Kahramanlara inanır mısınız? Sizin kahramanınız kim?

Kahramanlara inanır mısınız? Hiç kahramanınız oldu mu? Onlar olmalı mıdır? Kahramanların çağı bitti mi gerçekten? Kahraman, savaşlarda fedakarlık yapıp bir ulus için, yüce değerler ve inançlar için aziz canını veren kişi midir? Kahraman, olmak isteyip de olamadığımız insan mıdır ? Kahraman, illa ki ölmüş mü olmalıdır yaptığı işin sonunda?

Kahramanlara inanır mısınız? Sizin kahramanınız kim?

Bütün bu soruları sordurtan ve bazılarının cevabını da okudukça aldığımız bir kitaptan söz etmek istiyorum size; ‘Sizin Kahramanınız Kim?’

Kitap, Ekim 2007’de NTV Yayınlarının 18.kitabı olarak çıkmış. Editörlüğünü Mustafa Alp Dağıstanlı yapmış. Desenlerini Semih Poroy çizmiş. Tasarımı Mustafa Kalemci’ ye ait. Kitapta, çok bilinen kişiler olduğu gibi çoğumuzun adlarını ilk kez, belki, bu kitapta rastladığı 50 kişiden söz ediliyor kahraman olarak….Bunların bazıları birçok yazarın kahramanı: Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal… Bazıları ise hiç duymadığımız bir hikâyenin kahramanı veya bir vatan toprağı: Barut Hüseyin, Anadolu Toprağı…


Editör Mustafa Alp Dağıstanlının “Sunuş” yazısıyla başlayan kitap 303 sayfa. Her yazının sonunda, yazının sahibi yazara ait kısa bilgiler de verilmiş. Kitapta, kırk yazara ait kırk yazı var. Sunuştan öğrendiğimize göre bütün yazılar, yazarların yaşlarına göre büyükten küçüğe doğru sıralanmış.

Editör, kendi kahramanlık anlayışını ve kahramanlık bakışını şöyle ifade ediyor: “Hayat sadece büyük ihanetlerle ve büyük kahramanlıklarla inşa edilmiyor. Daha çok ucuz ihanetlerle ve gündelik kahramanlıklarla var ediliyor, kendi küçük çevrelerinde etkileri olan, takdir gören insanlarla. Ama bu insanların sayıları az ve hâkim anlayış; yaşayış, algılayış karşısında sadece kendilerini koruyabilecek kadar güç sahibi oldukları için ( ki az buz bir şey değil ) etkileri de az ve geçici. Bağımsız kafalı, vicdanı hür, psikolojileri ideolojilerin altında ezilmemiş, iğfal edilmemiş ya da psikolojilerinin yerini şu ya da bu ideoloji almamış, dürüst, namuslu, cesur insanlar.”

Kitaptaki “Kahramanlar Geçidi”, Mehmet Uzun’un “Benim Kahramanım Hektor” yazısıyla başlıyor. Mehmet Uzun, yazısına “Mağluplar: İyi Erdemlerin Sembolü” adını vermiş. Hektor için şunları söylüyor: ” Bu bolluk içinde yine de tek bir kahraman seçeceksem eğer, bu Hektor olacaktır. Dünkü ve bugünkü mağlup ve mağdurların sembolü Hektor! Troia’nın asi, ama aynı zamanda asil çocuğu Hektor!

Hayat bir arzular toplamı değil, bir hayal kırıklıkları toplamıdır. Hayatta zaferler sayılıdır, mağlubiyetler sayısız… Hektor’un dramı bunun en iyi örneği…”

Halikarnas Balıkçısı
foto: Ara Güler

Bir başka edebiyat adamımız Enis Batur, “Halikarnas Balıkçısı Neden Kahraman Olmasın?” başlığıyla yer alan yazısında; kahraman, anti-kahraman kavramlarını ele alarak şöyle diyor: “Her çağ, her dönem kendi zihniyet ve kanaat kafeslerini yaratır, büyük şemalar inşa eder ve içine kalıplar yerleştirir. Ama bir de, yerinden kolay kolay oynamayan evrensel kategoriler olduğunu bilmek gerekir: Zamandan da, coğrafyadan da pek etkilenmezler.

Kahramanlık ve onun bünyesinden, kaburgasından doğduğunu gördüğümüz anti-kahramanlık onlardan biridir….Günümüz kanaat kafeslerinden biri, hiçbir özgün yanı olmayan “ben kahramanlık kavramına karşıyım, kahramanlardan hoşlanmam” yargısı, çok eskidir aslında: Eski Ahid’ deki Yunus Peygamberin öyküsünden Don Quijote’ye , oradan Aslan Asker Şvayk’a sayısız örnekte önümüze çıkan anti-kahraman, onlara sımsıcak bakıyorsak, sonuç olarak bizim kahramanlarımızdır.”

Enis Batur, Cevat Şakir’i kahramanı olarak seçmesinin sebebini de şöyle açıklar:

“Cevat Şakir, İstanbullu köklü bir ailenin üyesiydi. Özelin özeli koşullarda yetişmişti, yeni Cumhuriyet’in yaratmak istediği Batı tipi yüksek kültürlü burjuvanın hazır bir örneği, neredeyse modeliydi. Entelektüel ortamda genç yaşta kendisine bir yer açtı. Siyasal sürgünü kısa sürdü, aftan yararlandı, ama geri dönmedi: Artık bir başkası olduğu için, yalnızca yaşama biçimi ve onu kuşatan değerler bütünü değişmedi, kendisine bir de isim seçti: Medeni Kanun önünde anlamı olmayan, resmi yoldan tescil edilemeyecek bir isim. Hayatı onun içini doldurmakla geçecekti.

Ben, insanın, hayatının bir döneminde böylesine köktenci bir karar alarak her şeyi tersyüz etmeyi göğüslemesini kahramanlık örneği sayıyorum…”


Siz, Enis Batur’a ne kadar katılırsınız bilemem, ancak ben, hem Cevat Şakir örneğine hem de şu son cümlelerine gönülden katılıyorum: “Kahramanlığın ölmesi, bana kalırsa İnsan’ı ayıran bir özelliğin ortadan kalkması demeye gelir, ki bana kalırsa mümkün değildir. Olsa olsa kahramanlığı aşılmış bir tipoloji, yapıldığında da aptallıkla özdeşleştirmek söz konusu olabilir, kimsenin işine karışılmaz.”

Kitaptaki diğer örneklere bakacak olursak, Türk Sinemasının gelmiş geçmiş en üretken oyuncularından olan Cüneyt Arkın’ın kahramanının neden Anadolu Toprağı olduğunu şu satırlardan öğreniyoruz: “Bir ömür boyu zaman geçti. Şimdi çalışma odamda, masamın başındayım. Karşıdaki raflarda anamın kınalı elleriyle ördüğü yıpranmış kalın yün kazağım duruyor. Yanında iki ablamın, gaz lambası altında nakışladıkları yazmaları…

Babamın sararmış yaşlı, delik deşik yün çorapları… O kısık gözlerinin yeşiliyle bana bakıyor. Çocukluğumu kederli bir hasretle yaşıyorum. Masamın üzerinde, hemen yanı başımda, genç yaşında iki yavru bırakıp giden ve asla genç kız olamayan çilli burunlu küçük ablamın ana ellerinin bahtsız izlerini yıllarca şefkatle saklayan Anadolu toprağı duruyor. Bir avucu da hâlâ anam kokan yazmanın içinde. Onu tarlamızdan almıştım.

Bereketi merhametinde olan bu dost Anadolu toprağı bizi açlıktan kurtarmıştı.

Engerek yılanları bile yaşayamaz denilen uçsuz bucaksız bozkırın çoraklığında bir koca merhametli ana gibi bizi bağrına basmış, varlığıyla beslemiştir.

Benim kahramanım Anadolu toprağıdır.

Kitapta adı geçen başka kahramanlardan, Rahmetli Rauf Denktaş’tan, Selahaddin Eyyubi’den Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nden, Hakkarili futbolculardan, Oğuz Aral’dan, Aboye Sait’ten…uzun uzadıya alıntılarla bu sayfaları doldurmak değil amacım, sıcaktan kavrulduğumuz şu yaz günlerinde. Aksine Ramazan ayını da idrak ederken, başkalarının da var olduğunu, başka öykülerin de yaşandığını göstermek; belki ilham alırız, umutlanırız, daha bir güzel bakarız etrafımıza diye…

Yazımın başında “Kahramanlara inanır mısınız ?” diye sormuştum. Ben hâlâ inanıyorum.

İnanmayanlar da olacaktır. Ali Nesin “Ancak korkaklar kahramana gereksinirler ve ancak korkak toplumların kahramanları olur.” dese bile, O’nun da kahramanı var: Aziz Nesin.


Size, özellikle tavsiyem, kitaptan Haydar Ergülen’in “Kedilerin Florence Nightingale’i” ni okumanız. Sinirlerinize iyi gelecektir…

Kırmızı Kitap Demokrasi Yanılgısı mı?