Bugüne kadar kapitalizm ile ilgili pek çok fikir öne sürüldü. Marx’ından Engels’ine, Hegel’inden Weber’ine kadar pek çok feylesof kapitalizmin ne denli berbat bir ekonomik sistem olduğunu insanların gözüne soka soka anlattı durdu.
Dünyada kapitalizm ile ilgili yüz tane yazı yazıldıysa bunların doksan dokuzu kapitalizm karşıtı yazılardır. Kalan biri de muhtemelen bir kapitalistin para vererek yazdırdığı bir yazıdır. Avrupa menşeli olan bu düşünce ve pratik sistemi aslında toprak ağalığı – derebeylik sisteminin gelişmiş bir modelidir. Bu gelişmiş feodal yapı bütün dünyayı sardıkça savaşların sayısı ve etkisi daha da arttı. İnsanlar daha çok çalışıp daha az para kazanır oldu. Burjuva ve proletarya arasındaki mesafe Filipinlerle Andorra arasındaki mesafeden daha da fazla açıldı.
Peki, bu kapitalizm tam olarak nedir? Etkileri nelerdir?
Genel tanım olarak kapitalizm, feodalizmden sonra sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan sosyal ve ekonomik bir oluşum olduğu şeklindedir. Neden bu kadar yakın tarihleri verirler anlayamıyorum! Bana göre Kapitalizmin doğuşu Takas (trampa) sisteminin ortaya çıkmasıyla meydana gelir. Ver sığırı al buğdayı ya da ver timsah derisini al aslan kürkünü şeklindeki oluşumdur trampa ekonomisi… Ardından Lidyalılar parayı buldu. Sistem git gide gelişti. Endüstri devrimiyle beraber kapitalizm daha organize bir boyuta ulaştı. Yahudiler, Amerikalı ve İngiliz iktisatçıların üçlü çabasıyla kapitalizm gözle görülür, elle tutulur bir sistem haline geldi ve zaman içinde bugünkü karmaşık yapısına ulaştı. Ve en sonunda şu andaki içinden çıkılamaz durumuna geldi! Sonuç: açlık, sefalet, toplu ölümler ve tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir ekonomik dengesizlik.
Kap-İt-Alizmin açılımı: Bağımsız birey olarak hayatlarını kazanma imkanları ellerinden “Kap“ılmış, “İt” gibi çalıştırılan “Ali“ler, Veliler, Haticeler, Tuğçeler… Kaybedilmiş nesil!
Artık günümüzde liberal ekonominin zararlarını her fert derinden hissediyor. Liberal liboşlar toplumun her kesimini etkisi altına almış vaziyette! İnsanlık tarihi boyunca zeki azınlık daha az zeki olan çoğunluğu hep bir şekilde yönetti. Bu alışılageldik bir durumdu. Ayrıca insanlığın gelişmesi de bu sayede mümkün olabildi. Sonuçta birileri her zaman daha akıllıydı ve daha iyi şartlarda yaşamasını da başardı bir şekilde. Eski mısırda bile mühendis köleler piramit planlarını gölgede çizerken işçi köleler güneşin altında öküzlerle beraber çalışıyordu. Birileri her zaman daha zeki oldu, daha az yıprandı, daha rahat yaşadı.
Geçmişten günümüze durum herkesin kabullendiği bu şekliyleydi hep. Endüstri devrimiyle beraber bu durum da değişmeye başladı. Daha zeki ve yetenekli olan değil, liberal sisteme ayak uydurabilenler daha başarılı olmaya başladı. Başarıya ulaşmak için her yolu mubah sayan, bu yolda hiçbir değer yargısını kabul etmeyen bir kesim türedi. Bu kesim kısa sürede üretim araçlarını da ele geçirdi. Ticaret ve sanayi odaları kuruldu. Böylece liboşlar kendi içlerinde daha organize olabildiler. İşçilerin maaşlarını hep birlikte ayarladılar. Böylece bir patronun yaptığı zamdan daha yükseğini diğer patron yapamıyordu. Sistem tıkır tıkır işliyordu. Özgür köleler kendi istekleriyle fabrika kapılarında iş dilenir oldular.
Teknoloji geliştikçe teknolojiye ulaşmanın maliyeti de arttı. Sağlık harcamaları, eğitim, ulaşım giderleri… Kapitalizm önce arzı sonra talebi oluşturdu. Bugüne kadar farkında olmadığımız isteklerimizi bize gösterdi. Şirketler ar-ge departmanları kurarak bilimi de kendi lehlerinde çalıştırmayı başardılar. Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, buzdolabı, tv, lap top… Sürüyle alet edevat.. Tirbuşon, enerji içeceği, cep telefonu, doğum kontrolü, tüp bebek… Sürüyle pek çok yenilik… Bütün bunlara ulaşmanın da bir maliyeti vardı elbette… Her şeyi düşük ücretle bizlere ürettirip beş katı karla bize geri sattılar. Bütün bunları yaparken de çeşitli hilelerle bizi uyutmayı hep başardılar.
Topluma bazen uyuşturucu bazen de uyarıcı haplar içirdiler. Uyuşturmak için bazen dini otoriteleri kullandılar bazen de önümüze ulaşılması sanki çok elzemmiş gibi bir takım hedefler koydular. Bu hedeflere ulaşmak için herkesten daha hızlı koşmamız gerektiği söylendi. Bir hedefe ulaştıktan sonra yeni bir hedef, sonra başka bir hedef… Alınması gerekli olan bitmek bilmeyen uyarıcılar, sertifikalar, diplomalar ve bunlar için harcadığımız sürüyle para. Kendi paramızla rezil olduk! Onların istediği yolda durmadan koştuk. Gönüllü köle olduk. Ama neyin üstünde koştuğumuza bakmadık hiç. Aslında koştukça tıpkı bir Hamster gibi farkında olmadan kapitalizm çarkını döndürüyorduk.
Her an milyonlarca insan uzaklarda gösterilen içi boş hedeflere ulaşmak için durmadan koşuyor ve biz koştukça çark daha da hızlı dönüyor. Çark hızlandıkça bizler daha da hızlı koşmak zorunda kalıyoruz. Peki önümüze koyulan bu hedeflere ulaşmak zorunda mıyız? Koşmayı biran için bıraktığımızı düşünelim. Bu durumda ne olur? Diğer insanlar koşmaya devam ediyor ve çark da dönmeye devam ettiği için bizi ezer geçer. Eğer bir kişi koşmayı bırakırsa çarka hiçbir şey olmaz. Ama çarkın dişlileri arasında kalan o kişi ölür, yok olur…
Her gün gidip geldiğiniz işinizi bırakırsanız ne olur? Elektrik, doğalgaz, su faturalarını ödeyemezsiniz. Birikimleriniz bittiğinde de en sonunda soğuktan ya da açlıktan ölürsünüz. Çark sizi ezip geçmiştir. Farkında olmadan bütün insanlık sizi ezip geçmiştir aslında. Sizin sisteme karşı bireysel başkaldırınız hezimetle sonuçlanmıştır! Diğerleri sustalı maymun gibi işlerine gitmeye, günlük monoton hayatlarını yaşamaya devam ederler. Sabahın altı buçuğunda uyanıp otobüs kuyruklarında aç ve uykulu bir halde sıra beklerken ve kendi talihlerinin neden kara olduğunu düşünürken nasıl bir çarkı döndürmekte olduklarını anlayamazlar belki ama bir şeylerin ters gittiğinin farkındadırlar ve en azından sürüden ayrılmamış olmanın güvenini yaşarlar.
Proletaryanın bir kısmı da ne olup bittiğinin farkındadır ama kredi kartı borçları, çocuğun okulu, evdeki dırdır, bitmek bilmeyen istekler, ihtiraslar o kadar meşgul eder ki onları bu kadar derdin içinde çarkın üstünde koşmayı bırakmanın intihar etmek anlamına geldiğini bilirler. O yüzden çaresizce koşmaya devam ederler. Sonra yeni bir alışveriş, yeni bir taksit… Yeni hedefler… Yeni bir oturma odası takımı…
Peki, bu çarkı durdurmak için ne yapmak gerekir? Karl Marx herkesin aynı anda koşmayı durdurması gerektiğini söylemiş. Bunu da devrim olarak adlandırmış. Ancak bu şekilde kapitalizm yıkılabilirmiş. Bu arada Marx çark durduktan sonra doğabilecek problemleri göz ardı etmiş olmalı. Hele ki şu anda insanlık o kadar çarka bağlı ki çark birdenbire durduğunda üçüncü dünya savaşından daha beter bir hale gelebilir dünya! Şu bir gerçek ki çark bir şekilde hep döner. Adı ne olursa olsun birileri birilerini hep yönetti. İçinde sistem kelimesini barındıran her şey insanın özgür damarlarına zerk edilen bir zehir gibi zarar verdi. İster kapitalizm olsun ister komünizm, bütün sistemler bireyi es geçti. O yüzden bugüne kadar sosyal yaşam gelişmesine rağmen bireylerin ruhsal sıkıntıları maalesef geçmedi, daha da devleşti.
Kapitalizm hastalığına karşı yeni reçete: Doğaya dönüş
Bu reçete tutar mı tutmaz mı bilemiyorum ama artık modern ülkelerde pek çok kişi çözüm olarak sistemin tamamen dışına çıkmayı tercih ediyor. Bu insanlar çarkın üzerinde koşmayı bırakıyorlar ama çarkın üzerinde de durmuyorlar. Çarkın dışına atlıyorlar… Deli gibi dönen çarkın üstünden yalınayak toprağa atıyorlar kendilerini. Genelde iyi eğitimli ve ortalamanın üstünde maddi geliri olan insanlar bunlar. Tüm mal varlıklarını satarak ya da bağışlayarak bir ormana ya da parka yerleşiyorlar.
Artık ne elektrik ne de trafik derdi var onlar için. Hiçbir iletişim aracını kullanmıyorlar. Her yeni gün onlar için ayrı bir deneyim halini alıyor. Kimse onları bir şeyler yapmaları için zorlamıyor. İstedikleri saatte uyanıyorlar. Doğadaki otlarla ve hayvanları avlayarak besleniyorlar. Yani bildiğiniz yontma taş devrine dönüş… Ne kapitalizm ne de sosyalizm umurlarında değil artık. Nefes almanın tadını çıkarıyorlar sadece. Bu eylemsizlik durumu ne kadar işe yarar bilemiyorum. Muhtemelen teknolojiden bu kadar yoksun kalan insanların ortalama yaşam süresi de kısalacaktır. Bu hayatın getirdiği zorluklar da cabası… Bize ait olmayan uyuşturulmuş, rahat ve konforlu, uzun ve karmaşık bir yaşamı mı yoksa daha basit ve yalın, kısa belki ama daha anlamlı tamamen bize ait olan bir yaşamı mı tercih etmeliyiz. Şairin dediği gibi “it’s your choice” (tercih sizin dostlar…
Bu kapitalizm sistems belki de dünyanın son gününe kadar sürüp gidecek. Belki daha da ivmeli bir hal alarak git gide büyüyecek ve en sonunda yaptıklarıyla kendisinin ve dünyanın sonunu hazırlayacak. Bence bütün bu gelişmeler bize sormadan olup biterken aslen birey olarak yapmamız gereken şey; buna karşı koyma savaşından yenik düşeceğimize, bu düzene kendimizi fazlaca kaptırmadan biraz daha hırslarımızı törpüleyip, çağın her türlü yenilik anlamında getirisinden de fazla uzak kalmadan ortalama bir sistem yaratmak kendi dünyamızda… Eğer mutlu yaşamak istiyorsak ya isteklerimizi azaltacağız ya da imkanlarımızı çoğaltacağız… Paranız nasıl olursa olsun sizin havanız iyi, sevginiz de bol olsun. Sağlıcakla kalın…