Merak edilen bazı meslek dallarından, örnek alınabilecek bazı temsilcilerle görüşüyorum, görüşeceğim. Biraz sohbet, biraz röportaj şeklinde kurguladığım bu yolculuğun ilk durağında da Derya Akkaya var.
Öncelikle sizi tanıyalım ama bunu tek bir cümleyle ifade edebilir misiniz?
Hayal kurarım.
Pekala, küçüklüğünüzden itibaren etkilendiğiniz 3 öğüt nedir?
Hemen anneannem geldi aklıma; “Kalp kırma”, “hak yeme”, “çalış.”
Güzel. Evin en sevdiğiniz bölümü neresidir acaba?
Balkonumu çok seviyorum.
Peki balkonda bulunan bir “şey” olsaydınız ne olurdunuz?
Dışarıdaki manzarayı en iyi gören her ne varsa o olurdum, sanırım bu da çiçeğim oluyor. Yeşil bir cins, Benjamin.
Dününüze baktığınızda, bir an, bir anı, belki birisinden duyduğunuz bir öykü ya da bir çocukluk masalı olabilir… Sizi en çok etkileyenlerden bir tanesini paylaşır mısınız?
Benim çocukluk anılarım biraz hüzünlü, çünkü işleri nedeniyle, annemle babamla birlikte geçiremedim çocukluğumu. Ama bir yandan da mutluydum. Hüzün ve mutluluk benim hayatımda hep yan yana gider. Kavuşma anlarımız ve dışarıda, bahçede oyun oynadığımız zamanlar geliyor aklıma, öyle çok spesifik bir şey gelmiyor aklıma.
Siz profesyonel bir yaşam koçusunuz, artı; profesyonel yaşam koçluğu eğitmenisiniz de. Pekala koçluğu, bir yaşam koçu eğitmeninin ağzından duyabilir miyiz?
Koçluk aslında bir düşünce tarzı, bir iletişim tekniği; hayatınızda başınıza gelenlerle ilgili açıklamaları, kendinize ifade ederken, kendinizi kahretmeden, hayatınızda olumlu olabilecek şeyleri görebilmenize fırsat veren bir bakış açısı. Herkes olumlu da olay yaşıyor olumsuz da, ama yarınlara bir parça daha olumlu bakabilmek için değişik bir düşünce tarzı.İnsanı harekete geçmekten alıkoyan, eski çağdan kalmış bazı kalıpları, bazı blokajları koçluk felsefesi, koçluk düşünce tarzı, hayatınızdan çıkarmanıza yarıyor. Böylece hayatınızın direksiyonuna geçebiliyorsunuz bu beceriler sayesinde.
Koçlukla haşır neşir olan her insanın hayatında bir şeylerin değiştiğini gözlemliyoruz. Kendi hayatımda da bu şekilde oldu. Pek “dünde kaldınız” gibi olmuyor. Eskilerden kurtulmanız, hayatınızda yenilere “hoş geldin” demenize yarıyor. Yaşamıma çokça girmiş şekilde artık, oturmam, kalkmam, yemek yemem… Her şeyimde koçluğu görebiliyorsunuz. Zaten eğitimlerimizde de bir bilirkişi anlatıp da “buyurun, buyurun, not alın” şeklinde değil, birlikte anlayarak, birlikte yaşayarak yapıyoruz bu eğitimleri.
Koçluk Eğitimi Aldım
Ne gibi eğitimler aldınız da yaşam koçu oldunuz?
Evvelki iş hayatım finans üzerineydi ve üst düzey bir yönetici olduğum için çalıştığım kurumda bazı yönetsel yetkinliklerin geliştirilmesine yönelik kişisel gelişim eğitimleri aldım ki bu 10 yıllık bir süreçtir. Sürekli bir şekilde iletişim teknikleri, zor insanlarla baş etme becerileri, çatışma yöntemleri, davranış bilimleri gibi bir sürü eğitim var. Kendi üniversite hayatımdan aldığım psikoloji eğitimleri de var, ama en son sertifikalı bir programdan koçluk eğitimi aldım. Bununla eş zamanlı olarak da bir takım psikoloji derneklerinin, psikoterapi merkezlerinin, insan psikolojisiyle ilgili atölye çalışmalarına katıldım. Hala daha eğitimlerim devam ediyor diye düşünüyorum, çünkü bunda bir son yok, bir yolculuk. Nefes aldığınız sürece, bu konuyla ilgili daha çok okuma isteği ediniyorsunuz, öğrendikçe daha fazla şey öğrenmek istiyorsunuz.
Yani eğitmen olsanız dahi, henüz “oldum” demiyorsunuz, doğru mu anladım?
Dışarıda, “koçum” diyen insanlarda beni duydukça en çok şaşırtan şey de bu zaten; Ben!. “Hepimiz bir ve bütünüz ama en çok BEN!” diyen koçlar var maalesef. Bu tam anlamıyla bir tezat, çünkü asla egoyu yere atıp üstüne çıkmıyoruz, ama egodan daha öne geçen yüreğinizin sesini dinliyorsunuz. Kendiniz gibi oluyorsunuz, kendinizi olduğunuz gibi kabul edip, kendinizi sevip, kendi merkezinizde olmayı öğreniyorsunuz. Koç, budur!
Hazır dışarıdaki seslere gelmişken konu, dışarıda koçluk ve psikologluk çok karıştırılıyor. Oysaki çok farklı meslekler. Aradaki ayrımı siz nasıl koyuyorsunuz?
En başta benzer olan yönümüzün şu olduğunda ısrar ediyorum: Terapi tekniklerine benzeyen bir tarz uyguluyoruz, karşılıklı konuşma, soru-cevap şeklinde. Ancak bizim için en önemli farklılık, çalışma alanlarımızın farklı oluşu. Koçluğun çalışma alanları sadece zihinsel konular değil, bir takım farkındalıklar üzerine, ilişkiler, aile, performans üzerine gibi sayılabilecek 7 farklı çalışma alanı var, uluslar arası teamüllere göre kabul edilen. Ama psikolojide, kişilerin rahatsızlıklarıyla ilgili olan bir durum var ki bir koç burada zaten böyle bir eğitim almadan, asla çalışamaz. Ancak çalıştığını söyleyen kişiler de var, muhtemelen kendi hayat tecrübelerinden destek alıyorlardır, ama bu iş tavsiye vermekten öteye gidemez, bir tedavi asla söz konusu olamaz bir koç tarafından böyle bir eğitim alınmadan diye düşünüyorum.
Çünkü psikologlar sonuçta bir şeyi tedavi ediyorlar veya psikiyatristler. Ama biz koçlar, varılmak istenen bir noktaya doğru yol arkadaşlığı sunuyoruz, bizim hizmetimiz bu yönde. Bazı teknik ve soru tarzlarımızla, kişinin bir şeyin farkına varmasına yardımcı oluyoruz. Bu sebeple aramızda büyük farklılıklar var, ancak dışarıdan böyle görülmemesinin sebebi de psikoloji denilince çok genel bir algı oluyor. Yataktan kalkan bir insan da kendisini iyi hissettiğinde, illa ki psikoloji konusunda yüksek lisans yapmış biri olması gerekli değildir. Sonuçta kendini iyi hissetmek kesinlikle psikoloji alanına girer diye bir durum yok. Eğer sorununuz, psikolojik bir rahatsızlığa gitmiyorsa, bir koçla çalışarak hayatınızda belli mutsuzlukları, belli problemleri çözebilirsiniz.
Akademik psikoloji profesyonelleriyle çalışma şekillerine dair düşünceleriniz nelerdir?
Karşımızdaki kişinin bir psikolog, psikiyatr veya psikoterapiste dair böyle bir desteğe ihtiyacı olup olmadığını ilk bir, iki seansta anlamak ve kişiyi buna yönlendirmekle yükümlü olup bunun için yemin ediyoruz. Ama açık olmak gerekirse, yapmayıp başka türlü tercihleri kullananlar da var. İnsana yardım etmekse ortak konu, herhalde, bir yerde uzlaşırız.Ama belli bir kesim, “ben yaparım” diyen bir zihniyet halinde. Oysa çağ değişiyor. Şimdinin çocuklarını görüyorum; kendim küçükken bir makineye dokunmaktan, onu bozarım, ederim diye ödüm kopardı, oysa bugün çocuklar, DVD’leriyle kendileri ilgileniyorlar, oyunlarıyla bilgisayarlarıyla kendileri ilgileniyorlar… Her şey değişti. İhtiyaçlar da değişti. Tek cevap dönemi bitti. Böylesi ihtiyaçlar için sadece psikologlar olur diye bir kaide yok artık. Bizde mesela eyleme geçirmek diye yön var ve daha hızlı sonuç alabiliyorsunuz.
Pekala, şöyle bir bakalım mı? Panikataklık ya da belki depresyondan rahatsız birisi bir koçla mı çalışır bir psikologla mı?
Depresyon belli bir saatte başlayıp, belli bir günde biten bir şey değil. İnsanın hayatında bu, birçok kez yaşanabilecek bir şey. Ama bundan 6 ay gibi bir süre olarak bahsedersek, kişi böyle bir süre boyunca kendisini sürekli mutsuz hissediyorsa, sürekli gündüz uyuyup gece yaşamayı tercih ediyorsa, bazı şeylere aşırı bir bağımlılık geliştirdiyse, bu insanın bir koçla çalışması, bana göre pek de uygun değil. Bence bu konuda uzman bir ruh sağlığı profesyoneliyle çalışmasını uygundur. Ama bir şekilde enerjisi düşük, bir şekilde konsantrasyonunu sağlayamayan, kararlarını uygulayamayan bir insanın sorununun kaynağı psikolojik olacak diye bir şey yok. Mesela o insanın, hayatındasadeleşmesi dahi bu olayın üstesinden gelebilmesi için yardımcı olabilir. Belki de sınır koyma problemi vardır. Bir şeyler üstüne kalıyordur ve bunlara hayır diyemediği, evet-hayır dengesini kuramadığı için bu yüklerin altında ezilebiliyordur… Bunlar koçluk eylemleriyle çözülebilecek şeylerdir.
Çözüm demişken bugüne kadar karşılaştığınız en hayret verici çözüm neydi?
Kişisel alan çalışması dediğimiz bir bölüm var. Genellikle kendisini arayan insanlarla çalışılıyor burada. Kendisini artık tanıyamayan, belki gençliğinde, çocukluğunda belli istekleri, belli keyifleri varken şu an artık hayattan eskisi gibi keyif almadığını söyleyen insanlar var. İlk etapta “bir hobim yok”, “daha fazla keyif alabilmek için acaba kariyerimi mi değiştirmeliyim?” gibi düşüncelerle başvuran danışanlarımız oluyor. Bunların içerisinde her şeyi baştan aşağı kendi başına değiştiren bir danışanımı hiç unutmuyorum.
Kendi derslerimde de onun cesaretini, istekliliğini, azmini hep örnek vermişimdir. Hani Şebnem Ferah’ın Sil Baştan diye bir şarkısı var ya, çok severim o şarkıyı, aynı o şekilde, bazen sıfırlamak gerekiyor bazı şeyleri ve sahip olduklarınızla neler yapabileceğinize bakmak gerekiyor, neleri çok sevdiğinizle ilgili değil. Burası önemli. Neyi çok istediğinizle başlamıyoruz, neye sahipsin, neler yapabilirsin listesi çıkarıp, bu liste içinde en çok neyi seviyorsun, nelerden keyif alıyorsun diye devam ediyor çalışma. Böyle olunca ıskalamıyoruz ve gerçekten o kişi akışa giriyor ve yaşama dahil oluyor.
Koçluk Eğitimi Veriyorum
Biraz da verdiğinizden eğitimlerden bahsedelim.
Şu anda Aralık Derneği’nde eğitimlerimiz var. Koçluk eğitimlerini 8 haftalık bölümler şeklinde ayırdık.
Bunlar içinde ilk önce temelle başlıyoruz. Temel koçluğun içeriğinde konuyu merak edenlerin ve bunu meslek olarak icra edebilecek kişilerin sorularını cevaplamak için kurulmuş bir eğitim. Aslında kapsamından, prensiplerinden bahsediliyor büyük oranda, fakat yine de “bu meslek için uygun değilim” ya da “evet bu mesleği çok uygun buluyorum” gibi bir cevaba ulaşabiliyor kişi. Ancak meslek olarak kullanmayacak insanların da, kendi hayatlarında koçluk becerileriyle tanışma şansları oluyor.
Devamında ise ileri düzey koçluk eğitimimiz var. Koçluğu meslek olarak düşünen ve bu yolda hangi tarz eğitimlerle kendilerini destekleyebileceği merak eden kişilerin sorularını cevaplamaya çalıştığımız, vaka çalışmalarına daha fazla yer verdiğimiz, birebir koçluk seanslarının canlandırıldığı, psikolojiyle ilgili bir takım bilgilerin de verildiği bir eğitim.
Sonrasındaysa uzmanlaşmak istenen konuya göre, gençlere yönelik çalışmak isteyenler veya ailelere yönelik, ilişkilere yönelik veya kapsamlı koçluk yapmak isteyenlere yönelik diğer eğitimlerimiz başlıyor, performans koçluğu, kariyer koçluğu, yönetici koçluğu, ilişkiler koçluğu gibi.
Bunların dışında bir de atölye çalışmalarımız var. Koçlukla bir şekilde tanışmış insanları bir araya getiriyoruz ve onların gündemlerinde her ne varsa o konuyu koçluk yaklaşımlarıyla inceliyoruz. Bir koçluk bakışı ileşuan TV’de çok izlenen bir dizi olabilir, çok okunan bir kitap, çok iyi gişe yapmış bir film olabilir, gündemdeki herhangi bir sosyal olay da olabilir. Bunların analizini yapıyoruz. Bireysel seanslarımın dışında bu tür paylaşımlarımız da oluyor.
Dizilerden ya da filmlerden, bu popüler konulardan gelen çalışmalara bir örnek verir misiniz?
Aşk-ı Memnu dizi çok seyredildiği için Behlül ve Bihter karakterlerinin profillerini çıkardık.
Aldığım istihbaratlara göre koçluk felsefesi üzerine de bazı çalışmalarınız var. Biraz da bunlardan bahsedelim mi?
Eğitimlere katılımcı arkadaşların bir isteğiydi ve yaklaşık 2 yıldır da bir ön çalışması içindeydim. Bu semineri bu sene başlatıyoruz ve odağımız da dehanın keşfi. “Dehanızı Keşfedin” isimli bir kitap üzerinden çalışacağız ve kendi dahi düş takımlarımızı çalışacağız.
Ne kadar sürecek bu çalışma?
Dörder haftalık periyotlar şeklinde bir sezon boyunca devam etmeyi planlıyoruz.
Pekala, siz bir sihirli değnek olsaydınız neye dokunmak isterdiniz?
Eğer bir daha dünyaya gelsem aynı Derya’yı yaşamak isterdim. Bu Derya’yı seviyorum ve onun yaşadıklarına saygı duyuyorum, hayatta duruşunu da seviyorum. Herhangi bir şeyi değiştirmek istemiyorum bu sihirli değnekle kendime dair.
Pekala, Aladdin’in lambasındaki cin siz olsaydınız, sizi bulan kişinin sizden ne dilemesini arzulardınız?
Bir cinin sanırım sınırsız gücü vardı. Karşımdaki insanı neyin mutlu edeceğini biliyorsam onları dilemesini isterdim.
Kendisi kararsız, ne isteyeceğini de bilmiyor ve sizden tavsiye istiyor. “Ey cin abla! Ne önerirsin? Senden ne dileyeyim?” diye soruyor desek mesela?
Zor bir soru Mustafa. Birinin adına karar vermekten özellikle imtina ettim ve kendimi bu noktada varlıksız yapmaya çalışıyorum. Bir koç olarakkarşımdaki kişiye “bak sana bu iyi gelir” dememek üzere eğitildim. Herkesin kendisine iyi gelen şeyleri, kendisinin bulmasına yardımcı oluyoruz. Buna verebileceğim başka bir cevabım yok.
Peki, şöyle bakalım bir de; sizi örnek alabilecek gençlere kalıp halinde öğütler vermek, dayatmalar sunmak yerine, hangi seçeneklere bakmalarını önerirdiniz?
O zaman bir şeyin altını çizmek istiyorum, daha da çok insana duyurmak isterim. Durduk yerde hiçbir emek sarf etmeden bir şeyin gerçekleşmesini beklemek de elbette bir düşünce şeklidir. Ancak şu haz, şu derinlik öyle güzel bir şey ki, kendi kendinize, kendi gücünüzle yapabildiğiniz şeyleri yaşamak, sahip olduklarınızın farkına varmak ve yeteneklerinizi bilmek, bunların içerisinde de en çok keyif aldıklarınıza yönelmek ve bunun için uğraşmak, bundan asla vazgeçmemek, bunun için savaşıvermek, kendini gerçekleştirmek…Kendini gerçekleştirmeyi öneriyorum. Ben okumayı çok seven birisiyim ama ille de “okuyun, şunu yapın, bunu yapın” demem. Söyleyeceğim şey yine aynı olacak: birisinin kendisi için en iyinin ne olduğunu gene kendisinin bildiğini düşünüyorum. 5 yaşındaki insanın da 75 yaşındaki insanın da, birilerinin “sen bunu bilemezsin, ben daha iyi bilirim” demesine karşıyım. Herkes kendisi için neyin iyi olduğunu biliyor zaten.
Yarınınızda nasıl bir resim var?
Gerçekleştirmek istediğim hayallerim var. Daha kalabalık olmak istiyorum, yine sağlıklı görmek istiyorum kendimi. Her açıdan bolluk ve bereket içerisinde yaşamak istiyorum.
Koçluk Daha Fazla Kişiye Ulaşmalı
Peki, bu konuştuklarımızın haricinde eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Var. Bir şeyi reddederken eğer tepkisel davranıyorsanız veya bu çok duyduğunuz bir şey ve siz de buna ayak uydurmak zorunda hissediyorsanız kendinizi, özetle tepkisel olarak reddettiğiniz şey bir kısır döngü gibi başınıza sürekli geliyorsa, biraz daha derin düşünmenizi öneriyorum. Reddetmeden evvel neden o şeyi reddettiğinizi kendinize sorun. Herkesin kendi yaşamı için yapabileceği bir şey varken, hep birilerine delege ediyoruz bunları; kendimiz yapmak yerine birilerinin gelip bunu çözmesi ve bizim için halletmesini istiyoruz. Ben seanslarımda çoğu kez karşılaştım, elimde bir sihirli değnek varmışçasına, benim karşımdaki için doğruyu söylemem onun işine yarayacaktı. İstediği ise şuydu; onaylanmak ve benden çözümü almak.
Ben bir reçete vereyim, “bunu bunu yaparsan zengin olursun, bunu bunu yaparsan kendine eş bulursun, bunu bunu yaparsan mutlu olursun” gibi şeyler bekleniyor. Koçluk, daha fazla kitlelere ulaşması gereken bir şey, her alana girmesi gereken bir şey. Öncelikle insanların birbirlerini anlamalarını sağlayacak bir iletişim becerisini size sunuyor. Anlamak ve anlaşılmak şeklindeki olgular var hayatımızda ve o kadar güzel ki…
O kadar sade, dingin ve size keyif veren bir hal yaratıyorsunuz ki etrafınızda, bunu herkesin yaşamasını arzuluyorum. Bu iletişimi kurduğunuz takdirde hem karşınızdaki kişiyle olsun hem kendinizle, yüklerinizden kurtuluyorsunuz, hafifliyorsunuz ve hayatın yaşanmaya değer bir olgu olduğunun farkına varıyorsunuz. Bu hayatı sürekli kötülemek ya da kendinizi şanssızlıklar, talihsizliklerle suçlamak yerine hayatın içinde artık kendi rolünüzü oynamaya başlıyorsunuz. Koçluğun daha fazla yayılmasını ve insanların koçlardan yararlanmasını diliyor ve teşekkür ediyorum.
***
Çok duyduğumuz, ama pek bilmediğimiz, bazı dergi yazarlarımızın ve benim de uygulayıcısı olduğum, bir meslek dalı koçluk. Bir koçun, bir koçluk eğitmenin ağzından tanıyalım istedim bu mesleği. Ayrıca bir insan olarak duruşunu da göstersin istedim.