Filozof ve Cesur Bir Bakış

Bir zamanlar bir filozof balık yaşarmış. Okyanuslarda yaşamını sürdürürmüş. Bir gün çok büyük bir sıkıntı içinde durup düşünürken etrafından geçen balık dostları:

filozof“Sevgili filozof, neden böyle derin bir sıkıntı içinde duruyorsun?”

Filozof balık dertli dertli cevaplamış:


“Nereye gitsem, herkes okyanus denen bir yerden bahsediyor ve oranın güzelliğinden dem vuruyorlar. Okyanusu bulmak istiyorum. Güneye, kuzeye, batıya, doğuya her tarafa gittim aradım taradım ama okyanus denen yeri bulamadım.”

Filozof balığı bir düşünün. Bir taraftan okyanusu duymanın, ona inanmanın yeterli olmadığını düşünüyor, deneyimleyerek gerçeğine ulaşmak istiyor. Fakat bilmiyor ki aslında okyanusun bir parçası. Okyanusta olduğunu, onun bir parçası olduğunu anlaması için gerekli algı gücü olmadığı için, bu gerçeğin farkında değil.

İşte insanoğlunun Tanrı ile ilişkisi de böyle.

Kişinin inancının kendini değiştirebilmesi için, bu inancını deneyimlemesi esastır.

İnsanoğlunun şimdiye kadar yaşarken kendine öğretilen, içinde yoğrulduğu sistemlerden farklı bir bakış açısına ulaşması çok büyük cesaret isteyen bir iş. Herkesin harcı değil bu değişimi, dönüşümü sağlamak.


Aslında zihin yüzlerce insandan ödünç aldığımız parçalardan oluşur. Zihni nasıl etkilerseniz öyle şekillendirirsiniz. Zihin sizin ailenizden, toplumdan, eğitiminizden, mensup olduğunuz dini inaçlarınızdan etkilenerek şimdiki halini alır. Dünyada yaşamak için zihne kesinlikle ihtiyacımız var. Fakat zihin bizi gerçeğe ulaştıramaz. Gerçeğe ulaşmak entellektüel yolla değil deneyimlemenin sonucu  oluşur. Zeka yaşamak için gereklidir, fakat sadece kısıtlı bir alanda  yaşamanızı sağlar. Biliyoruz ki hayatı sürdürmek yeterli değil tam anlamıyla yaşamak önemli. Zekanın yolu ise bu tamlığı sağlayamaz.

Hepimiz fiziksel realitelerle karşılaştığımızda duyularımız sayesinde varolduklarını biliriz. Fakat iş Tanrı inancına geldiğinde bize sadece inanmamızın yeterli olduğunu söylemişler fakat Tanrı’yı deneyimlememiz öğretilmemiş. Hatta bu konuda sorgusuz sualsiz kabul için zorlanmışız. Halbuki kişi bir şeyi sorgulamadan gelişmesi mümkün değildir. Tabii bu yolun zor olan yol olduğunu bilerek. Hazır şablonların ve sorgusuz kabullenmelerin ışığında yaşamak kolay. Fakat insanı, gerçek insan haline dönüştüren, sorgulayıp, kendi deneyimleriyle öğrendikleriyle kendini yeniden oluşturmaktır.

Eğer yaşamın daha derinlerine inmek ve anlamına ulaşmak istiyorsanız gerekli donanıma sahip olmalıyız. Sahip olduğumuz beş duyu ile fiziksel dünya dışındaki düzlemi anlamamız mümkün değil. Esas evrenin yapısına ve Tanrısal birliğe ulaşmamızın anahtarı içimizdeki Tanrısal özün farkına varmakla olur.

İnsan zihni hemen bir sonuca varmak üzerine programlı. Aslında kişilik dediğimiz yaşamdan çıkardığımız yüzlerce sonucun birlikte oluşturduğu bir paket. Ruhani gelişimde de alternatif olarak böyle bir sonuçlar paketi oluşturmamalıyız. Eğer sonuç beklentisi olmayan bir varoluş şeklini seçersek, kendimizin varoluşun küçük bir parçası olduğunu görmeye başlarız. Bu şekilde de yaratımın sınırsızlığını anlama yolunda bir aşama kaydetmiş oluruz.

Yaratıcı ile sadece, özel anlarda, ritüeller içinde, kutsal alanlarda değil, yaşadığımız her anda ve aldığımız her nefesle nimetlerine şükrederek en yakın dostumuz gibi diyalog kurmayı başarmalıyız. Varlığını her an hissetmeli ve lütuflarını deneyimlemeliyiz.

Bilmek değil, deneyimlemek değiştiricidir.


Yazar: Dr. Erkan Sarıyıldız  ‖ Sayı 75 | Kategori: Felsefe | 01 Aralık 2011 00:00 UTC+2