Arascan Dönmez ile Ağustosta Karla Dans

“Beuys’un devamıyım ve artık umut çocukları için varım!” Arascan Dönmez, bu yıl New York’taki Türk Günü Yürüyüşleri’ne Türkiye’den davet edilen tek isim olan bir performans sanatçısı. 24 yaşında kimsenin cesaret edemeyeceği bir performansla boy gösteriyor. Ağustosta Karla Dans isimli ilk performansı ile ensest ilişkiye eleştirel bir bakış sunuyor.

arascan

Aşk ya da romantizm içeren bir performans oldugunu sanabilirsiniz. Bir aşk varsa, bu, bir kadın ile erkek arasında değil, bir baba ve oğlu arasında. Beden odaklı hareketlerle, müziğin gücü ve video anlatımıyla seyirciye bambaşka bir dünya sunan performans, objeler üzerinden konuyu pekiştirerek çağdaş sanatın ne olduğunu da butun cesaretiyle seyirciye sunuyor.

Her performanstan sonra seyirciyle soru-cevap yapan Arascan Dönmez, son performans bittiğinde, Joseph Beuys’un devamı olduğunu söylüyor. Kendisiyle hem performansını hem de Beuys meselesini konuştuk.


Röportaj

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Arascan: Kim ne derse desin ben Beuys’un oğluyum. Babam o. Şükran Moral’ın ve Mehmet Sander’in öğrencisiyim. Oyuncu koçum Ayla Algan. Benim sınırlarım yok. İşim, sınırı olanlarla…

Yüzünde bal ile kaplı altın bir maskeyle üç saat boyunca Dresden kentindeki Galerie Schmela’da kapıları içeriden kilitleyerek galeridekileri dışarı çıkaran ve elindeki iki ölü tavşanla galerideki resimler üzerine sohbet eden Beuys o gün ne yapmaya çalıştıysa şu anda benim de Ağustosta Karla Dans ile yapmaya çalıştığım bu işte. O ölü bir tavşana galerideki resimleri anlatmaya çalıştı bense yatakta oğlu tarafından uyutulmuş bir babaya ‘ensesti’ anlamaya çalışıyorum.

Performansın konusu nedir ve ismi neden Ağustosta Karla Dans?

Arascan: Yaşanmış bir ensestin ardından işlediği adi bir suç yüzünden cezaevine giren babanın yıllar sonra çıkması ve çocukluk döneminden çıkıp yetişkinliğe geçmiş olan oğlunu bulması ile başlayan olaylar zinciri. Oğlunun eşcinsel olduğunu anlayan babanın yıllar önce yaşattığı ensesti unutarak oğlunu tehtit etmesi ve oğlun babasını uyutarak o geceyi tekrar yaşamak ve babasına da yaşatması üzerine gelişenler… “Yıllar”, “o gece yaşananlar”, “konuşulamayanlar” ve “hastalıklı duygular”, hepsi masaya yatırılır ve bir 10 Ağustos gecesinden bugüne kalanlara bakılır… Ağustosta yağan bir kar ve sanki o karla şimdi dans etmek gibidir artık her şey.

arascanNeden ensest ilişki anlatan bir hikâyeyi konu alıyorsunuz?

Arascan: Öncelikle ensest ne demek buna bakalım. Amerikan Sağlık, Eğitim ve Koruma Bölümü’nün 1980’de yapmış olduğu tanım bence en anlaşılır olan. Bu tanıma göre; ensest, aile içinde ana-baba figürüne, gücüne ve otoritesine sahip kişilerin çocuğu cinsel anlamda istismar etmesi olarak kabul edilmiş. Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu tarafından hazırlanan ‘Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak’ raporuna bir bakacak olursak neden bugüne kadar hiçbir oyunda “ensest” i görmedik bunu sorgulamamız lazım. Yüksek gelir gruplarında örtbas etmek daha kolay ama alt gelir gruplarında açığa çıkıyor ne yazık ki. Sorun, içinde yaşadığım ülkenin sorunu. Benimse sorunu sorun etmek gibi bir sorumluluğum oldu ama oralı olmayanlarınsa hala sorumsuzluğu bu.

“Ben bu ülkede hemen yarın sabah anne-baba olmak yasaklatılsın diyenlerdenim. Tablo bu kadar vahim!”

Eleştirel bir bakış? Kısaca seyirciye anlatmak istediğiniz şey nedir?

Arascan: Demek istiyorum ki, baba, ‘baba’, anne de ‘anne’ değildir her zaman. Ve Türkiye’de aile, sanıldığı kadar kutsal ise bu olanlar nedir? Olanlardan biri, benim sahnede gösterdiğim, gelin diyorum birlikte bakalım. Ve alan çalışması Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul ve Kocaeli olan Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun Türkiye ensest raporu şaka değilse, bence yarın sabah bu ülkede anne-baba olmak derhal yasaklatılmalı. Ensest konusunda oldukça az sayıda çalışma bulunan Türkiye’de bununla mücadele etmek yine bir sanatçıya düştü görüldüğü gibi, devlet yine aksıyor, aksatıyor… Anladık ki bu sistemi değiştirecek bir mevcut öngörü yok. O zaman anne-baba olmak yarın sabah yasaklatılsın, ayrı bir akredite getirilsin anne-babalığa. Ben 40 haftadır tüm anneler oyun sonrası evleneceğiniz adamı iyi seçin ve evde gözünüzü dört açın diyorum ne yapalım diye sorduklarında. Yaşam Koçu olduğum için cevap verebiliyorum çünkü biliyorum anneler durumu anlıyor ama eşim böyle yapmaz yapmamalı ben yanlış anlıyorum diye umursamıyorlar ve es geçiyorlar. Ne zaman çatı aralarında çocuklar doğuyor, ortalığı kan götürüyor feryat figan başlıyor. Böyle olmaz!

Peki nasıl olacak bu?

Arascan: Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı kimse bu onun işi. Öyle bir sistem getirilecek ki, izinsiz çocuk doğurmaktan herkes içeri atılacak. Örneğin hükümet konağından içeri girdi diyelim kadın. Bakacak heyet ve diyecek ki maddi açıdan tamam, fiziksel olarak da sağlıksınız ama Hanımefendi şu konuda yanlış takıntılarınız var, bunları düzeltin 6 ay sonra görüşelim… Ya da beyefendi siz baba olmak için fiziksel olarak tamamsınız üniversiteye kadar çocuğunuzun eğitim masrafları da garanti ediyorsunuz ama sevginizi sunma şekliniz bu olmamalı, 1 sene sonra tekrar görüşelim. Bakalım bu olunca bir daha ensest dediğimiz şey oluyor mu?

“Ayla Algan en doğruyu söyledi.”

arascanPeki oyundan çıkarılacak şey ne?

Arascan: Yıllar önce ensesti yaşatmış bir baba yıllar sonra çıkıp oğluna diklenince oğlu da o geceyi ne çabuk unuttun da şimdi hayatıma müdahale ediyorsun diyerek kendi de unutsun istediği o geceyi tekrar hatırlıyor. Birincisi bu bir riyakârlığın oğlu tarafından babasının suratına vurulmasının oyunu. İkincisi, yıllar önce arayamadığı hakkını yıllar sonra arayan bir gencin hakkını aramasının oyunu ve Ayla Algan’ın dediği gibi bu oyun İnsan Hakları kapsamında değerlendirilmesi gereken bir oyun. Işığı iyi mi, teknik yeterli mi, performansçı şöyle mi böyle mi diye değil. Bir oyunun çok ötesinde Ağustosta Karla Dans. Ve bir kimliği ortaya koymanın “Ben buyum işte ama sen de şusun artık kabul et” demenin oyunu. Hiçbir eksiğini kabul edemeyen bir ülke için tabi ki seyirci bulmakta zorlanan avangart ve sinir bozucu bir oyun.

“Türkiye, performansı benimle tanıyor.”

Performans eleştirilmez ayrıca bilindiği gibi? Tiyatro oyunu değil ki bu?

Arascan: Bu soruyu çok bekledim. Teşekkür ederim. Ne yazık ki Türkiye performansın ne olduğunu benimle tanıyor. Her oyundan sonra soru-cevapta bana “Biz neden bir tiyatro oyunu değil de performans izledik?” diye soruyorlar. Çok üzücü. Performans, olanı olduğu gibi “Bu böyle ben de sana bunu bu olarak veriyorum” demektir. Seyirci olarak sen beğensen de beğenmesen de susarsın. Sahnedeki oyuncu değil; materyaller de dekor değildir. Gerçek hayat, bir salona taşınmıştır. Sen de tanıksındır. Mahkeme salonunda olduğu gibi müdahale şansın yoktur, ancak sana sorulursa konuşursun. Ama hala daha tiyatro eleştirmeni olarak gelip boy gösterip metinde sorunlar var, yanlış anlaşılır diye beni düzeltmeye çalışanlar var. Takmıyorum tabi ki…

Sizce bu performans ne kadar bilinç işi ya da değil? 

Arascan: Bilinçdışı ya da bilinçaltı deyince benim aklıma 1938’e kadar Viyana’da çalışan sonra da Naziler’den kaçan Freud geliyor hep. Freudcu yaklaşımda, bilinçli zihinle tanımlanamayacak olan davranışları açıklamak için bilinçaltı kavramı gerekli ya benim de bilinçaltıma bakmamız gerekli bence bu oyunu anlamak için.

Dadacılar rüyalarıyla çok ilgiliydiler örneğin ve normalde bilinç tarafından bastırılan bilinçaltı imgelerine ulaşmak için hipnoz ve uykuyu denerlerdi. Benim bilinçaltımı bana kurcalatan unsur, Rus asıllı yönetmen Alexander Nikolajewitsch Sokurow’un “Baba ve Oğlu” isimli filmidir.

“Bir performans, içerdiği sembollerle anlam kazanır”

Çok pornografik sahneler var. Bunlardan biri de “muz”. Çalışması zor olmuş olmalı? 

Arascan: Çok kolay oldu. Bir muz cumhuriyetinde yaşamıyor muyuz, ‘stand-up’çılar, komedyenler bu hale getirmediler mi durumu çok önceden, nesi zor olsun ki…

Neden Beuys? 

Arascan: Hala daha insanlara tiyatro oyunuyla performans arasındaki farkı anlatmaya çalışıyorum. Bunu anlatmaktan performans yapamıyorum bazen. Sağlamlaşsın ve iyice anlaşılsın diye son oyunda böyle bir açıklama yaptım. Bir performans, içerdiği sembollerle anlam kazanır, kazanmalıdır.  Beuys’un, “Ölü Bir Tavşana Resimler Nasıl Anlatılır?” isimli çalışmasında “tavşan” Eski Yunan ve Antik Roma mitolojilerinde ölümün, yeniden doğuşun ve hayat döngüsünün, Hristiyanlık’ta doğurganlığın ve yine yeniden doğuşun sembolüdür. Altın güneşin, bilgeliğin ve saflığın, bal ise Germanik mitolojide yeniden doğuşun sembolüdür. Buradan yola çıkarak Ağustosta Karla Dans’taki sembollere bakalım. Su pompası, muz, bibereon, süt, elektrikli süpürgenin borusu, çilek vs. Anlatımda seçilen yol bende Beuys’unkiyle benzer nitelikte. Performansımı izleyip olgun olmayan bir eleştiri getiren falanca Türk tiyatrocunun kendi oyunundakiyle değil.


Gelenler rahatsız olarak çıkıyorlar oyundan. Tüm dengeleri değişiyor, psikolojileri altüst oluyor. Ve bunun için para veriyorlar. Üstelik 25 hafta üst üste gelenler var. İnanılmaz? 

Arascan: İşte performans bu. Bu performansta üç boyutun olduğunu söyleyenler bu yüzden çok haklı. Her seferinde bir yere varan ama kendisini bir türlü tamamlamayan deneysel bir çalışma Ağustosta Karla Dans, buna değer görüyorlar demek ki, ne diyebilirim ki.

Arascan Dönmez, ‘Umut Çocukları’nın yüzü oldu

Umut Çocukları projesinin amacı nedir? Kimdir bu çocuklar?

Arascan: Aile ortamından kopmuş, sokağı ev yapmış, maddi manevi yardıma ihtiyaç duyan ve kötü koşullarda çalıştırılan, tiner, esrar, eroin, alkol bağımlısı olan çocuk ve gençlerin arınmak, sağlıklı olmak ve umut almak için geldikleri bir dernek. Çocuk Polisi Emniyet Kayıplar Bürosu, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ile işbirliği içinde olan bir dernek üstelik. Ben de artık bu dernek için çalışıyorum. Amacımız her Pazar, ‘Umut Pazar’ı projesi ile bu dernekteki çocukları bir araya getirip onlara performansçı koçluğu yapmak. Bir sene sonunda ortaya konan performansı insanlara sunarak elde edilen geliri derneğe bırakmak. Kendi kendilerinin umudu olacaklar. Ben sadece performansçı koçu olarak onlara etüt vereceğim. Sadece kendi performanslarımı yaparak bir yere varamam, sıra onlarınkinde. İçlerinden iyi olan bir tanesini seçip ayrıca yetiştirmek de istiyorum.

Derneğin reklam yüzü siz olmuşsunuz, neden?

Arascan: Çünkü dernek beni seçti. Ağustosta Karla Dans’ı izlediler ve sitelerindeki çocuk ististmarına hayır spotu için benim bir şey yaptığımı gördüler. Şimdi ihtiyaç duydukları reklam filmini çekeceğiz onlar için… Ben her oyundan kazandığımın yüzde 10’unu, seyirci ise oyun sonrası dolaştıracağımız umut kumbarasına ne kadar bırakırsa hepsi derneğe bağışlanacak. Çocuklara yaptığım koçluk konusunda derneğe iyi olduğumu söyleyen birkaç kişi sayesinde olay buraya kadar geldi ve reklam yüzü olarak beni seçtiler. Su ile ve mendille anlatacağız umudu… Sponsorlar sayesinde hem afiş hem de videosu olacak kampanyanın. Destek ölçüsünde de kitlelere ulaşacak ya da ulaşamayacak.

15 yaşından beri çocuklar için çalışıyorsunuz. Belki de henüz bilinmediğiniz için kimse yazmadı, söylemedi. Ensest hakkında bir oyun yapmasanız bu da bilinmeyecekti. Aslında pek çok ödülünüz de var? 

Arascan: UNESCO’ya arşiv yapıyoruz desem. Bir açıdan böyle. Her şey kayıt altında. İnandığım ve olmak istediğim bir yer var. Bunun için uğraşıyorum. Ama hissettiğimi yapıyorum. Dünya bir tek benim eksenimde dönmüyor. Hep almak diye bir şey yok. Kalmayana kadar vermek var bence. Paylaşmak önemli olan… Ve çocuklar önemli. Karar mekanizmam farklı çalışıyor belki de. Ama başından beri çocuk odaklı. Bana yapılamayanları başka çocuklara yapmak için hazırım.

arascanİyi niyet elçisi seçilirsiniz belki de… 

Arascan: Neye emek verirseniz, ne dinler, ne söyler, neye inanırsanız o olursunuz. Tanrı’nın hesabı karışmaz. Olamayacak bir şey değil. Çocuklara yarenlik etmek benim amacım, dahası değil… Fark edildiğinizde de belki sizin dediğiniz olacak.

Sanatın dönüştürücü etkisi ile nasıl başladığınızı gördük ama bitişi ne olur sizce? 

Arascan: Hep devam eder ve bitmez. Ama Shırın Neshat’a bir dönüp de bakınca veAllah’ın Kadınları isimli çalışmasını hatırlayınca yapacak çok şey var diyorum kendime.

İran asıllı Amerikalı Shrin Neshat, Humeyni iktidara gelince ülkesini terk edip ABD’ye yerleşmişti. 1997’de ise 5’inci İstanbul Bienali’nin sanatçısı olmuştu. Çağdaş sanatta radikal ve önemli bir isim. Size onu çeken bu gibi şeyler mi? 

Arascan: Hem evet hem hayır. Ben ülkemi terk etmem gider ve dönmezsem bu ruhumu ait hissettiğim yeri bulduğum için olur. “Paros” dergisine söylediğim gibi ruhum Türkiye’ye ait değil, evrensel. Ama evet burada doğdum. Bunu inkâr edemem. Ben Ağustosta Karla Dans’la çok başka yerde olacağım. Belki benim şehrimin bienaline gelen Neshat’ın şehrine bienaline giderim ben de…

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Arascan: Hadi başa dönelim…

arascan


NE ZAMAN NEREDE?

AĞUSTOSTA KARLA DANS

Erken rezervasyon için 0555.996.1043 nolu telefona başvurabilirsiniz.

Şermola Performans

İstiklal Cad. İmam Adnan-Nane Sok.

No: 5 Kat: 2 Beyoğlu İstanbul

[divider]

Metin, Reji ve Performans: Arascan Dönmez

Video Yönetimi: Gaye Hekimoğlu

Müzik: Kutlu Suytar


Kostüm: Mozk Kostüm Sanat & Cemil İpekçi


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.