Kadınlar için Savaş ve Savunma Sanatı

Sokakta çantamızı gasp etmeye çalışan ya da bizi taciz etmeye çalışan bir kendini bilmeze, korku dolu gözlerle bakıp, “ne istiyorsan al” deme acizliğini göstermek mi? Yoksa cesaretle kendimizi savunup, haddini bildirerek, bir başka insanın canını yakmasını engellemek mi insanlık onurumuza yakışır?

Savaşmayı Bilmeyen Barışı Temin Edemez

Ülkemizde ve dünyada her gün yüzlerce insan gaspçıların, kapkaççıların, tinercilerin ya da akli dengesi yerinde olmayıp sokaklara salıverilmiş insanların saldırılarına maruz kalıyor. Şiddet, insana yakışmayan, özellikle kadınların narin yaratılışına asla uymayan bir kelime. Fakat çevremizde her gün şiddet olayları artıyor ve maalesef ki bizim böyle bir gerçeğin varlığını reddederek yaşamamız mümkün değil.

Aciz değiliz, olmamalıyız!

Sokakta çantamızı gasp etmeye çalışan ya da bizi taciz etmeye çalışan bir kendini bilmeze, korku dolu gözlerle bakıp, “ne istiyorsan al” deme acizliğini göstermek mi? Yoksa cesaretle kendimizi savunup, haddini bildirerek, bir başka insanın canını yakmasını engellemek mi insanlık onurumuza yakışır?


Tabi ki sorunlarımızı öncelikle insani yollarla halletmeye çalışmalıyız. Bu dergide, bu yazıyı okuyan hiçbir insanın, kendini savunma sınırlarının dışında, bir insana zarar verebileceğini asla düşünmüyorum. Fakat düşünün ki; kesinlikle bize zarar vermeye odaklanmış bir insanla gelişen bir şiddet olayında, maalesef insani yollara başvurmak gibi bir şansımız yoktur. Olay saniyeler içinde olur ve biter. Ya zarar görürüz, ya da panikle bir şeyler yapmaya çalışırken hem kendimize, hem karşımızdakine orantısız bir güç uygulayarak çok daha fazla zarar görüp, zarar verebiliriz. Yüzmeyi bilmeyen bir insanın panikleyip, çırpınarak, kendini batırması gibi.

Savaş sanatlarını tanıyalım

Ülkemizde “uzak doğu sporları” ya da”dövüş sanatları” olarak bilinen fakat dünya literatüründe “martial arts” yani “savaş sanatları” başlığı altında toplanan birçok sistem vardır. Karate, Kung-fu, Taekwondo, Judo, Hapkido, Aikido, Kick-box, Boks, Sayokan, vb. Bu savaş sanatı sistemlerinin çoğu da kendi aralarında değişik kategorilere ayrılırlar. Örneğin Karate, savaş sanatı sistemi kendi arasında iki gruba ayrılır:

1- Full-contact karate sistemleri (tam vuruşlu karate sistemleri- yere serme sistemi): Ashihara Karate, Kyokushin Karate, Enshin Karate, vb.

2- Semi-contact  Karate sistemleri (hafif temaslı karate sistemleri- puanlı sistem): Shotokan Karate, Shito Ryu Karate, Gojo Ryu Karate, vb. Yani karate de karate anlayacağınız.

Bütün sistemlerin kendine has stratejileri vardır. Kimisi sadece yarışma alanına hazırlık için olan sistemlerdir. Stratejileri yarışmalara, turnuvalara sporcu yetiştirme üzerine oluşturulmuştur. (karate, taekwondo, kick-box). Fakat her sistemin de yarışma kuralları farklıdır. Taekwando turnuvasına, karate sisteminin sporcusu katılamaz. Hepsinin bağlı olduğu federasyon ve lisansları ayrıdır.

Bazı savaş sanatı sistemleri ise (Aikido) sadece sokakta kişinin kendini müdafaa etmesine yönelik bir strateji oluşturmuş sistemlerdir. Bu sistemlerde müsabaka yoktur. En son kategori ise bir sistemin içerisinde, hem yarışma alanına yönelik bir strateji, hem de sokakta başımıza gelebilecek nahoş olaylara karşı bir strateji oluşturmuş sistemlerdir. “Türk savaş sanatı sistemi Sayokan” bunlardan biridir.

Ben kısa bir süre “Ashihara Karate” eğitimi aldıktan sonra “Sayokan” eğitimi aldım ve siyah kemer 4’üncü san(dan)  aybar (eğitimci) seviyesindeyken aktif antrenörlüğü bıraktım. En son İki yıl aradan sonra, yaklaşık bir yıl önce “Birleşmiş Milletler Türkiye Ofisi” personeline 6 grup halinde yarımşar günlük self-defense (kendini savunma) seminerleri verdim.

Tüm savaş sanatı sistemlerinin en önemli ortak özelliği, fiziksel disiplini sağladıkları gibi, ruhsal disiplini de sağlamalarıdır. Her antrenmanın başında ve sonunda mutlaka meditasyon yapılır. Antrenman alanına girerken ve çıkarken verilen selamda, bayrağa saygı, eğitmene saygı, bir gün önce başlamış bile olsa kendinden önce başlayan arkadaşının tecrübesine saygı, birlikte ter döktüğü arkadaşının emeğine saygı gizlidir. Eğitmene bir şey söylemenin, sormanın, antrenman sırasında oturmanın, kalkmanın bir adabı vardır.

Bir savaş sanatçısı acıyı hissedenin ve bedene hissettirenin beyin olduğunu bilir. Beynini hedefe odaklayıp, bedenin acıyı hissetmemesini sağlamayı da öğrenir. Antrenmanlarda teknikler aynanın karşısında tekrar edilir. Bunun amacı, kişinin teknik olarak yanlışlarını görebilmesi olduğu gibi, aynı zamanda aslında savaşı, mücadeleyi, kendi aksiyle, egosuyla yaptığını hatırlamasıdır.

10 yıllık savaş sanatları antrenörlüğü geçmişimin kazandırdığı tecrübeyle, şiddet olaylarına karşı alınabilecek basit önlemler ve olay sırasında hatırlayabileceğimiz küçük, basit ama olaydan olabildiğince az zararla kurtulabilmemizi sağlayacak püf noktalarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Diliyorum ki hiçbirimiz bu tarz şiddet olaylarının içinde yer almayız ve bu küçük bilgiler bilinçaltı kutumuzun bir köşesinde hiç açılmamak üzere, fakat kulağa küpe olarak saklanır.

Kendini savunmayı bilmek bir insana ne kazandırır?

1) Kendini savunmasını bilen insan sokakta güvenle yürür. Herhangi bir saldırıya karşı gerekli önlemleri alır ve kendini güvende hisseder.

2) Olaylar karşısında soğukkanlılığını korur.

3) Kendine güvenden kaynaklanan sakinlikle, meseleleri tartışmaya götürmeden konuşarak halletmeye çalışır. Sabırlıdır

4) Çok büyük olayların içinden zarar görmeden veya az zararla çıkabilir.

5) Olay anında yanındaki savunmasız kişileri de koruyabilir. (çocuk, yaşlı, engelli..vb.)

Bir tartışma sırasında, kapkaççı bizden çantamızı, paramızı isterken, tacizci sözle tahrik etmeye çalışırken, trafikte sinirlenip aracından inmiş, üzerinize yürüyen, gözünü öfke bürümüş bir insanla karşı karşıya isek… (Örnekleri çoğaltabiliriz)

1) Öncelikle sakin olmaya çalışmalıyız. Panik ve endişe duygularımızı ne kadar kontrol altında tutabilirsek, karşımızdaki kişi üzerindeki caydırıcı etkimiz o kadar artar.

2) Derin nefesler alıp, gerginliğimizi azaltmaya çalışmalıyız.

3) Alçak bir ses tonuyla, net bir konuşma üslubu seçerek, ikna etmeye çalışmalıyız.

4) Saldırganla karşı karşıya durduğumuzda bir kol uzunluğundan (tahmini saldırganın kol boyu) daha yakın bir mesafede durmasına izin vermemeliyiz. Elinde herhangi bir saldırı aleti varsa, mesafeyi mümkün olduğunca açmalıyız. Fakat bunu korkudan geri çekildiğimizi düşündürecek tarzda değil, yavaş yavaş ve kontrollü olarak ayarlamalıyız.

5) Saldırganı 180 derecelik görüş alanımızın içinde tutmalıyız. Kesinlikle saldırgana arkamızı dönmemeliyiz. Yanımızda çocuk, yaşlı vb. biri varsa arkamıza geçmesini istemeliyiz. Fakat hareketimize engel olacak şekilde bacaklarımıza ya da vücudumuza sarılmasına izin vermemeliyiz.

6) Saldırgana her zaman sabit, hareketsiz bir hedef gibi görünmeliyiz. Sabit bir hedef tahtasına nişan alan bir nişancı, bütün dikkatini sabit hedefe yoğunlaştırır. Ve böylece saldırı başlayınca bizim saldırganın kuvvetinin önünden çekilmemiz kolaylaşır. Fakat hareketli bir hedef tahtasına nişan almaya çalışan nişancı, hedef tahtasının hareket etme yönü ve hızını hesaplamaya çalışarak her an tetiktedir. Mermi namludan çıkınca yön değiştiremez. İkili mücadele öncesinde ne kadar sabit ve hareketsiz durursak saldırganın o kadar az tetikte olmasını sağlarız.

7) Saldırganı bir bütün olarak görmeliyiz. Detaylara takılmamalıyız. Sürekli saldırganın gözlerine ya da yere bakmamalıyız. Çünkü gözlerine bakarsak vücudun alt kısmındaki hareketlenmeyi net göremeyiz. Ayrıca çok fazla göz teması kurarsak tedirgin bakışlar karşımızdakine cesaret verebilir. Gerçekten korkmuyorsak, arada sırada göz temasında bulunmak karşımızdakinin cesaretini kırmamızda yardımcı olacaktır. Korkuyorsak bile arada bir cesaretimizi toplayıp, saldırganla göz teması kurabiliriz. Sürekli yere bakarsak vücudun üst kısmındaki hareketlenmeyi net göremeyiz. Saldırı başladığı anda odaklanmamız gereken yer diyafram hizasıdır. Böylece detaylara takılmadan saldırganın vücudunu bir bütün olarak görebiliriz.

8) Saldırganın elinde herhangi bir şey olup olmadığına mutlaka bakmalıyız. Çünkü saldırı ihtimalinin tarzına karşı bir mesafe koruma anlayışı ve reaksiyon stratejisi belirlemeliyiz.



01

02

03

04


05

06


07


Örnek bir strateji

Saldırgan yakamızdan, kolumuzdan, boğazımızdan tutar ya da bizi itmeye çalışırsa

1) Saldırganın kuvvetine direnip, kuvvetle cevap vermemeliyiz. Yakamızdan tutuyorsa ellerini açmaya çalışmamalıyız. İtiyorsa itiş kuvvetine karşı göğsümüzü ileriye çıkartıp itişe direnmemeliyiz. Kuvvete kuvvetle cevap verirsek, kuvvetli olan kazanır. Saldırganın kuvvetinden faydalanıp boşa çıkartmalı ve bizim avantajımıza kullanmalıyız. (madde 2 deki gibi)

2) Asla yüz yüze teknik yapmamalıyız. Saldırganın kolunu, dirseğinin üst kısmından tutup, hangi elimizle tutmuşsak o yöndeki ayağımız sabitken, diğer ayağımızla büyük bir yay çizip önünden çekilmeliyiz. Saldırganı ya sol çapraz önümüze, ya da sağ çapraz önümüze almalıyız. Böylelikle saldırgan bizim direk görüş alanımız ve etkili teknik alanımız içinde olacak fakat biz saldırganın görüş alanı dışında olacağız.

3) Kolu tutuşumuz çok önemlidir. Dirseğin üzerinden tutup aşağıya bastırırsak saldırganla yüz yüze kalırız. Dirseğin hemen üzerinden kavrayıp ileriye doğru itersek, bize dönüşünü engellemiş oluruz ve saldırganın kolu ve tüm vücudu elimizin altındaki bir direksiyona dönüşür. Kıyafeti kısa kollu ya da uzun kolluysa kıyafetinden de tutabiliriz. Deneyin. Bu stratejiyle hiç teknik yapmadan zaman kazanabilirsiniz, saldırganı kontrol edebilir ve yardım çağırabilirsiniz.  Doğru tutuşta saldırgan ne yaparsa yapsın, tek eli boşta olmasına rağmen bize ulaşamaz.

4) İyi bir stratejiyle yumruk veya tekmeye gerek kalmadan saldırgan etkisiz hale getirilebilir.

Örnek stratejiyle ilgili bir anı

Ankara’nın en belalı, en ilginç semtlerinden biri olan Ulus’ta güvenlik görevlisi olarak çalışıyordum. Bir pastanede akli dengesi yerinde olmayan yaşlı bir kadıncağız garsonlardan boza istemiş. “Bizde boza yok” demişler. Yaşlı kadın sinirlenmiş ve çevreye saldırmaya başlamış. Biz ekip olarak olay yerine gittiğimizde, kadın yanına kimseyi yanaştırmıyordu. Yanına giden, kendini yerde buluyordu. Yavaş yavaş yanına yaklaştım ve kolunu kavrayıp, bir ayağım sabit, diğer ayağımı yay çizerek geriye çektim ve bayanı ön çaprazıma aldım. Artık direksiyon bendeydi. Zorlamadan ileri doğru iterek uzaklaştırdım. Ne yaparsa yapsın bana ulaşamıyordu. En sonunda yoruldu ve pes etti. Bu arada bozası da gelmişti. Keyifle bozasını içti. Sonra beni göstererek “Bu kızda deli kuvveti var deli” dedi. Kilo farkımız çok fazlaydı ve ondaki güç, gerçekten kontrolsüz bir güçtü. Ben sadece doğru stratejiyle onun kuvvetinin önünden çekilerek, kuvvetini kilitlemiş ve bana ulaşmasını engellemiştim. Aksi takdirde hem ben zarar görecektim, hem de istemeden ona zarar verecektim.

Kapkaç Olaylarına Karşı Alınabilecek Önlemler

1) Yolda yürürken, kaldırımın yola bakan kısmında değil, iç kısmında yürümeye özen göstermeliyiz.

2) Mümkünse öne çapraz olarak kullanabileceğimiz çantaları tercih etmeliyiz. Hem kapkaççı tarafından alınması zordur, hem de her hangi bir olayda müdahale etmek zorunda kalırsak, çantamız boynumuzda ve ellerimiz boşta kalabilir.

3) Geç saatlerde, yolumuz uzasa bile kalabalık ve ışıklı sokakları kullanmalıyız. Issız sokaklardan geçmek zorundaysak seri adımlarla ve temkinli yürümeliyiz.

4) Yolda yürürken mümkün olduğunca cep telefonu ile uzun süreli konuşmamaya özen göstermeliyiz. Dikkatimiz dağılacağı için her türlü saldırıya karşı kolay hedef haline gelebiliriz.

5) 155 polis imdat numarasını telefonumuzun tek tuşla kolay arama kısmına kaydetmeliyiz. Böylece acil durumlarda polise rahatça ulaşabiliriz.

6) Takip edildiğimizi düşünüyorsak, şüphe çekmeden yürümeye devam etmeli, kalabalık yerlere doğru ilerlemeliyiz. Çok yakınımızda polis merkezi varsa, yönümüzü oraya çevirmeliyiz. Takip edildiğimizden eminsek, kesinlikle apartman gibi ıssız ve kapalı mekanlara girmemeliyiz. Yakınımızda polis merkezi yoksa normal bir telefon görüşmesi yapıyormuş izlenimi vererek polisi aramalıyız.

7) Polisi aradığımızda bulunduğumuz yeri rahatça tarif edebilmeliyiz. Açık adresi bilmesek bile hemen çevremize göz atıp, yakınlarımızda bulunan belirgin yerleri söylemeliyiz. ( alışveriş merkezi, hastane, park…vb)

8) Saldırganın ya da şüphelinin boyuna, kilosuna, kıyafetine  (şekli, rengi), vücudunda belirgin bir izi varsa ( yara, kesik izi, leke) ya da bir sakatlığı varsa (ör: sağ bacağı aksıyor, sol kolu yok gibi) dikkat etmeliyiz. Ve eşkâlini polise tarif edebilmeliyiz.

9) Kendi aracımızla şehir içinde yolculuk yaparken çantamızı koltukların üzerine bırakmamalıyız. Mümkünse ya arka koltuğun altına ya da bagaja koymalıyız.

10) Herhangi bir tehlike sezdiğimizde derhal camları ve kapıları kilitleyip polisi aramalıyız.

11) Kısa süreli aracımızdan inmek zorundaysak (market veya lavabo ihtiyacı için ) kesinlikle camlarımızı kapatıp,  kapılarımızı kilitlemeliyiz.

12) Saldırgan araçlı ve biz yaya isek, kaldırımın yola yakın kısmında yürürken saldırıya maruz kalmışsak ve çantamızı bir şekilde yakalamışsa, kesinlikle direnmeyip bırakmalıyız. Aksi takdirde aracın hızına yetişemeyeceğimiz için sürüklenebiliriz.


Ancak başımıza gelebilecek tüm olaylardan sonra mutlaka yasal prosedürü izlemeli ve hakkımızı yasal yollarla aramalıyız!


 

Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...