Eskici!

Eskici der ki: Benim gibi onlarca eskici gelse, senin eskilerini taşıyabilir mi?

eskiciUzun bir günün ilk saatleriydi. Kendime “ha gayret!” diyerek, yapmam gerekenlere doğru yola koyulmuştum. Dışarıda yağmur yağıyordu. İnsanlar sanki koşarak gitseler, daha az ıslanacaklarmış gibi kaçışıyorlardı. Benim payıma düşen küçük damlalar ise, içime serinlik veriyordu. Bu serinlikten kaçmadan, sakince minibüse doğru yürüdüm.

Bindiğim minibüsün camından dışarıyı seyrediyordum.


Gözüme çarpan insanların, dış görünüşlerinin altındakini, yani ruhlarında gizlediklerini görmek istedim. Her biri bana canlı birer varlıktan ziyade, silik birer siluet gibi görünüyordu. Bir ara, gözüm caddedeki birine takıldı. Bu ihtiyar bir eskiciydi. Elindeki eski püskü mavi bir el arabasıyla, arabaları ve insanları rahatsız etmeden yoluna gitmeye çalışıyordu. Bu yaşlı ihtiyarın yüzüne değen yağmur taneleri, ona iyi davranmak ister gibi, yüzündeki çizgilerin içini dolduruyor ve onu daha genç gösteriyordu.

Bu detayları görmüş olmaktan dolayı kendime güldüm. İçimden gelen bir duygu ile tüm eskilerim için ona seslenmek istedim ve işte sonrası şöyle;

— Hey! Yağmurun dostu eskici!  Lütfen dur.

Eskici sanki uzun zamandır benim seslenmemi bekliyormuş gibi, içimdeki ilk seslenişe hemen cevap verdi.

— Buyur! Dışa değil, içe bakan kızım.

Belli ki, benim onda hissettiğim farklılığı o da bende hissetmişti.

— Sana eskilerimi vermek istiyorum,


— Tabii ki kızım, bu benim işim. Neredeler göster, hemen bakıp alayım, ama sana çok para veremem.

— İstediğim para değil ki, sadece kurtulmak.

— Öyleyse alayım eskilerini, neredeler?

— Tüm ağır gelen eskilerim yüreğimde, ruhumda, anılarımda. Hepsini benden alıp çok uzaklara götürsen de, bende kuş gibi hafiflesem.

Yaşlı eskici, şaşkınlıktan açılmış olan gözlerini kıstı, omuzlarını indirdi ve gülümsedi.

— Ah be kızım! Benim gibi onlarca eskici gelse, senin eskilerini taşıyabilir mi sanırsın? Şunu unutma; insanın yüreğine ağır gelen eskilerini,  sadece kendisi temizleyip, yok edebilir. Sen en iyisi onları kabullen, affet, temizle, derleyip topla ve kaldır. Böyle yaparsan, zamanı geldiğinde bir serçe, hatta belki de bir kar tanesi kadar hafif olursun. Selametle kal kızım, kar tanesi gibi selametle.

Yağmur tanelerine dost gibi davranan eskici, bu hayali diyalog da aslında çok iyi bildiğim bir şeyi bana hatırlatmıştı. İnsanın tek kurtuluşu yine kendisidir, en büyük güç kendi gücüdür.

Bu hayali diyalogdan sonra, ben de eskiciyi selametle ruhumdan huzurla uğurladım.


O andan itibaren, ihtiyar eskici başkalarının maddesel eskilerini toplayıp, onlardan kendisine yeni bir gün başlatmak için, yağan yağmura aldırış etmeden, gururla ve sakince uzaklaştı.


Serpil Çavuşoğlu
1973 İstanbul doğumluyum. Hayatın her alanında gönüllü olarak faaliyet göstermekteyim. Bağımlılık ile mücadele, kadın ve çocuk istismarına karşı destek, eğitime katkı amaçlı kütüphanaler kurulması, yardımlaşma derneklerinde faaliyetler, tüketicinin her tür hakkı (sağlık, hukuk...) üzerine destek çalışmaları, kültür sanat projelerine koçluk, danışmanlık, tutuklu çocukların topluma kazandırılması amaçlı eğitim organizasyonları, kan bağışı, organ bağışı, ilik bağışı üzerine organizasyonlarda koordinatörlük, özel eğitim öğretmeni olmam sebebiyle engelli çocuklarımızın ailelerine danışmanlık, okullarda çocuklarımızın yardımlaşma güdüsünü pekiştirme amaçlı seminerler ve sayamayacağım daha pek çok alanda, neredeyse hiç durmadan yıllardır gönüllü olarak faaliyet göstermekteyim.