Evren, kurallarını takip etmeyi reddeden biz insanoğullarını sert bir tavırla karşıladı 2012’de. Yeni yıl bahara karşı yelkenlerini suya indiredursun, dünya 5’inci iklimin peşinde, yeni bir yaşam alanı derdinde.
Arkadaşlar, size bu yazımda kendi gözlemimden bahsedeceğim. Zorlu şartlar altında yaşadığımız şu günlerde, insanlığın refah içinde olduğunu düşünmüyorum. Dünyayı, evreni ve haddim olmadan söylemek isterim ki Tanrı’yı dahi üzmekteyiz.
‘Keşkeler’ insanın canını yakar, yaraya tuz basar. Herkes bilir fakat kimse ‘keşkelerden’ pişman olmaz. Bunca zamandır yaşadığımız şeyler, bize hep ardında açık bir kapı bırakmıştır, ölüm hariç. Fakat bazı bitişler ölümden acımasız olabilir. Dünya demokrasi ve hukuk sürecinde son sürat ilerlerken, önceden var ettiğimiz bazı kavramları yıkmak, dağıtmak zorunda kalıyoruz. Ne gibi? Kültür, gelenek-görenek, saygı vb. Bunları kaybedersek sorun mu yaşarız? Evet, yaşarız. Çıkıp sokaklara bir bakın; doğanın temsili ‘yeşil’ nerelerde ne halde? Gökyüzünün mavisi eskisi kadar temiz ve güzel mi? Peki ya günahlar sevaplar? İnanın bana bu hengâme içerisinde, sevaplar kat ve kat değerliyken, bazı günahlarımız gözden bile kaçıyor olabilir çünkü etrafta günahkâr çok…
Doğaya Olan Saygı
Bir insan kaybetmeye; kendisine saygısını yitirerek başlar. İçinde yaşadığı bu sürece fark etmez fakat ilk dışa vuruşları doğaya tepki ile başlar. Zamanla karşılık almak ister ya da kendini kabullendirmek istediği için doğanın canını almak ona yetmez, insanlara bulaşmaya başlar kötülüğü. Kendine saygısı bitmiş olan birey, doğaya olan saygısını da çok kısa bir sürede yitirdi. Sıra etrafındakileri insanlara saygısını yitirmeye geldi. Peki, ne oluyor karşısındaki insanlara saygısını yitirince? İftira, yalan, dedikodu hatta çeşitli suçlar bile dâhil olabiliyor bu başlıklara. Eskiden bu tarz insanlar su yüzüne çıkınca onları eleştiren, tepki gösteren önemli kalabalık kitleler olurdu. Şimdi onlar mazide kaldı, artık istediği gibi at koşturabiliyor aramızda bu tip insanlar. Bu gelişmeleri bir tek ben mi takip ya da fark ediyorum peki? Hayır, doğa, evren hatta Tanrı bile açık şekilde farkında. Biz bu saydığım etkenler sayesinde dünyada hayat sürerken, şimdi onlar yapılan hataların farkında ve kendilerine olan saygı bittiği için, yavaş yavaş kendilerini geri çekiyorlar. Bize verilen nimetleri geri teptik, bu güzel lütufları elimizin kaçırdık… Hâlbuki değerlerini bilseydik, önce kendimiz sonra etrafımızdakiler için çok güzel şeyler yapabilirdik.
Ben insanların mutsuz olmasını kabullenemiyorum. Evren bize her türlü şansı sunuyor ve yürüdüğümüz yolda çok uzun dönemler (periyotlar) altına yerleşmiş ufak başlıklar var. Eğitim, terbiye, saygı, sevgi gibi, eğer bunları başından sıkı tutarsak evren bize zaten karşılığında hak ettiğimiz şeyleri verecektir. Fakat biz bunun yerine; kendi kafamızda yarattığımız hatta uydurduğumuz sahte mutluluklar uğruna, bizi var eden her şeyi, herkesi üzmeyi tercih ediyoruz. İleriki yazılarımda tekrar üzerinden geçeceğim bir konu olur fakat ‘pişmanlık’ denen şey her yaşın duygusu olmalıdır. Bizde ise genelde orta yaş hastalığı olarak ortaya çıkıyor. İnsanlar gençken hatalar diyarına bulaşıyorlar, ondan sonra kendilerinin ardından gelen gençleri bu yola sokmamak için uğraşıyorlar. Sözlü yapılan bu çaba genelde yetersiz kalıyor ve bir nesil daha bu şekilde gereksiz oluveriyor.
Kendimizi seversek, saygı duyarsak, başka insanlara da bu şekilde yaklaşabilir hatta bu konuya uzak duranları bile bu duruma alıştırabiliriz. Kendimizi sevmemiz içinse önce bu güzel dünyada var olduğumuzu kabullenmemiz gerekiyor. Bizim sayemizde mutlu olan insanları görmemiz gerekiyor. Bunlar çok basit gibi gözüken fakat ömrümüzü etkileyen etkenler. Sayemizde mutlu olan insanlar olduğu gibi, sayemizde ümitsizliğe, mutsuzluğa kapılan insanların da olduğunu unutmamız gerek. İnsanlardan bir üst aşamaya çıktığımızda ise, birinci kural olarak saygı duymamız gereken kesim var; bizi var edenler. Biz işin başında onları mutsuz ederek devam edersek, sona geldiğimizde kendimizin mutlu olması imkânsız olur.
Evrenin gülen yüzünü soldurursak, yaratan doğal olarak bize tepki gösterecektir. Doğa ise bu paylaşımda; evin küçük kızı konumunda. Yani belli belirsiz evin en değerlisi, onu üzersek tepkiler çok daha fazla katlanabilir. Şimdi biraz bu 3’lü için bir şeyler yapıp, 2012’de yaşayacağımız tepkileri asgariye indirgemeye çalışalım, sonrasında bizim azmimizi gördükçe her şeyi tekrar lehimizi yönlendireceklerdir.
Sevgiyle savaşın…
Yazar: Can Tığlı ‖ Sayı 79 | 1 Nisan 2012 00:00 UTC+2