Bu yazıda anlatılanlar hiçbir şeyle ilgili olmayıp tamamen hayal ürünüdür!
Birbirini seven bir insanlık hayal ediyorum. Olmayacak bir hayal demeyin bana! Hayallerimde tam özgürüm. Olası ya da olmaz diye hayal kurulmaz. Hayal sizlerin özgür yaşam alanlarınızdır. Mantık hesaplama üniteniz değil.
Sonra “Masum Ruh” söz aldı ve konuşmaya başladı: Bu ne acı bir durumdur ki! İnsan türüne en çok benzeyen tür bir virüs çeşididir. Onlar da tıpkı bizler gibi mevcut ortamlarındaki tüm kaynakları tüketirler ve yayılırlar. Yayıldıkları alanlarda da yine aynı şekilde davranıp o bölgenin de kaynaklarını tüketirler. Bu davranışı diğer memeli canlı türleri göstermez. Memeli olmayabiliriz!
Bilinen tarihi içerinde yapılabilen hesaplara göre üç yüz yılı hariç geriye kalan binlerce yılı savaşarak geçirmiş bir varlık türünün üyesi olarak türümün bu özelliği beni hep rahatsız etmiştir. Bizlere hep savaşmak öğretildi. Sevmek her birimizden en güzel şekilde gizlendi.
Böylece köleleştirildik. Savaşın kölesi olduk. Üstelik köleliği de sevdik. Çünkü “sahip olmayı” seçmişti insanlık. O kadar gözü kapalı sevdik ki seçimimizi en ufak bir ayrıntıyı bile değiştirmiyoruz klasik hayatlarımızdan. En doğru olasılığı yaşadığımıza kendimizi inandırıp kontrolden iyi kontrol ediyoruz köleliğimizi. Zaten bu kontrolün en büyük başarısıydı. Kontrol nedir? Kontrol insan türünü binlerce yıldır savaşların kölesi yapan “sahip olma” mantığıdır. Sonra bu mantığın yaptığı seri doğumlarla mantık programlama yetisi geliştirdi insanoğlu ve böylece kendini köleleştiren bir insanlık programladı. Böylece durmadan zahmete girmeye gerek de kalmadı. Kontrolün program esası şuydu: Kendini özgür zanneden köleler yetiştir. Kendi kendine en doğruyu düşündüğüne kesin inançlı bireyler topluluğu. Böylece “toplum” olamasınlar. Çünkü toplumlar özgür bireylerden oluşurlar. Özgür olmayan varlıklar toplulukturlar. Topluluklar çok rahat yönlendirilebilir. Zaten yönlendirilmeye son derece eğilimli yetiştirilmişlerdir. Yine zahmete gerek yok. Akıllıca her program birçok zahmetten kurtarır. Kontrol aklını başından aldığı için insanoğlunun o nedenle binlerce yıldır yaşadıkları topluluk aleminde hala sosyalleşemediler. Baştan kabul ettirilen şuydu; siz değersizsiniz ve düşünemezsiniz hep dinlemelisiniz onları ki sizlerin iyiliğine çalışıyorlar. Ve onlar sizlerin adına düşünürler, sizler de o akıllı insanların düşüncelerini uygularsınız.
Gizli kontrat! Aklınızın ucundan geçmeden ruhunuzla imzaladığınız derin antlaşma işte budur. Bu antlaşma sayesinde hala aradığınız “huzur ve mutluluktur”. Boşa aramayın! İmzalanan antlaşma bunu baştan engelliyor. Dönüp te ruhlarına bir bakın! Dışınızdaki köleliğin içinizdeki bağlantısı nedir? Her varlık seçimlerini yaşar! Ve her seçim kaderimiz olur. İçsel seçimlerini bilmeyen bir insanlık tabi ki kontrolün elindeki fare olur. Fare olmayı seçen kedilerle sorun yaşar. Bir aslan olsanız bile eğer seçiminiz fare olmaksa fare gibi yaşamakta kaderinizdir.
Nedendir bilinmez ama aslında bir tavuk çiftliğindeki tavuklara benzer bir kaderimiz olmasına rağmen çok ayrıcalıklı ve çok seçkin bir tür olduğumuzu düşünürüz. Bu düşüncemize apaçık bir delil bulma fikri aklımıza bile gelmez. Bu şekilde tuzağa düşeriz ve ardından kedilerin oyuncağı oluruz. Fare gibi oynarlar bizlerle ve bizler de fare gibi kaçarız yarattığımız kedi gerçeğimizden. Kuyruğunu kovalayan bir kedi ya da kendisini kovalayan bir kedi gibiyiz. Kaçan da biziz, kovalayan da biziz. Kedi ile Farenin ta kendisiyiz.
Dışarıda ne arıyorlar! İçlerine baksınlar! Yaşamak bir avuntu ya da hayal değil. Yaşamak yaşadığını anlamak ve yaşamak içindeki karanlığı aşkla ışığa boğmak. Var oluşun coşku kanıtını “annenin memesini emen bir bebek” gibi ruhunda emmeden insan yaşayamazmış. Coşkulu bir hayatın o derin serüveni ancak özgür ruhlu olmakla anlaşılırmış.