Elimizdeki kanıtlar genç bir beynin sevgi ve tutarlı bir ortamda en iyi şekilde başaracağını, güvenilir bir sosyo-duygusal ortama ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Yoksun erken deneyimlerin zayıflatıcı etkileri vardır ve ciddi olarak fiziksel ve ruhsal sağlığı etkilerler. Suç ve kopukluk beşikte başlamaktadır.
Vygotsky, 1930’larda, çocuğun kültürel gelişimi sosyal ve bireysel düzeydedir demektedir: önce insanlarla daha sonra da çocuğun içinde. İnsanlar arasında ilişkiler arttıkça, daha ileri fonksiyonlarda ortaya çıkar.
Mead, 1920’lerde öğrenmenin sosyal bir olgu olduğundan söz etmiştir. Bir insanın şahsiyeti modellerden etkilenir, diğerleriyle ilişki önemlidir. Bizler tuğlalar halinde inşa oluruz. Tuğlalardaki hatalar önemli travmaları ya da düşmansı koşulların varlığını gösterir.
Değerimizi başkaları yoluyla öğreniriz. En iyi öğrenme katılımımız ve öz-saygımızın beraber olduğu durumlardır. İnsanlık sosyaldir, birbirine bağımlıdır. Oyun önemlidir. Sosyal ilişki olmadan öğrenmek ve uygun şekilde gelişmek mümkün değildir. Ortamın zenginliği ve çeşitliliği bireyin öğrenmesini geliştirir.
Ekonomi ve kültürün çocuk gelişimine etkileri vardır. Medya çocuklar üzerinde çok etkili olmaktadır. Zaman zaman ebeveynler medyayı kendilerinden daha etkili bir öğretmen olarak görmektedirler. İlk yıllarda hızlı olan öğrenme, beyni, düşünce ve hareketleri etkilemektedir. Sevgi alabilmek, yetişkinlikteki sorunlardan korumaktadır.
Her yıl dünya çocuk nüfusunun %10’dan daha azı zengin ülkelerde doğmakta ve buna uygun yaşama ve yetişme koşulları olmaktadır.
Ancak geri kalan %90, fakir ülkelerde doğmaktadır. Yetersiz temizlik koşulları, yetersiz beslenme, AIDS, polyo, verem geçirme, savaş yaşama, soykırım yaşama ve açlık yaşama ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu çocukların hayatları daha kısa olacak, belli aralıklarla eğitim görebilecekler ya da hiç göremeyeceklerdir. Zengin ülkelerde de zor koşullar altında yaşayan çocuklar görülmektedir. Örneğin, İngiltere ve Avustralya’daki çocukların yaklaşık %15’i yoksulluk yaşamaktadır. Avustralya’daki Aborjin çocukları yeterli eğitim alamamaktadırlar.
Küba’da “çocukların çemberleri” adlı bir yaklaşım vardır. 12 aylıktan başlayarak hizmetler çocuklara sunulmaktadır. Hizmet alamayanlara ise eğitimli “koçlar” yardımcı olmaktadır. Aileler çocuk eğitim ile ilgili eğitilirler. Oyuncak kütüphaneleri, eğitici materyaller, temel sağlık desteği olanakları sunulur. Avustralya ve ABD dışındaki OECD ülkelerinde doğum sonrası ücretli izin olanağı vardır. Aile dostu politikalar uygulanmaya çalışılmaktadır. Bugün daha fazla kadın çalıştığı için iş ve aile sorumluluklarını bir arada yerine getirmek zorundadırlar. Finlandiya’da 3 yaşında çocuğu olan kadınların %60’ı çalışmaktadır. Avustralya’da bu oran %47’dir. Doğum kontrol yöntemleri kadınlardaki bilinçlenmeyi arttırmıştır. İsveç, cinsiyetler arasındaki eşitliğe önem vermektedir, çocuk bakımını kadın haklarının bir parçası olarak kabul etmektedir.
Norveç’te doğum sonrası ücretli izin olanağı vardır, maaşlarının %80’ini alabilmektedirler, çocuklara yuva olanağı sunulmaktadır ve 3 yıla kadar işe dönüş garantisi verilmektedir. Babalarda çocuklarına bakmaları için teşvik edilmektedir.
Zengin ülkelerdeki iş olanakları kadınların daha çok doğurmasına neden olmaktadır. Yoksullukla mücadelede çocuk bakımı önemli bir parçadır. Yani, annelerin iş gücüne katılmalarını sağlamaya çalışma yollarını geliştirmek önemlidir.
Medya ve arkadaşlar (yaşıtlar) sosyalleşmede önemli bir rol oynarlar. Yeni Zellanda da yapılan bir çalışmada, uzun süre televizyon izleyen çocukların dikkat problemi olduğu, konsantre olamadıkları görülmüştür. Çocukların TV izleme süreleri sınırlandırılmalıdır.
Boşanma oranları Avustralya, Kanada ve İngiltere’de %40’tan fazladır. Aileler tekrar yapılanmakta ve üvey ebeveynlik gündeme gelmektedir. Sadece küreselleşme değil, kadınların iş gücüne katılımı ekonomik haritayı etkilemektedir. Sosyo-ekonomik gelişmelerle insan gelişimi ilişkilidir. Gelir düzeyi ile bilişsel performans arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur. Meme emme ile sonraki okul başarısı arasında da ilişki bulunmuştur. Kronik hastalıklarla düşük gelir arasında ilişki vardır.
Çocukların güvenli ortamlarda büyüyebilmeleri önemli bir politik konudur. ABD’de yapılan bir çalışmada eğer 9 aya kadar erken bakım kötüyse, olumsuz etkileri 3 yaşında görülebilmektedir. Olumsuz ebeveynlik ve aile koşulları yüksek kaliteli bir çocuk bakımı ile bertaraf edilebilmektedir.
21. yüzyılda doğan her çocuk için en iyi nasıl başarılabilir?
- Dost ve hassas bir ortama doğmuş olmak; iyi sağlık koşulları, iyi gıdalar, sevgi ve ait olma hissi.
- Emniyetli bir ortama doğmak
- Diğer yetişkinlerle ve çocuklarla beraber olmak
- Olanakların sonsuz olduğu bir dünyaya doğmak
- Ahlaki ilkelerin uygulandığı bir dünyaya doğmak
- Bu istenen ortam dünyada nasıl sağlanabilir?
- Doğum izni, iyi öğütler, iyi bir sağlık sistemi sağlayarak.
- Düzenli beslenme ve uyarıcılı bir ortam sağlayarak
- Anneye ve/veya aileye destek sağlayarak: kreş, oyuncak kütüphaneleri, öğüt alabileceği yerler, psikolojik danışma.
Tüm bunları gerçekleştirebilmek için:
- Politik istek: ilköğretim herkese açık olmalıdır.
- İlk 8 yıl önemlidir.
- Kurumlar arası işbirliği, sağlık, sosyal hizmetler, psikolojik danışma arasında işbirliği.
- Çocuk eğitimi alanında çalışanların kariyerlerinde ilerlemesi sağlanmalı, makul maaşlar verilmeli, erkeklerin de alana katılması sağlanmalı.
- Yetişkin dostu ve çocuk dostu kurumlar oluşturmak. Tüm yıl boyunca bu yerler açık olmalı ve vardiyalı çalışma olanakları olmalı.
- Çalışan ortamlara, çalışanlara ve programlara kalite kontrol çalışmaları yapılmalı.
- İlk yıllarda oyunun önemli olduğu unutulmamalı.
Bunlar yapılabildiğinde:
- Yoksulluk azalacak
- Ebeveynler daha yetkili olacak ve daha çok katılım gösterecek.
- Okul başarısı etkilenecek.
- Suç oranları uzun vadede azalacak ve sosyal bağ kuvvetlenecektir.
Kaynak: Gammage, Philip. (2008). The social agenda and early childhood care and education: Can we really help create a better world? Outline Outreach Paper 4. The Hague, The Netherlands: Bernard van Leer Foundation.