Dünya değişiyor… Kabullenmek bazen kolay olmasa da; işe yaramayan ve ömrünü doldurmuş eski düşünce tarzlarımızı da değiştirmemiz gerekiyor. Alışılagelmiş tutumlarımızdan ötürü uyarılıyoruz önce. Karşımıza çıkan insanlar ve olaylar sürekli bir şeyler anlatmaya çalışıyor bizlere.
Her birimiz bir feneriz. Işık saçmaya devam ettikçe, mutlu çocuklar ve gençler azınlık olmaktan çıkacaklar…
Kırıldığımızı zannediyor ve kendimize paramparça olmuş muamelesi yapıyoruz. Lakin arkasında yatan gerçeği çok azımız görmek istiyoruz. Kaç yaşında veya nerede olursak olalım, aslında büyüyoruz…
Değişen dünya realitelerinden çokça etkilenen gençlerimiz ve çocuklarımız oluyor ister istemez. Eski düşünce sistemi içerisinde yetişen anne-babaların, yeni dünyanın çocukları ile bir araya gelmesi, çözülmesi zor, çok bilinmeyenli bir denklem oluşturuyor sanki. Uzman Psikolog İrem Bray, bizlere bu problemiz çözmemiz için yardımcı olabilecek ipuçlarını sunuyor.
Röportaj: Altan Akay
Altan Akay: Türkiye’deki çocuk-genç nüfusun fikir yapısına ve dünya görüşüne baktığınız zaman neler söyleyebilirsiniz?
İrem Bray: Tabii, ebeveynlerin duruşları çocukların bakışında çok belirleyici oluyor. Bazen benzer değerleri devam ettiriyorlar bazen de tepkisel olarak zıt görüşleri benimsiyorlar.
Normal kesim ve ayrıcalıklı kesim olarak ayırayım isterseniz. Normal kesim derken Türkiye’nin dört bir yanında yetişen gençlikten söz ediyorum. Bu gençlerin dünyasını, ebeveynlerinin yaşadığı hayata ek olarak en çok televizyon ve internet etkiliyor. Örneğin çocuk, anne babasının, o okula giderken verdiği dolmuş parasını zor denkleştirdiğini görüyor; sonra bakıyor dizilerde, magazin programlarında lüks arabalar ve giysiler içinde yaşayan insanlar da var. Bu durum bir yandan yetersizlik duygularına, öfkeye, bir yandan da ekonomik gücü yüceltmeye neden olabiliyor. Hayattan beklentileri, yakın çevrelerinin bakış açılarına ve yaşam biçimlerine bağlı olarak görece daha alçakgönüllü olabiliyor. Yani köydeki çocuk belki bir şarkıcı olmayı isteyebilir ama bilim insanı olma hayalini kuracak ortamı olmuyor.
Ayrıcalıklı gruptan kastım ise özel okul sisteminde olanlar. Bu kesim, özellikle büyük şehirlerde halktan kopuk büyüyor. Konuları arasında markalar, yurtdışı geziler, yeni çıkan telefonlar var. Bu çocukların anne babaları yoğun profesyonel yaşamları olan insanlar oldukları için bakıcıları var ve çocukları ile geçirdikleri zamanlar daha sınırlı. Bu gençlerde sınır sorunları, tatminsizlik, kendini önemseme, farklı olanı küçümseme ve dışlama durumu var olabiliyor. Bu nedenle gelecekle ilgili kaygıları da daha çok; diğer kategoriye düşmek istemiyorlar.
Her iki grup da, farklılıkların desteklenmediği, yargıların olduğu, eğitim sisteminin çocuktan becerisinin üstünde performans beklediği, çocuğun ve gencin kendini dürüst bir şekilde ifade edip duyulamadığı, ihtiyaçlarına duyarlı olamayan ortamlarda bilgisayar oyunlarına, yapmacık ilişkilere, nesnelere sahip olarak statü kazanmaya sığınıyorlar. Başardıklarından ve sahip olduklarından çok, yapamadıklarına odaklanıyorlar. Bu da genelde mutsuz bir gençlik demek oluyor.
Biliyorum biraz olumsuz bir tablo çizdim ama durumun çarpıcılığını göstermek istedim. Her birimiz ebeveyn, öğretmen, arkadaş, abla, ağabey olarak duruşumuzla alternatif yaşam biçimlerini ve bakış açılarını yeni kuşağa aktarıyoruz. Sistemin genel bozukluğuna takılıp umutsuzluğa kapılma lüksümüz yok. Her birimiz bir feneriz. Işık saçmaya devam ettikçe, mutlu çocuklar ve gençler azınlık olmaktan çıkacaklar…
Yeni ve eski ebeveyn bilincini göz önünde bulundurursak, eski ebeveynlere, yeni çocuklara yaklaşımları konusunda ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?
İnsanın doğayla uyum içinde yaşadığı dönemlerde, çocuklar hayatta kalabilmekle ilgili bilgi ve becerileri topluluk içinde öğrenirlerdi. Oyunlar oynanır, yiyecek, yakacak toplanır, av avlanır, şarkılar söylenir, kutlamalar yapılır, günlük yaşam aileyle birlikte geçerdi.
Endüstri toplumlarının ilk dönemlerinde ise çocuklar üretim aracı olarak küçük birer yetişkin olarak görüldüler. Aile üyeleri bölündüler, günlerini fabrikalarda makine başında geçirmeye, akşamları bir araya gelmeye başladılar. Artı, değer çoğaldıkça çocukların okula gönderilerek eğitilmesine doğru bir geçiş oldu.
Şimdi hızla ilerleyen bilgi çağındayız ve çocuklar değişime çok hızla adapte oluyorlar. Ebeveynler olarak bizim de adapte olmamız gerekiyor. Teknoloji bizi korkutmasın, çocuklar hep çocuk, bize olan ihtiyaçları hep aynı.
Tarihe baktığımızda ebeveynlerin çocukları ile geçirdikleri zaman giderek azalıyor. Çocuklarımızla birlikte geçirdiğimiz zamanın değerini bilelim derim. Görevimiz onlara iyi birer rehber olmak. Davranışlarımızla örnek olalım. Düşünce süreçlerimizi paylaşalım ki düşünmeyi öğrensinler. Mükemmel olmamız gerekmiyor, çocuklarımızın da mükemmel olması gerekmiyor. İhtiyaçlarına duyarlı olalım. Onları dinleyelim ve oldukları gibi kabul edelim. Kendimizi sevelim, onlarında kendilerini sevmelerinin her şeyden daha önemli olduğunu hep aklımızda tutalım.
Annenin ve babanın ideal olduğunu düşünürsek, onların dediklerini dinleyerek ve yaparak hayat gerçekten öğrenilir mi? Deneyimin önemi nedir?
Kitaplardan hayatı ne kadar öğrenebiliyorsak, anne ve babamızı izleyerek de hayatı o kadar öğrenebiliriz. Tabii ki çok şey öğreniyoruz onlardan, ama cam fanusta da yaşamıyoruz. Zaten deneyimi durdurmak mümkün değil. Her yeni gün yeni deneyimler getiriyor, çocuk okula gidiyor, öğretmeniyle, arkadaşlarıyla ilişki kuruyor.
Evrimsel olarak ergenlik diye bir dönemin olması da anlamlı diye düşünüyorum. Bu dönemde genç, ebeveynlerinin dünyasından çıkıyor, onunla zıtlaşıyor ve kendi yolunu buluyor. Kişiliğimizin gelişmesi için bu deneyimlere ihtiyaç duyuyoruz.
Okullar kurallara uymayı öğretiyor. Ama bizler robot değiliz, birey olarak kurallara ne zaman uymayabileceğimizi, esnek olmayı da öğrenmeliyiz. Yoksa hayatımızda yaratıcılık, irade, yaşam sevinci olmaz.
Gençlerin duygusal hayatlarındaki hayal kırıklarını, giden aşkları ve özlemleri göz önünde bulundurursak, onlara ne gibi düşünce şekilleri önerebiliriz?
Gençlere şunları söylerim: Önerilerimi, ben dediğim için değil de, her tutumu deneyip işinize yarıyorsa, hayatınızı kolaylaştırıyorsa, daha iyi hissetmenize, ileriye gitmenize yardımcı oluyorsa, hayatın getirdiği zorluklarla daha kolay baş etmenize yardımcı oluyorsa benimseyin.
• Elinizde olanlara ve kendinizi geliştirmeye odaklanın. Bunun aksi zaman ve enerji kaybı oluyor.
• Hayatta her şeyden çok kendinizi sevmeye ve her halinizle kabul etmeye ihtiyacınız var; kendinizi sevin.
• Her an üzerinize düşen sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmeye çalışın ve gelecekte her şeyin yolunda gideceğine inanın.
• İlişkilerinizde kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız sizde başkalarına öyle davranın.
• Kıskançlık, rekabet duygularınızı tanıyın, ama onlara fazla önem vermeyin; hep kendinizi bir adım ileriye götürmeyi amaç edinin.
Gençlerin duygusal hayatlarında yaşadıkları üzüntülerin derinliği, yetiştirilme şekillerinden kaynaklanabilir mi? Bu bağlamda kendine güvenen ve kendini seven çocuk yetiştirebilmenin önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kesinlikle doğru bir değerlendirme yapmışsınız. Uzmanlar olarak biz, çocuklara yönelik şiddetin her türünün, sözel veya fiziksel istismar olduğunu biliriz. Çünkü şiddet ortamı, çocuğun benlik duygusunu zedeler; kendini değersiz hissetmesine neden olur ve çaresizlik duyguları yaşarken tüm hayat enerjisini, umudunu, neşesini alır götürür. Bunun yanında başıboş bırakılan, kuralsız, sorun olmadığı sürece kimsenin karışmadığı, hiçbir şeyin anlatılmadığı çocuklar vardır. Bu da bir istismardır, çocuklar üzerindeki etkisi benzerdir.
Hayat düz bir çizgi şeklinde ilerlemiyor; inişleri çıkışları var. Her zaman istediklerimizi elde edemiyoruz, bazen büyük kayıplarla baş etmemiz gerekiyor. Kimi zaman bizden beklenenler becerilerimizin üzerinde oluyor. Bazı durumlarda yoldan çıkmış arkadaşlar bizi kendi aralarına almak istiyorlar. Bu durumlar karşısında etkili ve doğru tutumlar seçebilenler ayakta kalıyor ve yollarına neredelerse oradan devam ediyorlar. Bunu beceremeyenler kaçışa geçiyorlar. Bağımlılıklar, ruh sağlığı sorunları, başarısızlık gibi sonuçlarını gözlemliyoruz.
Gerçekten de doğru tutumlar seçebilen gençlerin ortak özelliğinin destekleyici, sevgiye dayanan aile ortamı olduğunu görüyoruz.
Ailelerin, çocukların ve gençlerin düşünce yapısını görmezden gelerek, onlardan zorla ve inatla yüksek ve kendi istedikleri tarzda başarı beklemeleri konusunda neler söyleyebilirsiniz? Bir ailenin “benim çocuğumun yapabileceği de budur” demesi neden zordur onlar için?
Zorla yapılan ya da yaptırılan hiçbir şeyden olumlu bir sonuç çıkmaz. Bir kere bunu netçe ortaya koyalım.
Hiçbir ebeveyn bilerek çocuğuna zarar vermek istemez; ama gene de çocuklarını belli kalıplara göre yetiştirmek için zora başvuran çok aile var. Bunun nedeni aslında, ebeveynin kişi olarak kendini gerçekleştirememiş olması bence. Yani ‘kendisi olarak’, sevdiği, sevildiği, ürettiği, kabul edilip takdir edildiği tatmin edici bir hayatının olmamasını kastediyorum. Kendi yapamadıklarını çocuğunun yapmasını isteyerek, onu kendi yaşadığı tatminsizlik duygusundan korumaya çalışır. Ancak korkuların bir özelliği, kendilerini gerçekleştirme eğilimleridir. Ebeveyn de bu tutumuyla tam da çocuğu için korktuğu duygunun oluşmasına ortam hazırlamış olur.
Bazen de ebeveyn bazı yönlerden başarılıdır ve başarının sadece ve sadece bir tek tanımı ve yolu olduğunu düşünür ve bu inancına göre çocuğuna baskı yapar.
Her iki halde de çocuk ebeveyn ilişkisi zarar görür; çocuğun benlik saygısı ve kendine güveni zedelenir. İlköğretim 2. sınıf Hayat Bilgisi ders kitabının ilk dönem derslerine bakmalarını öneririm. Herkesin her konuda iyi olamayacağını, güçlü ve iyi olduğumuz özelliklerimizin farklı olduğunu o kadar güzel anlatıyor ki! Çocuğunuzun zayıf olduğu konuda başarılı olması için baskı kurmayın, zaman içinde sabırlı ve düzenli çalışmayla her şeyi öğrenebileceğini, yapabileceğini söyleyin. Yoksa başarısızlık kültürü yer ediyor ve çocuğun kimliği haline gelebiliyor. Güçlü yönünü keşfedin birlikte ve üzerine gidin, başarı duygusunu yaşayabilsin; siz onunla gurur duyun, ona bunu hissettirin. Büyük şeyler olması gerekmiyor. Matematiği zor öğreniyor olabilir ama hızlı koşuyordur. Zamana karşı derecelerini not edin, kendini aşsın, mutlu olsun. Daha sonra matematiğe odaklanıp geliştirmesi çok daha kolay olur. Bilmem anlatabildim mi?
Bu devirde çocuk ve genç olmak neden zordur?
Şu anki kültür ortamımızda şiddet ve materyalizm ön plana çıkan değerler… Çocuklar ve gençler, çizgi filmlerde, dizi filmlerde, haberlerde, gazetede, evde, okulda şiddetle iç içe yaşıyor. Para kazanmak toplumun %98’inin birincil motivasyonu ve insancıl değerler ve ihtiyaçlar yokmuş gibi, önemli değilmiş gibi davranılıyor.
Ev ödevleri ve okul sonrası dershane sistemiyle eğitim çocukların ve gençlerin gelişiminden çok bastırılmasına, çocukluklarını yaşayamamalarına ve sorunlu bireyler olarak yetişmelerine ortam hazırlıyor ne yazık ki!
Eğitimin amacı; sanki mutlu olmanın ön koşuluymuş gibi, iyi para getirecek bir iş sahibi olabilmek olarak görülüyor. Eğitim sisteminde başarısız olmak hayatta başarısız olmakla eş anlamlıymış gibi algılanıyor, oysa bu doğru değil. Eğitim sisteminde başarılı olup, iyi para getiren bir işi olan ama aynı zamanda son derece mutsuz insanlar var. Bir kısmının iyi bir işi de yok. Aynı şekilde hayatta mutluluğu yakalamış birçok insanın da eğitim sisteminde başarı gösterememiş olduğunu görüyoruz.
Bu devirde çocuk ve genç olmak neden kolaydır?
Bu dönemde çocuk ve genç olmanın en büyük avantajı bence bilginin bu denli ulaşılabilir olması. İnternet sayesinde, vizyonu olan bir genç, fazla bir maddi olanağı olmasa bile kendini yetiştirebilir, kendisi gibi düşünen insanlarla iletişim kurabilir.
Türk ebeveyn yapısının, çocuklarına geleneksel olarak yansıttığı en olumlu ve en olumsuz yan nedir sizce?
Tabii genelleştirmelerden bahsedince biraz durumu basitleştirmiş oluyoruz ama bence Türk ailesinde çocuklar iyi bir evlat olma yönünde yetiştirilir. Bir başka kültürde kendi kendine yeten, onurlu ve mutlu bir birey olmak ön plana çıkabilirdi.
Bizim kültürümüzde özellikle büyük erkek çocuktan beklenen, büyümesi, para kazanıp, anne babasına ve varsa kardeşlerine bakabilir olmasıdır. Anne-babalar, çocuklarını ekonomik bir kaynak ve gelecek garantisi olarak görme eğilimindedirler; yani yaşlanınca onlara bakmaları beklentisi çok belirgindir. Yani çocuklar ebeveynlerinin bir uzantısıdırlar ve onların kendilerini iyi hissetmelerini sağladıkları sürece sevilir ve desteklenirler.
Bu olmadığında ise oldukça acımasızlaşma potansiyelleri vardır. Dışlama, sözel ve fiziksel şiddet, maddi manevi desteği çekme gibi ciddi travmaya neden olan tepkiler gösterebilirler. Bağımsız olma, kendi başına karar verme özellikleri pek desteklenmez. Bu durumun olumlu yanı; çocuğun arkasında uzun süre ailesinin desteğini hissetmesi, zor anında ailesine dönebilmesiyken, olumsuz yanı; birey olarak kişilik gelişiminin ve farklılıklarının desteklenmemesidir. Anne ve babaların vizyonları ile sınırlı olunca, bizim toplumumuzda gençler, potansiyellerini gerçekleştirmekte zorlanıyorlar.
Bu anlamlı soruları bana yönelterek fikirlerimi paylaşma fırsatı sunduğunuz için çok teşekkürler.
Verdiğiniz değerli bilgilerden dolayı bizler de çok teşekkür ederiz. Sizin de ifade ettiğiniz gibi; “Her birimiz bir feneriz. Işık saçmaya devam ettikçe, mutlu çocuklar ve gençler azınlık olmaktan çıkacaklar…”
İnsana dair her şeyi konuşmak için yeni konular ve yeni sorularla, Aile ve Evlilik Terapisti, Uzman Psikolog İrem Bray ile tekrar birlikte olacağız.
Siz ve hayatınız, her ne şartta olursa olsun. Değerlisiniz.
Gülümsemeniz dileğiyle. Hayat güzeldir. Hayallerinizi ertelemeyin… +