a göre piramitlerin yapım tarihi en az M.Ö. 2500’ler civarıdır. Piramitlerin içerisinde Ön-Türlere ait olduğu varsayılan ve mısır mumyalarından daha iyi mumyalanmış cesetler ve yazıtlar üzerinde araştırma yapılması Çin Halk Cumhuriyeti tarafından yasaklanmıştır.
Hausdorf Çin’e kadar giderek yaşadıklarını yazdı:
“Mart 1994’te Çin’e gittim. Orta Çin’de Shensi Eyaleti’ndeki Xian şehri çevresinde bulunan yasak bölgeleri gezdim ve burada masalsı 6 piramit buldum. Ekim 1994’te bölgeye tekrar geldiğimde video kameramı yanıma aldım ve yürüyerek 18 dakikalık bir uzaklıktan bazı resimler çektim. Daha sonra evde incelediğimde arka planda birçok piramit görebildiğimi fark ettim. Ve bugüne kadar 2000 km²’lik bir alanda 100’den fazla piramit saydım!
Piramitlerin bazıları şu anda kötü durumda. Çünkü bu yapılar, burada yaşayan insanlar ve çiftçi aileler tarafından yağmalanmış ve zarar verilmiş. Piramitler genelde taştan değil toprak ve kilden yapılmışlar ve bazı çiftçiler piramitlerin parçalarını, evlerini ve çiftlikleri için alıyorlar.Aslında bu hoş bir şey değil ama gerçek böyle. Bu hayret verici eserleri incelemeye devam etmek için izin almak istedim fakat gerçekten çok zorlandım. Çin hükümeti piramitleri gerçekten iyi koruyor ve kesinlikle kazı yapılmasına izin vermiyor. Çinli arkeolog Profesör Xia Nira kazıların yeni nesillerden yetişen ve yetişecek olan Çinli bilim adamlarının görevi olacağını söylüyor. Daha da ilginci, Çin Hükümeti şu aralar piramitlerin üzerinde hızlı büyüyen kozalaklı ağaçlar yetiştiriyor. Böylece 20 yıl sonra şöyle söyleyecekler : “Ne piramitleri? Onlar sadece üzerinde ağaçların yetiştiği doğal tepeler.” Ama benim asıl merak ettiğim şey, neyi örtbas etmeye çalıştıkları…
Bildiğim tüm piramitler, Qin Chuan ovasında ve biri hariç yükseklikleri 25 ile100 metrearasında değişiyor. Diğer piramitlerin hepsinden farklı olan bu piramit, Qin Lin vadisinin kuzeyinde “Büyük Beyaz Piramit” adıyla biliniyor. Gerçekten de çok büyük, yüksekliği yaklaşık300 m. söyleyebileceğim tek şey, bunun Çin piramitlerinin anası olduğudur. Belki de Çin hükümeti, benim oraya gitmemi bu yüzden reddetti. Ayrıca Çinliler bu büyük vadiyi uzay çalışmaları için kullanma niyetinde de olabilirler. Böylece bu vadi kesinlikle yasaklanmış bir yer olacaktır. Bence Çinliler Amerikalılardan çok daha paranoyak.
Bilindiği kadarıyla Mısır uygarlığından çok önceleri mükemmel bir şekilde ilk insan mumyalayanlar Altay Türkleridir. Bugün Saklı Piramitlerin bulunduğu bölge ise Mu kıtası araştırmalarıyla ünlü ve Naacal tabletlerini okuyan araştırmacı James Churchward’ın verdiği bilgilere ve çizdiği haritaya göre “Büyük Uygur İmparatorluğu” bölgesidir. “Çin efsaneleri Uygurların 17.000 yıl önce uygarlıklarının zirvesinde olduklarını anlatır. Bu Piramitler “Büyük Uygur Türk İmparatorluğu” zamanında yapılmış piramitlerdir. Yıpranmışlıkları dikkate alınırsa, yapım tarihleri M.Ö. 5.000 – 15.000 tarihleri arasında olduğu söylenebilir. Çünkü bu zaman aralığı Büyük Uygur Türk imparatorluğunun medeniyetinin parlak dönemleridir.
Bu bölge Uygur-Türk Bölgesidir ve piramitlerin tahmini yaşı uyarınca (Piramitlerin incelenmesine izin verilmediği için sadece tahminlerde bulunulabiliyor) Türkler tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Yine bu Piramitlerin içerisinde Proto-Türk yazılarının olduğu tahmin edilmektedir. Çinlilerin kendi atalarına ait olmayan bu eserleri dünyadan gizlemeye çalışmalarını da onların bakış açılarına göre anlayabiliyoruz. Sonuçta insanlık tarihinin yeniden yazılması gerekebilir. Bu durumda birçok gerçek değişecektir ve haliyle yerleşik otoriteler bu değişikliği istememektedir.
Çinli yetkililer “Turfan”da bulunan mumyalar üzerine bazı açıklamalar yapmakla yetinmişlerdir. Bu açıklamalarda ise şu bilgiler veriliyor:
“Turfan mumyaları eski Mısır mumyalarından çok farklı ve teknik olarak Mısır mumyalarından daha mükemmeldir.” Daha sonra Mısır mumyaları ile karşılaştırmalar yapılmış ve Turfan mumyalarının üstünlüğü bilimsel olarak ta ispat edilmiştir. Eldeki birçok veriye dayanarak bugün rahatlıkla söyleyebiliriz ki “Mumya kültürü Türkler tarafından ilk olarak kullanılmış ve geliştirilmiştir. Mısır uygarlığını geri planda bu kültür açısından besleyen bir alt yapının olmadığı bilinmektedir. Mumyalama kültürünü ve tekniğini bulan ve geliştiren Türklerin bu kültürü Mısır halkına öğretmiş olması muhtemeldir. Aynı şekilde Piramit bilgileri de Mısırlılara Türkler tarafından öğretilmiş olabilir.
Urumçi mumyaları ise başlı başına birer şaheserdir. Öyle ki urumçi’de bulunan ve “Lolan” adı verilen M.Ö. 2000 yılına ait olduğu hesap edilen bir bayan mumyası çok dikkat çekmektedir. Bu mumya 4000 yaşındadır ve iç organları bile çıkartılmamıştır ve Mısır mumyalarından çok daha iyi durumdadır. Bazı mumyaların üzerinde ise ameliyat izleri bulunmaktadır. At kılı ile dikiş atılmıştır. Bu bilinen en eski tıbbi operasyondur.
Kazım Mirşan’ın araştırmaları ön Türklere ışık tutuyor
Ön-Türk araştırmacısı olan Kazım Mirşan’ın araştırmalarına göre Ön-Türkler tarafından OT-OG olarak isimlendirilen Mısır’a M.Ö. 3000 yıllarında Anadolu’dan Isub-Ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Araştırmacı Bilim Adamı Kazım Mirşan’ın diğer çalışmaları ise şöyledir: Anlamı çözülemeyen 184 mısır hiyeroglif yazısını Ön-Türkçe olarak okumuş ve çözümlemiştir. Bu ilginç bir tespittir. Hiyerogliflerle Ön-Türk dili iç içedir. Kazım Mirşan yaptığı araştırmalar sonucunda şunları ileri sürmektedir:Yazı, Türkler tarafından M.Ö. 16.000 yılında icat edildi.
Anadolu’da da Ön Türkçe yazıtlar bulunmaktadır. Latin, Yunan, Fenike ve Kiril alfabeleri Ön Türkçeden oluşmuştur.Roma’nın küllerinden kurulduğu medeniyet olan Etrüskler Türk’tür. (Etrüskçe yazıtlar ilk defa 2004senesinde Kazım Mirşan tarafından çözümlenmiştir.)
Romalılardan önce İtalya Yarımadası’nda yaşayan Etrüsklerin konuştuğu dil olan Etrüskçe, Türkçe kökenlidir.İskandinavya dahil, tüm Avrupa’da 5000’den fazla Türkçe yazıt bulunmaktadır. Mısır’daki eşteşlerinden 2000 yıl daha eski ve iki kat daha büyük olan ve şu anda yasaklanmış bölgede bulunan piramitler Türkler tarafından yapılmıştır. Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan tarafından ortaya çıkarılan yeni bir tez, Türk Tarihi’nin M.Ö. 16.000’li yıllara dayandığını söylemektedir. Bu teze göre yazıyı Türkler bulmuştur. Tüm dünya alfabelerinin kökeni Türk alfabesidir. Ayrıca bilinen ilk Türk devleti olan Hun İmparatorluğu’nun ilk Türk devleti olmadığı, ilk Türk devletinin Bir Oy Bil olduğu görüşündedirler.
Ardından At Oy Bil, Türükbil- (karşılığı: Göktürk) gelir. Türk tarihinin çok eskilere dayanması gerektiğini gösteren en büyük delil ise; Orhun Yazıtlarıdır. Çünkü Orhun Yazıtları’nda kullanılan dil ve noktalama işaretleri bu dilin en gelişmiş hali olduğu sonucuna götürmektedir. Böyle bir dilin oluşabilmesi için en az 3000 yıl geriye gidilmesi gerekir. Bugün Çin sınırları içerisinde 300 metre boyunda piramitler bulunduğu ve bu piramitlerin Mısır’dan çok önce inşa edildiği tespit edilmiştir. Mısır’ın dip kültüründe de Türkler olduğu iddia edilmektedir. Norveç, İsveç, Portekiz ve Fransa’daki mağaralardaki yazıların Türk damgaları (harfleri) ile okunduğunda anlamlaştığı ileri sürülmektedir.
İskitlerin yani Sakaların Türk kökenli oldukları ileri sürülmektedir. Etrüskler, Truvalılar, Sümerler, Hititler ve Friglerin dip kültüründe Türk uygarlığı olduğu görüşü de ileri sürülmektedir. Bu kavimler Türk olmasa bile dip kültüründe Türk etkisi vardır. Japon ve Çin medeniyetinin de dip kültüründe M.Ö. 4000 yıllarında Orta Asya’dan Çin’e ve Japonya’ya göçen Türklerin olduğu kabul edilmiştir. Türkler Anadolu’ya1071’de değil, M.Ö. 7000’li yıllarda gelmişlerdir. Çevresi denizle çevrili Anadolu’yu sürekli besleyen Türk göçleri buraya sıkışmışlar ve Türk varlığını tesis etmişlerdir. Oğuzlar Anadolu’ya geldiklerinde karşılarında aynı dili konuşan pek çok Türk grubu ile karşılaşmışlardır.
M.Ö. 10.000 yıllarında ılıman iklim ve büyük göllerin olduğu anlaşılan Orta Asya’nın kuruması ve çölleşmesiyle Türk gruplarının çevre ülkelere yayıldığı ve diğer kültürlere etki yaptıkları ileri sürülmektedir. Bering Boğazı’ndan geçerek Kızılderili ve Güney Amerika kültürlerinin diplerinde de Türk etkileşimi olduğu ileri sürülmektedir. (Kazım Mirşan)