Merak için şüphe etmek

Bilgiye ulaşmanın yolu “şüphe etmekten” geçer. Gerçekleri keşfedebilmek için önce şüphelenin. Şüphelenmeyi gerektiren çok durum var ve hepsi de şüpheli… Şüphelere bağlanıp kaldıysanız ve şüphelerden yakanızı kurtaramıyorsanız, o zaman da şüphelerinizden şüphelenin. Her durumda aklı seçin. Duygular çok şüphelidir ve gelip geçicidir.

Merak için şüphe etmek

Merak için şüphe

Hiçbir şeyi merak etmiyorsak bile en azından hangi olasılık evreninde yaşadığımızı merak etmeliyiz. Bunun için keşiflere doğru ilerlemeliyiz. Sonsuz olasılıklar ve hepsi de akli ve sonsuz olasılıklar hepsi de gerekli. Sonsuz olasılıklar birbirini “tüm”lerken ve tüm “bir” iken işte o “birin” içerisinde kendimizin kendini biliş halini merak etmeye çağırıyorum! Merak edebilmek için ise şüpheye davet ediyorum.

Geride hiçbir eksiklik bırakmayacak kadar mükemmel bir varoluşu aklımızla seyrederken ruhumuzu ortalıkta kaybetmiş olabilme ihtimalimiz nedir? Oyunun kurallarını bilerek ilerlemek her zaman en güzelidir. Peki! Oyunun kuralları nelerdir? İsteklerinin peşinde koşan bir insanlık aleminin oynadığı oyuna göre kural: istemektir. Oysa çabalayan kendi amacına yenilir. İstekleri tarafından ele geçirilir. Artık ruhu, kalbi ve zihni tamamen isteklerinden ibarettir. Bu kural bizi esir aldığına göre bu kural oldukça şüphelidir!merak duygusu matematik


Belirli ve tek bir “gerçeklik” kabul ediyoruz. İstemekten ibaret bir gerçeklik. Bu sınırlı gerçeklikte ve sınırın içinde kıvranarak, kıvrım kıvrım olmuş beyinlerimizi isteklerimize adayarak geçirilen sonu gelmez bir macera! Zaman geçiyor. İsteklerini elde edenler yeni istekler peşine düşüyor. Ne oyun değişiyor ne kurallar. Değişen sadece istekler. İstemek değişmiyor. İstekler gelişiyor.

Elde edemeyenlere gelince, onların da yaptığı aynı şekilde değiştirmek ama asla temel kuraldan vazgeçmemek. Bu arada geçen zaman ve depresyondaki bireyler ve “Ah!” ile geçen ömürler. Vaktinden önce beyazlayan saçlar ve çöken bünyeler. Bakışlarında iğreti bir şekilde duran ve her an vazgeçmek üzere oldukları izlenimini veren “umut”un umutsuzluğu! Her iki durumda da tatminsizlik esas. Her iki durumda da tatmini yakalayamayış. Her iki durumda da derin derin bakış ve bir türlü mutlu olamayış.


Yaşadığımız olası evrenin kuralı bu olmasa gerek. İsteyebildiğimiz için istediğimizi biliyorum. İsteyebildiğimiz için isteklere dayalı bir oyunun içinde olduğumuzu ise hiç zannetmiyorum. İnsanoğlu sonu baştan belli ve sonu çıkmaz sokak olan bir oyunu neden oynamak ister ki! Bu kendini ayrı görüş neden? Bu kendini her şeyden yalıtma niçin? Niçin müstakil bir varlık olduğumuzu düşünüyoruz? Niçin ben ve diğerleri diyoruz? İlk hata nerede ve ilk yanılsama ne?

Durum niçin böyle olabilir? Düşünce kalıplarımız bizi bu oyuna itiyor olabilir mi? Düşünce kalıplarımızı değiştirirsek eğer bu kısır döngüden kurtulabilir miyiz? Hayat zor olabilir ama şu da bir gerçektir ki: Zorluğun çoğu zihinlerimizde üretiliyor. Zihinlerimiz bu kalıpla kalbimizi, ruhumuzu ve duygularımız ele geçiriyor. Sonra da sürdürülebilir bir iç çatışma ortamında bireyler çelişkiden çelişkiye sürükleniyor. Bu savaş halindeki iç duruma göre yaşayan insanlar ise içsel birliği tesis edemiyor. İçinde birlik olmayan kişiler ise dışarıda da birlik halinde olamıyor. Parçalı bireyler, tek parça bir bütün meydana getiremiyor. Hem içte hem de dışta bir bütün olarak yaşayabilmek için kurallarımızı gözden geçirelim.


*

Popülere inat; yaşasın Oralet!


Türker Ercan
Türker Ercan, 1 Haziran 1972 doğumlu. Öğrenciliği hiç bırakmayan bir öğretmen. Uzakdoğu sporları ile uğraştı. Felsefe, psikoloji, parapsikoloji konularında ve mantık alanında uzun yıllar araştırmalar yaptı.