Erkekler de bir ananın rahminden düştüler dünyaya, hepimiz gibi. Saf ve temizlerdi, yıkanmış ve arınmış bir ruh ile sevgiyi deneyimlemek için gelmişlerdi. Ne zaman bu kadar kötü oldular? Kim itti onları bu yola?
Türkiye’de gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti yaşanmasın. Biliyor musunuz, o cinayetlerin çoğu o kadınların kurtuluşu gibi geliyor bana. Çünkü cinayete varıncaya kadar yaşadıklarını araştırırsanız içler acısı öykülerine şahit oluyorsunuz.
Her gün, sudan bahanelerle dövülen, bedensel ya da duygusal baskılara maruz bırakılan, aşağılanan, eve kapatılan, eziyete maruz kalan ve hakları gasp edilen kadınlar onlar.
Her birinin kısacıcık yaşamlarına beş on ömürlük acı sığmış.
Kurtuluş umutları o kadar zayıf ki cesaretini toplayıp da kaçana ender rastlanıyor. Kaçanlar da o cesaretin bedelini genelde, canlarını bir sokak arasında teslim ederek ödüyorlar.
Zordur böyle birinin kancasına takılmak, yaşamayan anlamakta zorlanır. Yaşayanın ise feleği şaşar, doğru düşünme yetisini kaybettiğinden, doğru dürüst anlatamaz bile yaşadıklarını…
Cefakâr, çileli ve azap içinde yaşayan bu kadınlar bir şekilde rastlarlar cellâtlarına. Ya kollarından tutup zorla evlendirilirler ya da kaderin oyunu bu ya, aşık olurlar o katillere.
Katil ya da cellât demek yetmiyor tabi; aynı zamanda cani, psikopat veya hayvan demek geliyor insanın içinden.
Tüm sıfatları içine alan tek bir tanımlama gerekirse ben ‘iblis‘i uygun görürüm!
Şimdi ben size bu iblislerden bahsetmek istiyorum. Onlar da bir ananın rahminden düştüler dünyaya, hepimiz gibi. Saf ve temizlerdi, yıkanmış ve arınmış bir ruh ile sevgiyi deneyimlemek için gelmişlerdi. Ne zaman bu kadar kötü oldular? Kim itti onları bu yola? Onları da bir kadın büyütmedi mi, öğretmedi mi doğruyu yanlışı? Anaları mı istedi böyle olmalarını!
Ne yazık ki gerçek budur! Bu tip erkeklerin tamamına yakını baskı görmüş bir kadın tarafından büyütülmüştür! Yani kadın, kendi ezilmişliğinin acısını evladını cani yetiştirerek çıkartır. Bir nevi kendi neslininin cellatıdır kadın!
Madem kural böyledir, böyle de yürümelidir. Böyle düşünür… Hatta daha da ileri gider ve evladını bu konuda zorlar, karısına yaptığı baskıyı bile denetler.
Anadolu’da gerdeğe giren çiftlerin evlerine pişmiş tavuk konur, kayınvalide bizzat kendi, gururla pişirir tavuğu. Eve giren çift, gerdek öncesi yemek yerken, erkek, tavuğun bacaklarını tutarak ikiye ayırır. Bu bir gözdağıdır, kadına “ayağını denk al” demektir.
Erkek annesi övünür “Oğlum ilk geceden ayırdı tavuğun bacağını” diye. Böyle bir cehalet karşısında sadece susulur. Demem o ki; ne zaman analar akıllanacak, öğrenecek, o zaman kızlar kurtulacak. Öğrenen kadın hem kendi kızlarını hem de kendi hemcinsleri kurtaracak.
Bırakın artık erkeği eğitmeyi, kadını eğitin. O zaman dünyayı bile değiştirebileceksiniz…