Görünen evrende ve görünmeyen alemlerde, hiçbir varlık diğer varlığa direkt müdahalede bulunamaz. Her birinin yörüngesi vardır ve bu yörünge o varlığın, varlıkların alanlarını tayin eder ve ne dışarıdan ne içerden hiçbir şekilde o yörüngeye müdahale olmaz. Olsaydı düzen bozulur, sistem şaşar ve kanunlar hiçe sayılır ve kainat alt üst olurdu.
Varlıksal ihtiyaç alanları
Varlığın ihtiyaçlarından doğan istek ve arzu ile hareket etmesi, kanunlara uyması, ilahi irade prensiplerine göre hareket etmesi, aykırı bir durum oluşturmaması manasını taşır. Kainatta hiçbir şey düzensiz ve başıboş değildir. Her şey belli düzen ve kaidelerle bir arada varlığını sürdürmektedir. Bir yerde herhangi bir düzensizlik olsa bile, derhal başka bir noktada onu düzenleyecek bir sistem devreye girmektedir.
Bilimde canlı varlıkların organize durumu, düzenli bir yapı oluşturur. Yani yaşam içerisinde bir ahenk, bir düzen vardır. Bilim adamları buna Entropi’nin azalması diyorlar. Entropi: düzensizliğin ölçüsü anlamındadır. Entropi düşük ise düzenli bir yapının varlığını gösterir. Entropi Kanunu (düzensizlik kanunu) evrendeki düzeni ortaya koyan en büyük delillerden biridir. Yaklaşık onbeş milyar yıldan beri varlığını sürdüren evrenin şu anki entropisi hesaplara göre şaşırtıcı derecede düşüktür. Bu bize evrende bir düzenin olduğunu gösterir ki evrenin ilk başlangıcının çok düzenli olarak başladığını ortaya koyar. İlginç olan başka bir durum ise evrendeki sistemin herhangi bir kısmında bir entropi artışı olursa (düzensizlik artarsa) başka bir kısmında entropi azalır (yani düzen artar). Fakat bu artış ve azalmalar geçicidir ve ne kadar büyük olursa düzelme de o kadar hızlı gerçekleşir.
Evrenin başlangıcının aşırı derecede düzenli oluşu, özel bir durum ve simetri ya da ekonomi ilkesine tabi olarak varolduğunu ortaya koyuyor. Sonuç olarak evrende Bütünsel bir zeka var ve evren birbirini tamamlayan ahengi ile bütünsel yaşam organizasyonu.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. (Yasin 40)
Görünen evrende ve görünmeyen alemlerde, hiçbir varlık diğer varlığa direkt müdahalede bulunamaz. Her birinin yörüngesi vardır ve bu yörünge o varlığın, varlıkların alanlarını tayin eder ve ne dışarıdan ne içerden hiçbir şekilde o yörüngeye müdahale olmaz. Olsaydı düzen bozulur, sistem şaşar ve kanunlar hiçe sayılır ve kainat alt üst olurdu.
Canlı ya da cansız tüm varlık ve varlık sistemlerinin düzeni onların yörüngesi olarak tabir edilir kutsal ayetlerde. Yörünge belli açı ile dönüş ve tamamlanıştır. Bu o varlığın ya da varlık sistemlerinin adab ile yöntem ile tayin olduğunu ve bir tur tamamladıklarını ifade eder.
Edeb ve adap, her varlığın, ilahilikten maddesel ortamlara kadar, ihtiyaçları doğrultusunda yörüngelerinin eksenleridir ve bu yörünge eksenleri şaşmaz bir düzen ile tekamül eder.
İlahi irade kanunları, prensipleri, yöntemlerden ve edepten, adaptan oluşmaktadır. Her birinin bütünlüğü bu manayı ifade eder. Ancak beşer yani dünya insanı bu yasaları ihlal ettikleri müddetçe de düzenin sağlanması amacı ile bir takım düzenlemeler yapılır. Dünya kendi düzenini sağlamak amacı ile fiziki bir takım oluşumlar içerisine girer. Kendini yeniler ve düzenler. Bu bir ceza değil, tabiat kanunlarının adabından kaynaklanmaktadır.
Aynı şekilde insanoğlu, beşer varlığı da bu adab ve edebe tabidir ancak ihlal etmektedir. Çağlar boyunca yok olmuş kavimler ve insan toplulukları olmuştur. İşte bu topluluklar ihtiyaca uygun hareket etmediği ve yöntemi bozdukları, ilahi sisteme aykırı düzende oldukları için kendi kendilerini yok etmişlerdir.
Hiyerarşik düzende, her varlık sistemi, mikro varlık insandan, makro varlık dünya topluluğu insan gruplarına kadar bu edebe uygun hareket etmeleri gerekir. Her insan üzerine düşen görevi yerine getirmek ve vazifesini mümkün mertebe, en iyi şekilde göstermesi gerekmektedir. Bu da o insanın hayat planına uygun hareket etmesi manasını taşır. Ancak yaşamı boyunca hayat planının uygulayamadığı durumlarda, bir takım diğer prensipler devreye girer ve tesirlerle yönlendirilir.
Aşk ile yapılanda zorunluluk, zorunluluk olarak yapılanda Aşk olur mu?
O her yere nüfuz eden her zerrenin sonsuzluktaki bütünlüğüdür. Mutlak, nüfuz eder, her bir fırça darbesinden tuvale akan damla boyaya, hem de tüm damlaların bütünleşerek ortaya çıkardığı kusursuz bir şaheser tabloya.
Her bir zerre, zerrenin de zerresi, varlığı ile yokluğundaki bütünlüktür. Her bir parçası bütünlüktür. Bütün ile zerre, nokta ile daire, her noktanın dairedeki bütünlüğüdür.
O bir damla ki sonsuz deniz deryada, güneş yükselir, yakar kavurur, her bir zerreyi savurur. Çözünür yükselir göğe, sabırsızlıkla döneceği yere, bekler durur bir ümitle. Ne zaman ki güneş uyur, yıldızlar saklanır, gökler gürler, sert rüzgarlar eser, damlacık savrulur oradan oraya. Ama bekler bir ümitle, kavuşacağı ayrıldığı bedene. Toplanır bulutta bir beden olmuş ama yetmez ona, tonlarca ağırlığınca zerre durur öylece havada. Çakar şimşek yağmur olur iner yeryüzüne. Kah şahlanan bir çağlayanda, kah kaynayan bir membada, kah çılgınca ters esen bir ırmakta, akar akar da sonunda, kavuşur o muhteşem edasıyla özlediği bedenine. Ama her kavuşmada, sormaz niye “ben” diye, nedendir diye. Öyle aşk ki her kavuşma anında unutulur gider, bir sonraki döngüye kadar. Ama unutmaz damlacık her kavuşmada… Debi derya da O! Damla da O! yağmur da O!
Nereye baksa seni görür,
Olmadığın yerde
İzlerini arar durur bu yürek.
Her rüzgar esintisi
Getirmese de kokunu,
Yine de takip eder sürer izini,
Vazgeçse de duymaktan sesini.
Kulaklarım isyanda
Nereye kaçsam
Bulur yine beni
Ya dalgaların coşkusunda belirir sesinin tınısı,
Ya da böceklerin şarkısında
Sessizliğin kendisi de
Zaten hep hatırlatır seni.
Gölgenle avunurum ben
Yansımaların yeter bana
Yankılarını getirir nasıl olsa Rüzgar,
Yine de avunurum ben.
Suyun serinliği yeter mi
Yangınları söndürmeye?
Denizin maviliği
Örter mi üstümü?
Engel olur mu üşümeme?
Bir yudum su ile
Kavuşurum yine sana.
Güneşin gölgesine sığınırım ben,
Ayın ışığında ısınırım.
Rüzgarınla savrulurum,
Koklarım toprağı kokun yerine
Yine de avunurum ben.
Her insan bir kanattır, ancak gerçek eşini bulduğunda ikinci kanadı ile AŞK’a uçar.
Arayış ve buluş, mistik bir yolculuktur. Arayış An be Andır, buluş ise sadece bir yanılgı. Bulduğunu sandığın zandan ibarettir, çünkü her yaklaşma kayıb noktanın, bulunamayan noktanın mutlaklığını kavrayış, manalarda ve kavramlarda boğuluş, biçimlerde yok oluştur. Bulduğunu sandığın hiçlikte bir seyrediş, seyre dalıştır. Hakikat An be An zattır, görünen tüm mevcudiyettir, mevcudiyetteki vücuttur, vücuttaki her bir zerredir. Hakikat her an vardır ve açan ile kendini açığa vurandır.