Türkiye’nin önde gelen fotoğraf sanatçılarından, özellikle caz ve sahne sanatları fotoğraflarıyla tanınan Aykut Uslutekin’le sanat hayatı, eserleri, yaşama ve sanata bakış açısı hakkında bir röportaj gerçekleştirdik.
Röportaj: Mihriban Doğan
Kendinizden ve sanat hayatınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Kısa bir otobiyografi alabilir miyiz?
Aykut Uslutekin: Çanakkale 1961 doğumluyums, 17 yaşımda fotoğraf makinesi ile tanıştım. O gün bu gün makinem elimden düşmedi. Hem okul hem fotoğraf devam etti. Vatani hizmetimde dahi fotoğraf vardı. Ardından uzun bir süre Kodak, Konica ve Nikon firmalarında yönetici olarak hizmet verdim. 1995 yılından beri İzmir Alsancak semtinde kendi adımı taşıyan stüdyomda fotoğraf çalışmalarıma devam etmekteyim.
Türkiye’deki ailelerin geneline bakacak olursak çocuklarının sanata yatkınlıklarını pek de önemsemediklerini görebiliyoruz. Aileniz sizi fotoğrafçı olmanız hususunda destekledi mi?
Aykut Uslutekin: Doğrudur. Çünkü aileler kendilerini eğitmedikleri için ve Milli Eğitim okullarında eğitim düzeyi ne yazık ki yeterli olmayıp, iyi beyinler yetişmediği için, sanat bundan nasibini almamaktadır ve almıyor. Milli Eğitim Bakanlığı sanat ve meslek okullarına gereken önemi göstermediği için, alttan gelen gençler ne yazık ki sanattan bihaberler.
Ailem benim fotoğrafçı olmam için ısrar etmedi. Aile içinde sanatla uğraşan babam ve kardeşlerimden çok şey öğrendim. Evimizde müzik, edebiyat, resim ve fotoğraf her zaman vardı. Dönem itibariyle 1970’li ve 80’li yıllar, Türkiye’nin, gerek yurt içi gerek yurt dışında görsel, işitsel ve plastik sanatların tavan yaptığı dönemlerdi. Bu dönemlerde analitik çözümlemeyle gerçeği sorgulama, gerçeği yakalama ve gerçeği bulma mücadelesi ile sanata farklı bakış açısını yakaladığım yıllardı. Fotoğrafa tamamen kendi isteğimle yöneldim. Filmsiz kaldığım günler oldu. O dönemlerde büyük bir fotoğraf firmasına girebilme hayalleri kurardım. O da gerçekleşti. Firmam çıtamı bir kat daha arttırdı.
En güncel serginiz Aralık ayında Viyana’daki 105. fotoğraf serginizdi sanırım. Değerlendirebilir misiniz? Kaç eser sergilediniz? Konusu ne üzerineydi?
Aykut Uslutekin: Avrupa’nın sanat başkenti Viyana Smyrna Galeride açtım. 40 adet fotoğraftan oluşan serginin konusu ‘’Sahnenin büyüsü”… Fotoğrafların 12’si bale, 28’i ise caz müzisyenlerinin canlı performanslarından oluşan fotoğraf kareleri.
Yanılmıyorsam 106. serginizi nisan ayında Berlin’de. Bu serginizde de tema yine caz konserleri mi? Bir sonraki sergi için planlarınız var mı?
Aykut Uslutekin: Tabii ki yine caz. Çünkü 30 yıla aşkın zamandır üzerine çalıştığım konu sahne sanatları. 80’li yıllardan beri üretilen ve milyonu aşan fotoğraf karesi olunca proje ve sergi planı çok var. Olmayan tek şey, zaman. Keşke bir gün 24 saatten fazla olabilseydi. 30 yıldan beri günde beş saat uykuyla yaşıyorum. Sürekli üretiyorum, fırsat yarattığımda da sergiler, atölye çalışmaları yapıyorum.
Caz müziğine olan sevginizin sizi caz konserleri fotoğrafçılığına yönelttiğini biliyoruz. Bir de fotoğraflarınızdan insanları görüntülemeyi daha çok sevdiğiniz gibi bir izlenim edindim. Fotoğraflarınızda insanları pırıl pırıl hâlleriyle yansıtmışsınız. İnsanın içindeki iyiyi ve güzeli yakalayıp yansıtmayı seviyorsunuz. Siz ne dersiniz?
Aykut Uslutekin: Müziğe ve fotoğrafa olan sevgim derinleştikçe sahne sanatlarının tozunu yutmaya başladım. Sahnedeki sanatçıyla bütünleştiğim anlarda; içimdeki çocuğu, coşkuyu, heyecanı, duyguyu ve aşk’ı fotoğraf karelerine yansıtıyorum. Sanatçı sahnede enstrümanı ile sevişirken, ben de sahnenin önünde makinemle aynı heyecanı yakalamayı çalışıyorum, ne oluyorsa her şey bu esnada fotoğrafın sihirli karelerine dönüşüyor. Ben yaşamım boyunca hep güzelin peşinde koştum. Güzeli arama, yakalama, bulma mücadelesi esnasında güzel olan her şey benim yanımda oluyor. Çirkin olan bir şey bile benim karşımda güzele dönüşüyor. Neden, çünkü ben her gün güzel şeyler hayal ediyorum, düşünüyorum, bu duyguyla hareket etmek bile güzele ulaşmamda en önemli düştür.
Sanatçı olmak ve fotoğraf sanatçılığı sizin için ne ifade ediyor?
Aykut Uslutekin: “Sanatçı toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra, alnında ışığı ilk hisseden insandır”. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü aslında her şeyi anlatıyor. Sanatçı olmak büyük bir sorumluluk gerektirir. Sanatçı aynı zamanda diğer sanat dallarıyla beslenerek ürettiği eserle evrenselliği yakalamalıdır.
İyi ki bu mesleği seçmişim diyor musunuz? Fotoğrafçı olmasaydınız bir caz müzisyeni olur muydunuz?
Aykut Uslutekin: Yaşamımda keşkelere yer vermedim. Yaşadığım her şeyi isteyerek, arzulayarak yaşadım. Fotoğrafçı olmasam müzisyen olur muydum, onu bilemiyorum. Ama fotoğrafçı olmaktan çok mutluyum. Çünkü benim için her gün yeni bir gün, sabah kalktığımda önce şükür ederim ve ardından kendimce inandığım zikirlerim vardır, onları yaparım. Ve yaşama akarım, bir ırmak gibi. Kimi zaman kendimi suya bırakırım, kimi zaman ise suyu kendim yönlendiririm. Yaşamı, yaşamayı çok severim. Yaşama karşı sorumluluklarım olduğunu bilerek, onları da yerine getirmek için çok çalışırım. Küçük küçük mutluluklar benim yaşamımı büyük mutluluğa dönüştüren armağanlardır.
Bir sanatçı olarak başka hangi sanat dallarından beslenirsiniz? Sanatçının kendi alanı dışındaki diğer sanat dallarıyla ve disiplinlerle ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aykut Uslutekin: Türkiye’de sanatçı olmak çok zordur. Hele hele Anadolu’da üretmek başka bir zorluk. Ben bir üreten olarak en çok sinemadan, müzikten heykelden ve aşktan besleniyorum. Kendi uğraşımda belli bir yere (uluslararası) gelmek için diğer sanat dallarıyla beslenmek çok önemli bu üretimi yaparken, tabii ki disiplin ön koşul. Bu konuda dünya neler yapmış onları takip ederim, Türkiye’yi araştırırım ve her şeyi harmanlayıp, ben farklı ne yapabilirim, diye düşünüp kendimi geliştirerek eyleme geçerim…
Fotoğrafçılığa günümüzde çok ilgi var. Resim sanatı için örneğin isteyen herkes resim yapabilir denir. Fotoğrafçılık için de aynı şeyi söyleyebilir misiniz?
Aykut Uslutekin: Cep telefonuna fotoğraf kamerası yerleşti, face vb gibi sosyal paylaşım ağları sayesinde insanlar fotoğraf çekip birbirlerine gönderiyorlar. Kısaca fotoğraf yaşamın her alanında, nereye baksak fotoğraf, fotoğraf, fotoğraf… Ama bunların FOTOĞRAF olabilmesi için yapılan şeyi bilmek gerekir. Bilgi sahibi olmadan Fikir sahibi olunmuyor. Eline her makine alan fotoğrafçı, eline her fırça alan ressam, Türkiye’de. Ama dünya için böyle söyleyemeyiz. Fotoğrafın arkasında bir GÖZ vardır, bir KAFA vardır. Yani fotoğraf, beynimizde oluşmuş olan bir düştür, o düşün 4 nokta arasına aktarılma işidir fotoğraf, Tanrının yarattığını kendi dünyasında yeniden yaratabilme işidir fotoğraf. Fotoğraf; bir matematiktir, içinde denklemler, enler, boylar, ışık, renk, kompozisyon, duygular, katın katabildiğiniz kadar her şeyi fotoğrafın içine. Akıp giden zamanın içinde bir kesittir fotoğraf…
Şimdiye kadar birçok ülke gezip görmüşsünüzdür. Sizi en çok etkileyen yerler nereleri? Siz de birçok yer gezip de yine ülkemin yeri bir başka diyenlerden misiniz?
Aykut Uslutekin: Dünyayı gezdim ama ülkeme her gelişimde büyük bir heyecan, büyük bir aşk ve mutlulukla dönüyorum, çünkü aynı dili konuşmak, aynı sevinçleri, heyecanı yaşamak bambaşka bir şey. Tabii ki gezdiğim dolaştığım çok güzel yerler oldu ama insanlardaki güzellik, yemeklerdeki lezzet, 365 gün güneş, daha binlerce sebep başka hangi ülkede olabilir? Bunun için ülkemi çok seviyorum, yaşamaktan keyif alıyorum.
Türkiye’de ve dünyada fotoğrafçılığın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aykut Uslutekin: Gelişmiş ülkelerle kıyaslarsak arada farklar var. Örneğin 30 yıl önce Almanya’da bir kitapçıya gittiğimde binlerce fotoğraf albümü ile karşılaştığımda çok şaşırmıştım. Biz de ise o dönemlerde bir tane Remzi Kitapevi’nin çıkardığı, o da yabancı bir yayınevinin Türkçe çevirisi olan “Tüm Yönleriyle Renkli ve Siyah Beyaz Fotoğrafçılık” adlı bir kitap vardı. En son seyahatte ise iki ilginç kitap geçti elime, biri 600 sayfa değişik duruşlarda kadın ayaklarını çekmişler, binlerce ayak fotoğrafı. Diğeri ise New Yorklu bir taksicinin arabasının içinden 4 yıl boyunca çektiği New York şehrinden enstantaneler vb. gibi. Kitap olmadan hiçbir şey olmuyor. Önce eğitim, öğrenme sonra uygulama, bilmem sorunuza cevap verebildim mi?
Yıllardır fotoğrafçılığa gönül ve emek vermiş olmanıza, bu alandaki değerli çalışmalarınıza rağmen sizi çok ön planda görmüyoruz. Bu sizin tercihiniz olsa gerek. Web siteniz de yok. Yakında bir web siteniz olacak mı?
Aykut Uslutekin: Haklısınız ben fotoğraflarımla önde olmayı seviyorum. Kendimi öne çıkarmamak için İstanbul’dan İzmir’e göçtüm. İzmir’de çok güzel bir stüdyom var. Stüdyoda gerek dostlarla, gerekse de sanatçılarla özgün çalışmalar yapıyorum. Bu da bana şimdilik yetiyor. İlerde nasıl projeler gelir, rüzgâr nereye sürükler bilemiyorum.
Fotoğraf atölyeleriniz oluyor mu? Meraklıları için biraz bilgi verebilir misiniz?
Aykut Uslutekin: Atölye çalışmalarım oluyor. Daha çok üniversitelerde, caz festivallerinde ve Rotary gibi sosyal kulüplerde atölye çalışmaları yapıyorum. Yoğun iş temposundan dolayı sınırlı sayıda oluyor.
Takipçileriniz ve ilgilenen insanlar eserlerinizi satın alabiliyorlar mı?
Aykut Uslutekin: Sahne sanatları konusunda belirli bir hayran kitlem var. İstedikleri zaman eserlerime ulaşabiliyorlar. Ulusal ve uluslararası 105 kişisel sergi yapmamdan dolayı gerek yurt içinde gerekse yurtdışında birçok fotoğrafım fotoğraf severler tarafından satın alınmıştır. İlk sergimde The Marmara Oteli 100 adet fotoğrafımı satın alıp 15 yıl boyunca The Marmara Opera Pastanesinde sergiledi, The Marmara Pera da fotoğraflarım hâlen sergilenmektedir. Bunun gibi birçok sanatçılarda, koleksiyonlarda ve fotoğraf severlerin ellerinde fotoğraflarım var.
Bilmediğimiz başka çalışmalarınız var mı?
Aykut Uslutekin: Var. Piyasaya çıkarmadığım seyahat, turizm, tarih konulu binlerce fotoğraf var. Bu fotoğrafları ileriki günlerde sergiler ve kataloglarla fotoğraf severlerle paylaşmak istiyorum.
Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz? Fotoğraf sanatında hedefleriniz nelerdir?
Aykut Uslutekin: Türkiye’de insanlar yaptıkları işleri severek, haz alarak, kendilerini katarak yapmadıkları için yaşam giderek kalitesizleşiyor, eğitimsizleşiyor, sevgi alış verişi yok oluyor, kısaca duygularını yitirip duyarsızlaşıyorlar. Hâlbuki insanlar ruhundaki güzelliğin keşfine çıkıp yaşam sevgisi, coşkusu, heyecanı, duygusu, cinselliği, aşkı, doğayı ve akla gelebilecek binlerce şeyi eklenebilir. Bu değerleri harmanlayarak yaşamı mutluluğa ve başarıya dönüştürebilirler. Bu dönüşümde ilk önce hayal kurma, sonrası ise çok yoğun bir şekilde çalışma ve hedefe ulaşma gerekir. Hedef ise mutlu bir yaşam…