Alternatif yaşam çatısı altında eko köyler, organik tarım, permakültür… Bilge köylü hikayeleri trend olmayabilir ama hepsinden daha gerçek!
Kentli olmanın getirdiği daha çok bilme, anlama, ölçme-biçme yetileri yaşamın her alanında boynumuzun borcu sanki. Maskeler, etiketler, unvanlar dizi dizi. Tarım da aldı bundan nasibini; alternatif yaşam çatısı altında eko köyler, organik tarım, permakültür… Tutmak isterseniz kulp çok. Yolu köye düşen biz de tuttuk bu kulplardan. Sıkı sıkı ezberledik dersimizi.
Bilge köylü neden Ülker yıldızını ararmış?
Çenemi tutup, önce köylüyü dinlemeye çalıştığımda sıcacık hikayeler sardı beni. Bu hikayeleri sırası geldiğinde kentlilere anlatmak gibi bir görev edindim kendime. Bilge köylü hikayeleri bunlar. Her birinde yaşamın sırrı gizli en bir derininden.
Kars yaylalarından gelen bir dostun çocukluk anıları arasında, ‘bilge köylü’nün aklını yakaladım geçtiğimiz hafta. O günden beri, gecenin bir yarısında uyanıp, hikayenin içine düşüyorum keyifle. İçim ısınıyor, yüzüm aydınlanıyor. İlle de anlatacağım size. Kurtuluşunuz yok yani.
Bilge köylü ahalisi, Kars’ın yüksek ovalarındaki tarlalarda Ağustos ayının 15’inden sonra, gökyüzüne bakar, Ülker yıldızını beklerlermiş. O çıktığında kırağı düşermiş ekin üstüne. Hemen atlar çıkartılır, iki atın üzengileri bir iple birbirine bağlanır, atlara evin delikanlıları oturtulur ve sabaha kadar bir aşağı bir yukarı, gidip gelirlermiş. İki atı birbirine bağlayan ip gergin bir şekilde buğday sümbüllerini hafifçe sallayarak, kırağı taneciklerinin düşmesini sağlarmış… Anlatan sevgili dostum İlhan Koçulu, delikanlılığında o atlara binmiş olanlardan. Bir bilge köylü…
Bu hafta yine buluştuk kendisiyle. Kulağımın pası, aklımın kitap bilgileriyle tutulması gitti ondan dinlediklerimle. Kars’ta tohumluk olarak saklanacak buğdayın, peynir altı suyu ile yıkandığını öğrendim mesela. Peynir altı suyu, daneyi ince bir zarla kaplayarak, hastalanmasını, böceklenmesini önlermiş.
Köylü milletin efendisi…
Bu bilgiler öylesi kıymetli ki… Etiketsiz, isimsiz, ünvansız öylece duruyorlar yaşlı köylülerimizin beyinlerinde. Hani diyorum sorsanız ebelerinize, dedelerinize. Tarımla uğraşmasanız bile. Sorsanız, paylaşsanız da çoğalsa özümüzde saklı olanlar. Hani biz gibi toprakla yeni tanışanların kulağına küpe olur diyorum. Tarım yapmayanların da sofralarına hazır gelen yemekteki yoğun emeği, doğanın devranı içindeki enerjisini hissetmelerine ve nimete saygı göstermelerine yol açar eminim.