Bütün despotlukların en kötüsü fikirlerin kalpsiz tiranlığı

O çok ünlü entelektüellerin özel hayatları hiç ilginizi çekti mi ya da özellikle acaba özel hayatı nasıldır deyip de özel yaşamını didiklemek istediğiniz biri oldu mu ünlülerden?

Neticede onlar da temelde hepimiz kadar insan,sevabıyla günahıyla… Onların da bizim gibi dostları, düşmanları, sevenleri, eşleri, çocukları, bizim kadar akrabaları, hayatları var.

_AC_1180.jpg

Bizden farklı taraflarıyla tanınıyorlar daha çok, ancak bu farklılıkları da yine bizim gibi doğup büyüdükleri çevrelerinden alıyorlar… Sonuç olarak onlar da bir ana-babanın yavrusu… Yaşadıkları mı onları farklı kılıyor, yoksa okudukları mı, yetiştirilme tarzları mı? Belki de bütün bunların hepsi…


Bu ay tanıtmaya çalışacağım kitabım, bir anlamda, bu “özel insanlar” ın özel yaşamlarını, insan ilişkilerini didikleyen bir çalışma:

Entelektüeller…

Kitap, Paul Johnson’ın. Özgün adı: Intellectuals… Bu değerli eseri dilimize Ayşe Polat kazandırmış. Çevirmen Ayşe Polat’la ilgili bir bilgiye ulaşamadım. Bazı yayınevleri kitapların girişlerinde çevirmenlerle ilgili kısa bilgiler de vermeyi adet edindiler artık. Ancak bu kitapta böyle bir bilgi yok maalesef.

Entelektüeller, dikkate değer kitaplar yayınlayan Paradigma Yayıncılığın 74’üncükitabı olarak 2008 yılında çıkmış. 492 sayfadan oluşan, büyük boy, geniş hacimli bir eser.

Paul Johnson kim peki?

Kırk kadar kitabın, sayısız makalenin sahibi, ödüllü bir yazar. Bazıları kabul etmese de, daha çok tarihçi olarak biliniyor. 1928, İngiltere- Manchester doğumlu.1950’li yıllarda New Statesman dergisinde yazdıklarıyla tanınmış. Kariyerinin başlangıcında sol düşüncenin bir yazarı olarak görülmüşse de bugün için “popüler muhafazakar bir tarihçi ve modernite eleştirmeni” olarak biliniyor. Oldukça verimli bir yazar olan Johnson’ un dilimize çevrilen üç kitabı var: Yahudi Tarihi, Yaratıcılar, Entelektüeller.

Kitapta, entelektüel taraflarına paralel olarak, özel yaşamları da ele alınan başlıca ünlüler şunlar : J. J. Rousseau, P. B. Shelly, Karl Marx, Henrik Ibsen, Tolstoy, Ernest Hemingway, Bertholt Brecht,  Bertrand Russel, Jean Paul Sartre, Edmund Wilson, Victor Gollancz, Lilian Hellman.

Bunların dışında kitabın son bölümü “Aklın Firarı”nda da Dashiel Hammett, George Orwell, Evelyn Waugh, Cyril Connolly, Norman Mailer, Kenneth Peacock Tynan, Rainer Werner Fassbinder, James Baldwin (Meşhur Tiyatro Sanatçılarımız Engin  Cezzar ve Gülruz Sururi çiftinin de dostları) ve Noam Chomsky.

Son bölümdekilerin bazılarının adlarını, ben de dahil olmak üzere, ilk kez duymuşuzdur.

entelektueller-kitap-paul-johnson-paradigma-1

Yazar, kitabın önsözünde; “Bu kitap, önde gelen belli başlı entelektüellerin, insanlara, işlerini nasıl görecekleri konusunda nasihat etmek için ahlaki ve hükmi ehliyetlerinin olup olmadığına dair bir incelemedir.” diyerek amacını ortaya koymuştur. Bu amacı gerçekleştirirken, elinden geldiğince bulgulara, verilere dayandığını söylemektedir. İncelediği entelektüellerin, eserlerinden, mektuplarından, günlüklerinden, hatıralarından ve başkalarınca nakledilen konuşmalarından yararlandığını ifade etmiştir. Bu entelektüellerin hayatları hakkındaki detaylar için pek çok biyografiye başvurduğunu yazmaktadır. Bunlarla ilgili örnekleri de eserin bütünlüğü içinde görmekteyiz gerçekten.

Jean Jack Rousseau

Johnson, eserine ‘İlginç Bir Çılgın’ dediği Jean Jack Rousseau ile başlıyor. Bu bölümde entelektüellerle ilgili ilginç değerlendirmelerde de bulunuyor. “Son iki yüzyıldır entelektüellerin etkisinin sürekli arttığından söz ederek, seküler entelektüellerin bu yükselişinin modern dünyanın şekillenmesinin ana unsurlarından biri olduğunu belirtiyor. Bunun aynı zamanda, geniş bir tarih perspektifi içinde bakıldığında, yeni bir fenomen olduğunu söylüyor. Geçmişte rahip, katip, kahin olarak entelektüeller, topluma yol gösterme hakkını kendilerinde görmüşlerdir. Yapacakları yenilikler harici otorite ve gelenek tarafından sınırlandırılmıştı. Bunlar ne aklın özgür hayaletleri ne de serüvencileriydiler. Ancak 18.yüzyılda kilisenin gücünün azalmasıyla seküler entelektüel diyebileceğimiz yeni bir akil adam tipinin ortaya çıktığını söyleyen yazar, bu yeni tipin ister ateist, deist veya septik olsun; bir papaz veya kilise ileri geleni kadar, insanlığa neyi nasıl yapması gerektiğini söyleyebileceğinden bahseder.


“Bu yeni tip, insanlık tarihinde ilk kez, fakat giderek artan bir güven ve cüretle, insanların ve toplumun sıkıntılarını teşhis edip, bunları kendi aklı sayesinde, hiçbir yardım almaksızın çözebileceğini iddia etmeye başlamıştır. Yeni formüller geliştirdikçe sadece toplumun yapısı değil, insanoğlunun temel alışkanlıkları da daha iyiye dönüşmüş olacaktı. Entelektüel, papaz atalarının aksine, Tanrı’nın kulu veya tercümanı olmayıp, bizzat Tanrı’nın yerine geçti. Örnek aldığı kahraman, kutsal ateşi tanrılardan çalıp dünyaya getiren Prometheus idi.”

“Bu yeni tip entelektüellerin en belirgin özelliklerinden biri dine, dinin esaslarına karşı geliştirdikleri eleştirel incelemeden aldıkları hazdı.”

Paul Johnson, Rousseaau’yu bu tip entelektüellerin arketipi sayar. Rousseau, bu seküler entelektüellerin ilki olmakla beraber pek çok açıdan da en nüfuzlusu olarak dikkat çekici özelliklere sahiptir. Kendisini yakından tanıyanların O’nun gerçek hayatta çok kibirli, bencil, sürekli kendini acındırma derdinde, paranoyak, histerik bir tip olduğunu söylerler. O’nunla ilgili olarak verdiği örneklerden birinde şöyle der: “Bir keresinde Lordlar Kamarası Başkanı Lord Camden’a, hayatının tehlikede olduğunu ve ülke dışına çıkmak için silahlı bir koruma talep ettiğini yazmıştır. Ancak Lordlar Kamarası Başkanları deli insanlardan böyle mektuplar almaya alışkın oldukları için Camden bu konuda hiçbir şey yapmadı. Rousseau’nun İngiltere’den tamamen ayrılmadan önce Dover’da yaptıkları histerik şeylerdi; geminin güvertesinde koşup kendini kamaraya kilitlemiş, kolonun üzerinde zıplayıp Therese’in de artık bu gizli planın bir parçası olduğu ve onu zorla İngiltere’de tutmaya çalıştığı şeklindeki fantezi iddialarını kalabalığa haykırıp durmuştu.” Yine aynı Rousseau’nun kendi çocuklarına bakmadığı ve çocuklarını devlet yetimhanesine gönderdiği, O’nunla ilgili olarak kitapta ifadesini bulan gerçeklerdendir.

Hayranları tarafından bir idol, aşılmaz bir dağ gibi görülen entelektüellerin kitapta anlatılan taraflarıyla algılanmaları hayranlarını çok üzecektir şüphesiz. Belki de Paul Johson’a düşman olacaktır bu hayranlar.

entelektueller-kitap-paul-johnson-paradigma-4

Kendi adıma konuşmam gerekirse, gençliğimin idol yazarı olan Ernest Hemingway ve Bir Yalnız Gezerin Düşleri ile tanıyıp sevdiğim Jean Jacques Rousseau’nun entelektüel kişiliklerinin dışındaki yaşantılarını bu kadar kötü olması beni hayal kırıklığına uğratmadı, ancak şaşırttı diyebilirim. Kitapta Rousseau ile ilgili çok daha ilginç anekdotlar var hiç şüpheniz olmasın. Diğerlerini de çok merak edenler okusunlar bence.

Şüphesiz, sadece başka edebiyatlarda değil, bizim edebiyatımızda da özel yaşamlarla, edebi yaşamların birebir örtüşmemesi kadar normal bir şey olamaz. Bu bazılarımızı şaşırtabilir. Özü sözü bir insanlar, yazarlar, şairler, entelektüeller beklentisi içinde de olabiliriz. Ancak bu beklentilerimiz çoğu kez karşılanmayacaktır sanırım.

Bir eser yaratma süreci içindeki yazar, olduğundan çok farklı bir insan haline gelebiliyor. Söyledikleriyle, yazdıklarıyla yaptıkları çok farklı, tutarsız olabiliyor. Kim bilir, bu belki de yapılan işin, üretimin doğasında olan bir şey. Belki de acizliğimizin, başkalarına masumluktan bahsederken, pek de masum olamadığımızın başka bir şekilde ifadesidir…

Ernest Hemingway ve yalanlar

Biraz da Ernest Hemingway’a bakacak olursak, O’nda en baş özellik olarak “yalancılığı” gözükmektedir. Paul Johnson, yaptığı araştırmalarda Hemingway’ in aile fertleri ve I.Dünya Savaşı ile ilgili aslı astarı olmayan bir sürü yalanı üzerinde durarak, Hemingway’in  “En iyi yazarların yalancı olmasında bir tuhaflık yok.” sözüne atıfta bulunmakta.

entelektueller-kitap-paul-johnson-paradigma-2

Benim buraya aldığım örnekler çok sıradan örnekler… Eseri, okurken entelektüellerin insani kusurlarını, yanlışlarını, kirli çamaşırlarını görmek için okumayın bana kalırsa… Ben Rousseau’dan günümüze fikir hayatının, toplumsal yaşantının, değer yargılarının nasıl değiştiğini, toplumların nasıl dönüştürüldüğünü görmek için okudum kitabı biraz da. Yani entelektüellerin hayatından hareketle yazılan bir tarih kitabı, bir çeşit hesaplaşma belki de Paul Johnson’ın yaptığı…

Kitabın sonunda Johnson, entelektüelleri insanlığa karşı genel yaklaşımlarını değil de özelde bireylere tek tek nasıl karşılık verdiklerini ele aldığını; arkadaşlarına, hizmetkârlarına, kendi ailelerine, nasıl muamele ettiklerini incelediğini belirttikten sonra şöyle der:


“Bütün bunlardan ne sonuç çıkarılmalı? Okuyucular kendileri karar verecek. Ancak ben bugün entelektüeller bize akıl vermeye kalktıklarında belli bir toplumda bir şüphecilik sezinliyorum. Sıradan insanlar, akademisyenlerin, yazar ve filozofların, bunlar ne kadar seçkin kimseler olursa olsun, bize nasıl davranmamız ya da işlerimizi nasıl halletmemiz gerektiğini anlatmaya haklarını gittikçe daha fazla sorguluyor… Her şeyden öte, entelektüellerin unutmayı alışkanlık haline getirdikleri şu şeyi biz hep hatırda tutmalıyız: İnsanlar fikirlerden daha önemlidir, öncelik insana verilmelidir. Bütün despotlukların en kötüsü, fikirlerin kalpsiz tiranlığıdır.” Ne dersiniz?

Kitap okumayı sevdirecek 9 kısa kitap önerisi