Metamorfoz: Tasavvufta don değiştirme

Metamorfoz olayı, tüm canlıların içinde, özlerinde, daha sonra başka bir dönüşüme uğrayacağı bilgisi saklıdır.

Metamorfoz: Tasavvufta Don Değiştirme metamorfoz

Her tohumun kendi içinde özünde, bir gün karanlık toprak altından gün ışığına çıkarak büyüyeceği, dallanıp budaklanacağı ve yüzlerce meyve verecek olgun bir ağaca dönüşeği bilgisi saklıdır. Çok küçük bir tane tohum bunu bilmektedir. Özünde bu bilgiyi taşımaktadır.

Su içinde bir lavra iken içinde “daha sonra karada yaşayan bir kurbağaya dönüşeceği” bilgisinin saklı olması metamorfozdur.


Tasavvufta don değiştirme

Tasavvufta Don değiştirme, Bilimde Fiziksel ve Kimyasal değişimler, Biyolojide Metamorfoz adı ile bilinen “şekil değiştirme” olayını iyice anlamamız için kavramların görünen anlamlarını incelememizde fayda vardır.

Fiziksel değişim, şekil ve dış görünümün değişmesi anlamına gelir. Fiziksel değişimde, değişime uğrayanın sadece şekli, rengi, görüntüsü değişmekte “kimliği” değişmemektedir, geri dönüşüm sağlanır. Örneğin suyun buz olması, buhar olması sadece şeklinin değişmesidir oysa “su” kimliğini korumaktadır. Suyun okyanusta olması, derede akması, bir bardakta olması şeklinin değişmesine neden olur oysa kimliği yine su olarak kalmaktadır. Başka bir örnekte, suyun içine atılan şekerin erimesi de şeklinin ve görüntüsünün değişmesine neden olur ancak şeker kimliği değişmez. Değişseydi suyun içinde tadı bozulur başka bir tad olurdu. Şeker moleküllerinin suyun içinde çözünmesi ve su moleküllerinin arasında rahatça ve özgürçe dolaşması ile bir şekil değiştirme olmaktadır. Şeker kimliği ve su kimliği değişmez. İnsanın oluşumu, doğarak bebeklikten yaşlanmaya kadar olan fiziksel değişimleri de onun insan kimliğini değiştirmez.

Kimyasal değişimde bozulma oluşur ve molekül yapısındaki değişim kimyasal değişimdir. Geriş dönüşümü yoktur. Örneğin kağıdın yanması, demirin paslanması, mayalanma olayları eski haline dönüşemeyeceği anlamına gelen kimyasal değişim olduğunu ortaya koyar. İnsanın ölmesi ve çürüyerek toprağa karışması kimyasal değişimdir.

Biyolojide metamorfoz olayı, kelebek, sinek, kurbağa gibi canlıların değişimleridir. Kelebek tırtıla ve yine kelebeğe dönüşmesi bir döngüdür, şekil değiştirmeye metamorfoz olayına en çarpıcı örnektir. Kurbağanın, suda bir lavra olarak yaşaması ve sonradan karada yaşayan bir canlıya dönüşmesi de metamorfoz olayıdır. Bu olayların evrim ile bir alakası yoktur. Evrim tesadüfler sonucunda başkalaşıma, mutasyona uğramasıdır. Bir evreden bir evreye geçiştir. Oysa metamorfoz da bu söz konusu değildir. Başkalaşma değildir metamorfoz. Zaten var olanın içinde bilgisinin olması ve sonradan açığa çıkmasıdır. Su içinde bir lavra iken içinde “daha sonra karada yaşayan bir kurbağaya dönüşeceği” bilgisinin saklı olması metamorfozdur. Tırtılın dut yapraklarını yerken kendi içinde, özünde “daha sonra koza örerek o kozanın içinden bir kelebek olarak çıkacağı” bilgisinin saklı olması metamorfozdur.


Metamorfoz olayı, tüm canlıların içinde, özlerinde, daha sonra başka bir dönüşüme uğrayacağı bilgisi saklıdır.

Her tohumun kendi içinde özünde, bir gün karanlık toprak altından gün ışığına çıkarak büyüyeceği, dallanıp budaklanacağı ve yüzlerce meyve verecek olgun bir ağaca dönüşeği bilgisi saklıdır. Çok küçük bir tane tohum bunu bilmektedir. Özünde bu bilgiyi taşımaktadır.

Her insan da doğarken, ilerde çocuklara sahip olacağı bilgisini kendi özünde taşımaktadır. Üreyeceği bilgisi onun özünde bulunur.

Türk masallarında, efsanelerinde sıkça anlatılan “donuna girme”, “don değiştirme” kulağımıza hiç de yabancı değildir. Kurbağa prens, ceylan ya da geyik şeklinde insanlar, deniz kızları, kuş şeklindeki insanlar örnektir. Geyik, kuş, ya da herhangi bir hayvanın şekline/donuna girme, Şamanizm ve Budizm inançlarında oldukça yaygındır. Bu da kültürlerin ve inanışların birbirleri ile etkileşim halinde olduğuna kanıttır.

Don değiştirmenin ilk örneğine Ural Batır destanında rastlanır. Ural Batır’un kardeşi Şülgen devler diyarında ejderha donuna; Ural Batır’un karısı Huma ile Şülgen’in eşi Ayhılıv kuş donuna; devler padişahı Ezreke’nin oğlu Zerkum da yılan ve balık donuna girmişlerdir.

Don değiştirme motifi bilindik Ali Cengiz masalında da karşımıza çıkar. Ustasından bu oyunu öğrenen delikanlı sırasıyla at, koç, kuş, elma, darı ve sansar olur. Onu ortadan kaldırmak isteyen ustası da şahin ve horoz olursa da çırağını mağlup etmeyi başaramaz.

Don değiştirme yani şekil değiştirme olayına Anadolu Erenlerinin “kuş” donuna girmeleri çok yaygındır.

metamorfoz

Kuş inancı, ruh ile bağdaştırılmıştır. Türk inanışlarında, gelenek ve göreneklerinde, bir evde bir kişi öldüğünde onun odasında ışık açık tutulur ve tüm gece boyunca odanın ortasına bir bardak su konur. Ölenin ruhunun bir kuş olarak geleceği, bardakdaki su ile temizlenip uçacağı ve aslına kavuşacağı inancı yaygındır. Bu da ayetlerde herkesin gönül kuşunun büyük gönül kuşuna bağlı olduğu inancı ile aynıdır. Ten bir kafestir ve ruh içinde haps olmuş bir kuştur. Kuş ancak ten öldüğünde özgürlüğüne kavuşur ve büyük kuşa tekrar kavuşur. Yani yaradılışta özden ayrılan parçanın tekrar kendi özüne kavuşması manasıdır.


Bu yüzden rivayetlerde sıkça, güvercin kuşundan bahsedilir. Özellikle Hacı Bektaş Veli güvercin sembolü bulunmaktadır. Güvercinin eski Türklerde Gök Tanrısını sembolize ettiği inanışı vardır. Farsçada kebut gök rengi anlamına gelir ve kebut kelimesinden türeyen kebuter, güvercin anlamındadır.

Cemalnur Sargut: Her Şeyin Allah Olduğunu Görmek


Kevser Yeşiltaş
1971 İzmir doğumlu. Uluslararası Flexo Baskı tesisleri bünyesinde çalışan bir fabrikada Grafik, Reproduksiyon ve Cyreel Üretim Müdürü. 23 yıldır halen Grafik Tasarım ve Renk Ayrım Uzmanlığı mesleğine devam ediyor. Eylül 2009'dan bu yana İndigo Dergisi'nde yazarlık yapıyor. Mayıs 2010'dan bu yana da sinirotesi.com'da kitap yazarlığı yapıyor. http://kevseryesiltas.com kendi sitesinden ziyaret edebilirsiniz.. Yayımlanmış kitapları: Kuantum Gizli Öğretisi (Ağustos 2010) En'el Hakk Gizli Öğretisi "Hallac-ı el Mansur" (Mayıs 2011) Batıni Mevlana (Eylül 2011) Işık Eri Haci Bektaş Veli (Ocak 2012) Arif İçin Din Yoktur Muhyiddin İbn-i Arabi (Temmuz 2012)