Aptal bir insan akıllı görünebilir, oysa zeki bir insanın aptal görünmesi çok zordur. Akıllı olabilmek için bazı şeyleri bilmek yeterli olabiliyor.
Bir futbol fanatiği için futbola dair çok şey bilmesi onu kendi sınıfı içinde çok akıllı yapar, ya da bir eğitmenin kendi alanında çok şey bilmesi onu akıllı yapabilir lakin yaşam standartlarından gerçeğine döndüğünüz zaman karşınıza koskoca bir aptal çıkabiliyor.
Ben zeki olmayı bilimsellik ile örtüştürürüm her zaman, akıllı olmak için ezberci olmak bile yeterli olabiliyorken benzer bir durum zeki olmak konusunda yeterli olmayabiliyor değil, olmuyor.
Zeka ise akıl gibi tek bir kişiye ve onun bilgilerine bağlı kalmaksızın tanımlanabilir bir içeriğe sahiptir, Bedenin bir zekası vardır, aklın olduğu gibi, duygusal zekamızda son dönemlerde popüler olmuş bir kavram aslında ve evrensel zeka tabi.
Zeka, bildiğini hatırlamak için kendine dönmekle bulunabilir, onu fark etmek için bilgiyi kullanabilirsiniz, kullanmak için yüreğiniz gerekir ve biraz da akıl. Aklı bu bilme sürecinde fazlalaştırırsanız ona yüklemiş olduğunuz gerekli gereksiz tüm bilgiler ile hemen bedeni, zekayı ve yüreği ele geçirir. Akıllı olduğunu düşünen aynı meslek grubundan insanların bir araya geldiği bir ortamda benzer bir akıl seviyesine sahip farklı meslekten birini koyduğunuzda bir aptal yığını görmesi kaçınılmazdır. Bildikleri ve gördükleri karşısında şaşkınlık geçirir; ‘bunlar mı akıllı?’ der! Çünkü kendisine yüklediği bilgi onu kendi dalında akıllı yapmakta ve o pencereden değerlendirmekte, durumları böyle olunca karşısında bir akılsız yığını görmekte -ki buna hepimizin şahit olduğu dönemler olmuştur.
Kendisi gibi düşünmeyen akılsızlardan örülü bir dünyada yaşadığını düşünen ve kendisi gibi akıllı hareket eden insanların çoğalırsa dünyanın güzelleşeceğini düşünen ne çok insan var değil mi?
Zekanın kaynağı bellidir, aslında onu yontmanız değil, akıl ile ayrıştırarak kullanmanız gerekir ya da kullanırken akla baskın bir vaziyette kullanırsanız sonuca ulaşırsınız. DNA kaynaklı soy geçişlerini katarsak olaya, zeka bu geçişlerde en olumsuz bir takım durumlarda karşımıza çıkabiliyor, algıları zayıf zeka yoksunu çok sayıda insan bu nedenden ötürü eksik sayılmaktalar.
Sanatçılar zekidir, onlar zekalarıyla ortaya ürün çıkartırlar, içlerinde olanı görüyor ve biliyorlar ve onu kullanıyorlar. Akıl ile öğrenilmiş sanatlarda bir Picasso olamıyorsunuz ya da bir Mozart. O zaman sadece kendi dünyanıza seslenebileceğiniz bir ressam olabilirsiniz yada müzisyen, sadece o kadar. Zeka ile yoğrulmuş ve sanat için doğmuş insanlar akıl almaya ihtiyaç duymadan en akıllı geçinen insanlardan daha fazla akıl gerektiren eserler ortaya koymaktalar üstelik öğrenmelerine gerek kalmadan çünkü zaten biliyorlar.
Hoş, her insan kendi dünyasında değerlendirildiğinde bütün bu tanımlar gereksiz kalıyor, her insan kendi bildiği, yaşadığı, tecrübe ettiği, devam ettirdiği, kabul ettiği, içselleştirdiği tüm duygu, düşünce ve bilgisiyle akıllı, zeki ve olağanüstü bir canlıdır. Ben dünyayı akıllı değil zeki insanların yönetmesi tarafında olan biriyim, işin içine aklını karıştırmadan zekası ile ve uzman olduğu alanda “insan ilişkileri, bilim, sanat vb.” çalışarak insanlara hizmet etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Akıl sonradan öğrenilmiş ve taraf olan bir insan davranışı olduğundan ve göreceli durduğundan özellikle siyasete akıllı değil zeki insanların girmesini istemişimdir her zaman. Akıl ben için kullanılan zeka ise toplum için kullanılan bir eylemdir benim için.
“Tabi tüm bu tanımlamalar Murat Tali’nin penceresinden gördüğüdür, doğru bunların hepsi de olabilir hiç biri de. Gerçek bunların çok ötesinde başka bir şey de olabilir. Bildiğimi söyledim, bilmediğimi ise bilenlere bırakmaktayım.”
Bir sürç-i lisan ettiysek affola…