Hiçbir şey eskisi gibi kalmıyor… Her şey o kadar hızlı değişiyor ki şöyle bir dönüp arkama baktığımda ne eski kalabalık var arkamda, ne eski dostlardan eser, ne de sevgi dolu eski ilişkiler…
Herkes kendi derdine düşmüş. Kimisi sağlık sorunlarıyla uğraşıyor kimisi para kazanabilme uğrunda koşturuyor, kimisi de vazgeçmiş her şeyden kendini bırakmış oluruna…
Neleri çok özlüyorum?
Çok eskileri bırakmış olsam da arkamda, mümkün olmuyor kayıtsız kalmak hatıralara…
Çok özlüyorum; bir zamanlar yaşanan o güzel görüşmeleri, menfaatsiz birliktelikleri, bir türlü doymak bilinmeyen sıkı fıkı ilişkileri. Çat kapı kahve içmeleri, soğan patates varsa diye çalınan zil seslerini, akşamüzeri çay yanına ne yapılacak diye saatlerce kafayı yoran o muhabbetleri…
Çok özlüyorum eski komşu ve akraba ilişkilerini; bayramda yengem bende ben yengemde seyreden görüşmeleri, sabah babaların bayram namazına gidişlerini, özel hazırlanan ailece kahvaltı muhabbetlerini, öğlen ailece adet haline gelen bayram yemeklerini, bin bir güçlükle dikilen ekose kumaştan bayramlık giysilerimizi, ardında yeri dolamayacak özlem bırakarak giden ellerini yanaklarını öptüğümüz sevdiklerimizi…
Çok özlüyorum açık hava sinemalarında film izlemeyi, anne ve çocukların önceden gidip de sonradan babaların gelişlerini, evde hazırlanıp getirilen ekmek arası yemek yemeleri, rahatça döke saça yenilen o çekirdeğin keyfini, filmin ilk yarısı bitince abur cubur satanların bağıran o tiz seslerini…
Çok özledim okul önünde harçlıklarımızı sayarak yediğimiz pamuk helvalarını, rengârenk macunları. Elma şekerinin ruj sürmüş gibi dudaklarımızı boyayışını, ah! Bir de o leblebi tozlarını…
Çok özledim yaz tatillerini; günübirlik cümbür cemaat gittiğimiz o deniz keyiflerini, hava nasıl olacak diye hafta sonunu iple çekmeyi, götürmeleri için büyüklerimize diktiğimiz yalvarır gibi bakan gözlerimizi, hazırlanan koca çantalarla güle oynaya yollara dökülmelerimizi…
Çok özledim radyodaki Yuki ve Orhan Boran bilgi yarışmalarını, radyodan dinlenen dizi programlarını, o sırada babamın yaptığı çirozları ve yanında içilen biraları, annemin seslenmesiyle mecburen yarıda kestiğimiz bahçedeki evcilik oyunlarımızı…
Çok özlüyorum oynadığımız yakar top ve sek seki, üstümüz kirlendi diye azar işitmeleri, vazgeçmeden oynanan isim şehirleri, voleybol oynayacağız diye mahalledeki ip germelerimizi, çocuklukta yaşanan o saf aşk muhabbetlerini…
Çok özledim şimdilerde sevmediğim o kış günlerini. Teşvikiye’nin Hüsrev Gerede yokuşundan kendi imalatımız kızaklarla yokuş aşağı inişleri, düşüp de kol bacak incitmeleri, üşüyüp salep, acıkıp çorba içişlerimizi, soba başında kestane yerken yaptığımız safça sohbetleri…
Çok özlüyorum medeniyetle değişen yerini güvenlik görevlilerine bırakan apartman görevlilerini; çöp toplamak için çalan o zil seslerini, sabah ekmek ister miyiz diye soran o yarı uykulu, mutlu-mutsuz sualleri, tepsi tepsi börekleri pişsin diye ekmek fırınlarına götürüşlerini, ısınamadık diye hep onlara çatar gibi bağıran seslenişleri…
Çok özlüyorum aile beraberliğini; anneye babaya gösterilen saygı ve sevgiyi, onlar ne der diye korkudan açılan gözleri, hava kararmadan eve varabilmenin paniğini, baba geldiğinde ayağına terlik verişleri, evde aynı saatte illaki yenilmesi gereken akşam yemeklerini, yemek sonrası odalara gidişleri, sonrasında herkesin birlikte uykuya geçişlerini, sözleşmiş gibi mahallede herkesin tüm ışıkları kapatmak için bastıkları o elektrik düğmelerini…
Çok özlüyorum yeni yılın gelişini; özel hazırlanan o güzel yemekleri, göbek atarak yeni yıla girişleri, konu komşu saat on iki öpüşmelerini, çok önceden saran tombala oynamanın keyfini, çoluk çocuk ve büyükler hep birlikte olmanın özlemini…
Çok özlüyorum şimdiki yaşadığım yere ilk gelişimizi, heyecan dolu o panik halimizi, yeni edinilen o güzel birliktelikleri, oğlumun ilk yaşına girişini, yeme ve uyuma konusundaki eziyetini, oynanan tavla ve okey partilerini, her şeye rağmen dostlarla yaşanan o muhteşem güneşin batışını seyretmenin keyfini, hayatın bir yerlere savurup da mecburen gidenleri…
Çok özlüyorum sabır ve selametle yaşanan hayatın gidişini, varlığın ve yokluğun da olabileceği düşüncesini, mücadele etmenin mecburiyetini, en önemlisi saygı ve sevginin yüceliğini…
Çok özledim kaybolmakta olan gelenek ve göreneklerimizi…
Çok özledim endişe duymadan heyecanla beklediğimiz gelecek günlerimizi…
Çok özledim o eski dostluk ve birlikteliklerimizi…
Çok özledim babamı, annemi ve geçmişteki büyüklerimizi…
Çok özledim medeniyetin içimizi tüketmeden önceki doğal hallerimizi…
Çok özledim eskisi gibi menfaatsiz sevmenin ve sevilmenin dayanılmaz güzelliğini…
Çok özledim o zamanki ben beni, dönmek mümkün olmasa da geçmiş günlerimi.
Güzel günler yaşamak dileğiyle.