Buğday Derneği’nin kurucusu sevgili Victor Ananias, ölmeden önce son çağrısını TaTuTa için koşmaya yapmıştı. Kendisi de onun için inmişti güneye. “Kendimi çok halsiz hissediyorum ama yine de koşacağım bu projeye yeni çiftlikler katmak adına” dediğini okumuştum bir yerlerde. İtiraf etmeliyim ki o gün anlamamıştım bu sözlerin derinliğini ve anlamını…
Günlerden bir gün genç bir delikanlı çaldı dağ köyündeki misafirhanemizin kapısını ve “TaTuTa üyesi olmak ister misiniz?” diye sordu. “Önce bir anlat hele şu projeyi!” dedim. TaTuTa kısa adı, tarım-turizm-takas kelimelerinin ilk hecelerinden alınarak oluşmuş. Konuyu ne kadar güzel özetliyor değil mi? Tarımla uğraşan çiftliklerin, misafir ve gönüllü kabul ederek aralarında bilgi, deneyim ve ürün takası yapabilmelerini hedefliyor. Proje bu çiftliklerin adlarını, adreslerini, imkanlarını anlatan bir de rehber yayınlayarak, benzer deneyimi yaşamak isteyenlere yol da gösteriyormuş. “Ama, biz tarımla uğraşan, gönüllü ağırlayarak, çalıştırabilecek koca bir çiftlik değiliz ki!” derken, aklım arka planda hızla çalışıyor olmalıydı ki, “Köyümüz adına girebilir miyiz bu organizasyona?” diye soruverdim.
Hemen çağırdık komşumuzu. Hangi mevsim neye ihtiyaç duyarlar bir bir öğrendik, çizdik takvimi. Hani bizim köyde hep yaşlılar kalmış, hiç genç yok ya çalışacak. İşte size çözüm: gönüllü gençler buraya yol düşürdüklerinde , köylülerin evlerine misafir olarak, hem onlardan geleneksel olan yaşam tarzını, tarımı, hayvancılığı öğrenecek, hem onlara yardım edecek, hem başka ülkeler ve çiftliklerde gördüklerini bizimkilere anlatabilecek. Böylece hem tarım, hem turizm hem de bilgi, deneyim takası gerçekleşebilecek. Hatta bizim köylüler, onlar giderken bir paket peynir tutuşturuverirse koltuklarının altına, onu da öbür köye armağan götürebilecekler buraların havası, suyu, sevdası katık edilmiş.
“Peki” dedik, anlayacağınız ve biz de bir parçası oluverdik bu projenin. Sonrasında bir de davet aldık Küçükkuyu’da, Çamtepe’den. Buğday Derneği’nin Çamtepe merkezi Türkiye çapındaki TaTuTa çiftliklerine çağrı yapmış, tanışmak için bir araya topluyordu. Kaçar mı hiç, atlayıp gittik. İyi ki de gitmişiz. Ne güzel insanlarla tanıştık. Hem de Türkiye’nin her tarafından gelmiş, bir başka “biz”lerle tanıştık. Artvinli, Erzurumlu, Manisalı, Mengenli, Fethiyeli, Balıkesirli, Çanakkaleli hep birlikte düşündük, bilgi paylaştık, yedik, içtik, güldük, sataştık birbirimize. Herkes kendi meyvesinin, sebzesinin en bir organik olduğunu düşünüyordu. Herkes toprağımızı, suyumuzu, gıdamızı elimizden alıp götüren madencilere, HES’lere, kimyasal gübrelere, ilaçlara, GDO’lu tohumlara karşıydı. Hepimizin ayrı ayrı bildikleri ve bilmedikleri vardı.
Gönüllüler de vardı aramızda. Onlar da anlattı sorunlarını, çiftlikler de anlattı. Bir orta yol bulduk çınlayan kahkahalarımızda. Sarıldık birbirimize. Ayrılırken ağlamaklı olduk ama önümüzdeki yıl Haziran ayının son haftasında Çoruh Vadisinde buluşmaya söz verdik. Hem dut toplayacağız hem dut pestili yapacağız birlikte. Peynirlerimizi de götürecek yanımızda ve yarıştıracağız hangisi daha güzel diye.
Toprağın, suyun, emeğin tadını tüm bedeninde taşıyan, sesinde yansıtan memleketimin güzel insanları, güzel olduğu kadar da bilge insanları, iyi ki de varsınız.
Ve sen sevgili Victor; genç yaşında göçmüş olsan da aramızdan, bu insanları bir araya getirmeyi başardın sonunda. Çok sevdiğim ve ille de sözlerini değiştirmek istediğim bir çocuk şarkısı var. “Orda bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür!” diyor şarkının sözleri. Aslında gidersek, görürsek bizim olacağını iyi biliyorum ve sonunda Victor ve ekibi bize bunu dokunarak yaşama fırsatı veriyor. Sadece bize değil, ülkenin her tarafında isteyen herkese köylerin, çiftliklerin kapılarının açık olduğunu anlatan bir proje yarattılar ve o proje bugün aramıza yeni katılanlarla birlikte giderek büyüyor.
Sevgili Victor, dokunduğun her şey şimdi mekânın olduğuna inandığım cennetin havasını taşıyor bilesin.
Son sözüm okurlara. İçiniz kıpırdanıyorsa ve kalkıp gitmek istiyorsanız bir yerlere, el vermek istiyorsanız hiç tanımadığınız dostlara, Buğday derneğini arayıp sorun bakalım, kim bekliyor sizlerin gülen yüzlerinizi, sevgi katığınızı. Emeğin ekmeğe dönüşünü izlemek için çıkın yola…
[divider]
Yazar: Ayla Seyhun | Sayı 73 | Ekim 2011 | Cumartesi, 01 Ekim 2011 02:08