Dinsel metinler içindeki sembolik bilgileri eğer batıni-ezoterik bir yaklaşımla ele alınabilirse, ortada bir çelişkinin olmadığı hatta tam tersine uyum içinde oldukları rahatlıkla görülebilir. Prof Dr Gazi Özdemir
Prof Dr Gazi Özdemir, 1969 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1974’e kadar Diyarbakır Tıp Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Nöropsikiyatri ihtisasını yaptı. 1980’de Nöroloji Doçenti oldu. 1987’de İngiltere Bristol’de Nöroloji Bölümünde çalıştı. 1988’de ise Nöroloji Profosörü oldu. 1981 yılından beri Eskişehir Tıp Fakültesi’nde Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Ozdemir’in, yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır.
Röportaj
Din ve Beyin adlı bir kitap çıkardınız. Bir bilim adamı olarak, dinsel öğeleri daha farklı yorumladığınızı görüyorum. Niçin buna ihtiyaç duydunuz?
Tıp Fakültesine başlayıp insan vücudunun yapısı ve işlevini öğrenmeye başladıkça, vücuttaki muazzam düzenlere ve harika dengeliklere ait bilgilerim arttıkça, hayranlığım oluşmaya başladı. Öğretim Üyesi olduktan sonra sinir sisteminin temel çalışma prensiplerinin doğa ile ve liseden itibaren bende oluşmuş olan Kur’an arkadaşlığının verdiği ön bilgilerle Kur’an ve dolayısıyla din ile ilgili prensiplerle paralellik göstermekte olduğunu fark ettim. Böylece beyin ve Kur’an arkadaşlığını daha da pekiştirmeye ve bu konuda bilgilerimi yoğunlaştırmaya başladım.
Bu uğraşımı mesajı daha da cesaretlendirmişti.
“Yeryüzünde iyice görenler için pek çok ayet vardır. Sizin benliklerinizde de pek çok ayet bulunmaktadır. Hala görmüyor musunuz?” (Zariyat Suresi 20-21. Ayet)
Peki sizin gerçekte insanlığın, dindeki evrensel bilgileri hakkıyla anlayıp bu sayede açık bir bilince ulaşmasına dair bir ümidiniz var mı?
Allah’ın biz insanlardan istediği temel özelliklerden biri eleştirel ve sorgulayıcı aklımızı kullanmamızdır. Özellikle 1990 lı yıllardan başlamak üzere dünyaya doğan çocuklara dikkat edersek çok sorgulayan ve araştıran özelliklerde olduğunu fark edebiliriz. Bu çocuklar, “başkası ne diyor?” demekten ve başkasını taklit etmekten çok, kendisi araştırmakta ve bilgiyi kaynağından öğrenip kendi doğrusunu bulmaya gayret etmektedir. Bu gayreti internet yöntemi oldukça kolaylaştırmış bulunmaktadır. Aura adı verilen ve vücudun çevresinde olan elektromanyetik enerji katmanının renginin bu çocuklarda menekşe renkte olduğundan, bu çocuklar sizin aşına olduğunuz gibi İndigo Çocuklar diye isimlendirilmektedirler.
Bizler bunun farkındayız ve İndigo Dergisi Ekibi olarak edindiklerimizi okurlarımız ile birlikte aydınlanma yönünde paylaşıyoruz.
Evet. İşte bu çocukların sayısı yıllar içinde artış göstermektedir. Bunlar ve çocukları sayesinde insan nesli gerçek inanç yönünden bir bilinçlenme dönemine girecek, yani insanlar teknolojik ilerlemeleri paralelinde, iman yönünden de bağnazlıklardan kurtulup gerçek inanç düzeyine ulaşma sürecine girecek, yani kıyam edeceklerdir.
Teşekkür ederiz. Konumuza girersek vücudumuzu ve çalışma prensipleri hakkında neler diyeceksiniz?
Bedenimiz, doku-madde ve bu dokuya bilinçlilik halini, hareket etme özelliğini ve yaşama gücünü veren enerji olmak üzere iki unsurdan oluşuyor.
Evet enerji kelimesini çok sık duyuyoruz.
İnsanda var olan ruh dediğimiz bu enerji Allah Kaynaklı bilinçli bir enerji’dir. Bu enerjiyi tanımlarken Allah Kaynaklı Bilinçli Enerji Havuzu “AKBEH”deyimini kullanacağız. Zaten bu enerji, ayetlerde Allah’ın bedenimize üflediği bir nefesi olarak simgeleştirilmiştir.
Her insanın Allah Kaynaklı enerji havuzu olduğu gibi, Dünya’daki her cansız diye tanımladığımız maddenin (taş, toprak), ve her bir canlının (virüs, mikrop) da hatta şehirlerin ülkelerin kıtaların ve dünyanın da ayrı ayrı Allah Kaynaklı enerji havuzları söz konusudur. Bir sarmal gibi iç içe giderek kainatın AKBEH’ ini oluştururlar.
Allah, canlı ve cansız her şeyde ve her yerde diyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Beyin, enerjisi ile tüm vücut birimlerini kuşatmış ve beynin enerjisi tüm vücutta aynı enerjidir. Bunun gibi güneş de ışınlarını, yağmur ile gönderilen su da hiçbir ayırım yapmaksızın iyi, kötü veya güzel, çirkin her yere ve her şeye gönderilmektedir. İşte bu temel düşünceye dayanarak diyorum ki; Allah da Allah Kaynaklı Enerjisi ile canlı ve cansız her şeyde ve her yerdedir. Bu görüşümü şu Kur’an ayetleri desteklemekte ve canlı ve cansız her yaratılmışın Allah’ı anmakta olduğu belirtilmektedir:
“Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar O’nu tespih ederler/anarlar/dua ederler. O’nu övgüyle anmayan hiçbir şey yoktur. Ama siz onların tespihlerini/anmalarını anlamazsınız.”(A’raf Suresi-44. Ayet)
Beyin ve Çalışma Prensibi
Beynimizin çalışma prensibinden bahseder misiniz?
Beynimizde mutlak bir istirahat durumu söz konusu değildir. Mutlak bir istirahat veya derin bir uykuda bile beynimizde bir aktivite hali vardır. Ve beynimizde bireysel değil, ekip çalışması ve karşılıklı haberleşme, dayanışma ve yardımlaşma vardır. Beyin bu çalışmasında temel olarak vücudu canlı tutmayı, onu bedensel, duygusal ve bilinç/akıl yönleri ile savunma birimlerini de güçlü kılarak da hedefler.
Vücudumuza canlılığı veren elektrik enerjisi, vücudun genel koordinatörü olan beyin kısmında üretilir. Sinir telleri ile taşınan bu enerji, bu tellerin son uç noktaları olan snaps adını verdiğimiz noktalara ulaşır. Buradaki enerji ise başka bir sinir hücresine, çizgili ve çizgisiz kaslarımıza, salgı hücrelerine ve akciğer, karaciğer gibi organlara dağılarak hücrelerin canlılığını ve çalışmalarını sağlarken bir yandan da tüm sistemle arasında haberleşme ve iletişimi sağlar.
Kitabınız “Din ve Beyin” hakkında. Öyleyse beynimizin çalışma sistemi, dindeki evrensel kurallarla nasıl ve hangi noktalarda örtüşüyor?
Gerek beyin ve gerekse Kur’an’daki mesajları aracılığı ile din, yıllar içinde benim saptayabildiğim şu 9 ortak prensipleri kullanmaktadırlar:
1. Dağıtım eğrisi prensibi: Her aktivite ve özelliğin gerçekleşmesi, her çan şeklindeki dağıtım eğrisi temelinde olur.
Bu eğrinin başlangıç kısmı azlığı (eski ifade ile tefriti), orta ve geniş olan kısmı doğru/orta yolu (ki buna Kur’an Sırat-ıl müstakim veya itidal yolu demekte), sonraki bitiş kısmı ise fazlalığı, aşırılığı (eski ifade ile ifratı) temsil etmektedir. Allah’ın doğadaki aktivite ve özelliklerin dağıtımı temelde bu tanımlamaya göredir ve beyin de bu prensibe göre işler.
Allah aklımıza gelebilecek her bir özelliği bu şekilde dağıtmaktadır:
1) Bir özelliğin aşırı derecede az veya ileri derecede bozuk olduğu birey sayısı, miktarı.
2) Bir özelliğin orta derecede az veya bozuk olduğu birey sayısı, miktarı.
3) Bir özelliğin hafif miktarda az veya bozuk olduğu birey sayısı.
4) Bir özelliğin normale yakın, birey sayısı, miktarı.
5) Bir özelliğin normale yakın, birey sayısı, miktarı.
6) Bir özelliğin hafif fazla olduğu birey sayısı, miktarı.
7) Bir özelliğin orta derecede fazla olduğu birey sayısı, miktarı.
8) Bir özelliğin aşırı derecede fazla olduğu birey sayısı, miktarı.
Bu özelliklere istediğiniz her şeyi yerleştirebilirsiniz. Zeka, mal varlığı, güzellik gibi.
Dolayısıyla yaradılış aşamasında, her insana yaradılış amacı doğrultusunda kapasite, gücü doğrultusunda görev ve sorumluluklar yüklenmektedir. Ve her birimizin sınavı da Allahın ölçütünde farklı olacaktır.
2. İkilem prensibi: Beyin daima ikiliden, iki yönlü aktivitelerden daima ve sadece bir yönlü olan kararı seçer. Evet-hayır, hareket etme-etmeme, girme-çıkma, siyah-beyaz, alma-verme vs den birini tercih eder. Dinde de Kur’an’daki mesajların temelinde şu aktivitelerde ikilemlilik ve bunlardan seçim yapma özgür iradesi bulunmaktadır:
Bu arada kitabınızda Bilim ve Dinde ikilem prensibi ile Din ve Devlet işlerinde ikilem prensibinden de bahsetmişsiniz. İlginç gelmişti.
Evet açıklayalım öyleyse…
Bilim ve dinde ikilem prensibi: A’lak-1-12 nci ayetleri ile Kur’an 3 emir vermektedir. Bunların ilk 2’si “Oku” ve “yine oku”, 3’ncüsü ise “Kalemle yaz”, yani öğrendiklerini öğret demektir.
“Yeryüzünde iyice görenler için pek çok ayet vardır. Sizin benliklerinizde de pek çok ayet bulunmaktadır. Hala görmüyor musunuz?” (Zariyat Suresi 20-21. Ayet)
Devlet işlerinde ikilem prensibi için ise şunları söyleyebilirim:
Yine Yaratıcı Zariyat Suresi’nde biz insanları araştırmaya ve bilim yapmaya yöneltmektedir. Böylece cehalet ve bilgili olma ikileminde yönlendirici olmaktadır. Bu görüşü anlayan ilk Müslüman’lar 14 ncü asrın başlarına kadar bilimi dinden öncelemişler ve bilimde Avrupa ülkelerine örnek olmuşlardır. Maalesef bundan sonra din bilimden önce yer almaya başlayınca Müslüman toplumlarda gerileme süreci başlamıştır.
Bakara ve Şuara Suresi temelinde Kur’an demokrasi rejimini önermekte, biat etmeyi de oy verme olarak vurgulamaktadır. Yine Kur’an, din konusunda kulu ile Kendisi arasına kimsenin ve devletin de girmesine, din konusunda müdahaleci ve dinin müteşabih özellikli ayetlerindeki mesajlar temelinde zorlayıcı kurallar koymamasını istemektedir.
“Ya Muhammed, idareci olarak halkına “Raina”, yani bizi davarları güder gibi güt dememeleri için uyar. Sana “Unzurna”, yani bizi dinle, görüşlerimizi göz önüde bulundur desinler.” (Bakara Suresi-104.Ayet)
Diğer ortak prensiplerin devamını ise şöyle sıralayabilirim:Bu durum, devletin dine dayalı hesap sorucu değil, insanların başkalarında dine dayalı ön yargılar oluşturmaksızın dinin Müminliğe ait muhkem emirleri serbestçe yerine getirmelerini sağlamakla yükümlülük sınırında kalması demektir. Bu da gerçek bir laik uygulama demektir. Yoksa bağnaz laiklik görüşünde olduğu gibi laiklik dinden uzaklaşma ve dini cahil veya menfaatine kullanan dinci gruplara bırakmak değildir. Atatürk bu yanlışlığa şu sözü ile dikkat çekmiştir: “Bazı kimseler çağdaş olmayı inançsız olmak sayıyorlar. Asıl inançsızlık, onların bu inanışıdır”
3. Hedefi gerçekleştirmek için beyin ve dinde araçlar ve yöntemler kullanma prensipleri.
4. Ayrı gruplaştırmalar oluşturmama prensibi.
5. Hakkın dağıtımında adalet, eşit konumda olanlar için de eşitlik prensibi.
6. Kolaylaştırıcılık prensibi.
7. Denetleme, ödüllendirme-cezalandırma ve yardımlaşma prensibi.
8. Geleneklerden yararlanma ve taklit etmeme prensibi.
9. Azı karar, normali yarar, azın ve çoğun aşırısı zarar prensibi.
Enerji Katmanları
Sinir sisteminin çalışma prensibi hakkında neler diyeceksiniz?
Sinir sistemindeki haberleşme, kimyasal bir reaksiyonun elektriksel enerjiye dönüşmesi ve bu elektrik enerjisine dönüşmesi ve bu elektrik enerjisinin birer elektrik kablosu olarak tanımlayabileceğimiz sinir telleri üzerinden elektrik akımı şeklinde iletilmesi ile gerçekleşmektedir.
Her organ ve tüm vücut kısımları aldıkları bu elektrik enerjisinin gücü sayesinde kendilerine özgü bir frekans ile görevlerini yerine getirirler. Örneğin elektroensefalografi aleti beyindeki, elektrokardiyografi ise kalpteki mikrovolt değerindeki ve organlara ait olan bu elektriksel aktiviteyi alıp kuvvetlendirmekte ve kaydedilebilir seviyeye getirmektedir. Tüm hücreler sürekli bir elektriksel faaliyetin içinde olduğundan bu manyetik alanlar, vücudun kişiye özgü manyetik alanını oluşturur.
Manyetik alan enerjisi ile AKBEH i nasıl ilişkilendirebiliriz?
Manyetik alan enerjisi, her insana özgü olan ve vücutta elektrik enerjisi şeklinde dolaşan AKBEH enerjinin (RUH dediğimiz enerjinin) bir yansıması sonucu oluşur. Bu manyetik alan enerjisi ileride bir alet ile belirlenebilirse ve her insanda farklı frekans ve özelliğe göre bir renk ile gösterilecek şekle dönüştürülebilse, o zaman belki de her insana özgü olan AKBEH’nun son puan durumu hakkında bilgi sahibi olunabilecektir. İlahi mekanizma görevlileri (meleklerin veya ilahi görevli ruhsal varlıkların) insanın AKBEH’unu değerlendirmede kullandıkları yöntem belki de bu yöntemdir. Kur’an’da kişilerin iman ve dolayısıyla puan durumlarını yüzlerinden tanınabileceğini, ancak bu yeteneğin peygambere bile verilmemiş olduğu açıklanmaktadır.
“Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de sen onları yüzlerinden tanırdın.” (Muhammed Suresi-30. Ayet)
Statik enerjiden de bahsetmişsiniz kitabınızda…
Evet. Toparlarsak insanda 3 enerji katmanı bulunuyor diyebiliriz. İlki vücudumuzda dolaşan Allah Kaynaklı Bilinçli Enerji Katmanı ve bunun vücuttaki etkisi olarak beyinden başlayan ve sinir telleri yolu ile vücudumuzda akıp duran enerji katmanı, diğeri elektrik enerjisi ile oluşmuş manyetik alan katmanı ve son olarak da statik (durağan) enerji katmanıdır.
Statik elektrik, günlük hayatımızda en çok karşılaştığımız elektrik yüklemesidir. Örneğin sürtünme kaynaklı olan bu elektriği giyilip çıkarılan elbiselerde, saçımızı tararken, araçlara binerken fark etmişizdir. İşte vücudumuzda derinin dış yüzeyinde bulunan statik elektrik özellikle ellerde, yüzde, başta ve ayaklarda daha yoğunlaşmış halde yerini alır ve bir enerji kirliliği oluşturur.
Söyleşi gelecek sayıda devam edecek…
Röportaj | Sayı 62 | Kasım 2010