Kimi insan henüz gözlerini açmadan tadar babasızlığı, kimi de açtıktan sonra. Babasız büyümek zorunda kalan bir çocuğun hayatını kısaca gözden geçirelim ve neler oluyormuş görelim.
Bir varmış bir yokmuş diye başlayan her hikâyeyi mutlu sonla bitirmeyi kim istemez ki?
Kimi insan henüz gözlerini açmadan tadar babasızlığı, kimi de açtıktan sonra. Baba hayatın bam teli ise, o yokken nasıl bir müzik yankılanır hayatın içinde? Hiçbir şeyin kolay olmadığı gibi, bu da kolay değildir elbette.
Bu yazıyı yazarken hayatım boyunca babam hakkında birisiyle kaç kere konuştum diye düşündüm. Saymak için iki elimi havaya kaldırdığımda, bir de baktım ki hiç sayamadım. Yedi yaşında kaybettiğim babama ait görüntüler birkaç kareden ibaretti. Şimdiiii! Babasız büyümek zorunda kalan bir çocuğun hayatını kısaca gözden geçirelim ve neler oluyormuş görelim.
Öncelikle başınıza gelebilecek olan tüm kötülüklere karşı sizi koruyabilecek en güçlü en bilindik faktörün ortadan kalktığı düşünülür.
Dolayısıyla, bu gücü örnek alabilme ihtimaliniz de yoktur. Bu güçten mahrum kaldığınız için, siz küçücük bedeninizle kocaman okul çantanızı taşırken, arkanızdan sizi seyreden komşularınız yazık minicik yaşta babasız kaldı der. Çünkü; ömür boyu güçsüz olacağınız düşünülür.
Babanızı kaybettikten kısa bir süre sonra eve getirdiğiniz ilk karneye iliştirilmiş başarı belgesi, tüm mahalleyi gözyaşlarına boğar. Başarı belgesine bakarken, Ayşe teyzenin gözyaşları, ödül olarak uzattığı şekerin üzerine şıpır şıpır damlar. Bu şeker, başarınız için mi, yoksa babasızlığınızdan dolayı sizi avutmak için mi verilmiştir, anlamakta zorlanırsınız.
İlkokul hayatınız boyunca sürekli birileri fısır fısır onun babası öldü der. Sizin hayatta oluşunuzdan ve duruşunuzdan değil de, babanızın olmayışından bahsedilir. Örgülü saçlarınız hüzünle okşanır, babasıyla el ele tutuşan bir çocuk yanınızda durursa, önce size acılı gözlerle bakılır, ola ki yere düşüp kanayan dizlerinize bakarak ağlarsanız, gözünüzdeki her damla yaş, babasızlığınıza sayılır.
Sokakta oyun oynarken yorulup kaldırıma oturur ve iki elinizi çenenize dayarsanız yanmışsınız. Sizi gören ve yanınızdan geçen komşular, çenenizi kaldırıp gözlerinize bakarak Ne oldu sen ağlıyor musun? demek için sıralanmıştır.
Okulda arkadaşlarınız tarafından yok yere itilip kakıldığınız çok olur. Çünkü; tüm çocuklar bilir ki sizi babama söylerim deme gibi bir şansınız hiç yoktur.
Sokakta oyun oynarken mızıkçılık yapma şansınız bile elinizden alınır. İşte bu yüzden mızıkçılık yapıyor denilir.
Arkadaşınızın kutladığı babalar gününe zoraki şahit olarak yazdırılırsınız. Böyle bir günde, acılı gözlerle başkasının babası sizi kucaklarsa, zihninizde yine bir anlamsızlık belirtisiyle kala kalırsınız. Bunun bir anlamı olduğunu düşünen insanları hoş görüp veda eder, annenizin pişirdiği mis gibi hamur ve en sevdiğiniz çizgi film şeker kız candy i kaçırmamak için heyecanla koşa koş oradan ayrılarak eve dalarsınız.
İşte çocukken babanızı kaybettiğinizde bunları yaşarsınız. Her gün diğer çocuklardan iki misli daha fazla büyürsünüz.
Anlarsınız ki; hayatın temel taşlarının yeri bir başkası tarafından doldurulamıyor. Siz hayata uyum sağlamaya çalıştıkça, yaptığınız her hareketin adı babasızlık oluyor. İnsanlar vicdanlarını rahatlatırken, size onları hoş görüp yolunuza devam etmek düşüyor.
Zaman ilerledikçe bir de bakmışsınız; babanızın yokluğuna inat herkese ve tüm hayata karşı dik durup yaşamış ve en bilindik güçsüzlüklerden birini, güce dönüştürmeyi başarmışsınız.
İşte bu yüzden; Sen rahat uyu! Sensizlik beni hiç ağlatmadı babam!
Dileğim; Hayatta olan tüm babaların değeri bilinsin ve vefat eden tüm babalarımız için de Allah Rahmet Eylesin. Bu yazıyı Nazım Hikmet’in çok güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum.
[quote] “Ben sensiz de yaşarım, ama seninle bir başka yaşarım!” [/quote]