Mutlu olmak: Hayata çocuk gözlerle bakmak

Bu yazıyı yazmamda bana ilham veren kişi, Taksim’den dönerken otobüs camından gördüğüm küçük bir çocuktu…

üzgün anne

Bu çocuğu; Taksim’in hafta sonu kalabalığında kaldırımda gördüm. Annesiyle birlikte dilenen bu küçük çocuk, annesinin kucağında öyle tarifsiz bir mutluluk içinde gözüküyordu ki! Çocuk; açık havada, annesiyle birlikteydi ve anasının kucağındayken, ona oyunlar yapıyordu. O an öyle keyifli ve mutluydu ki! Bu çocuk mutluydu çünkü hayatında olmayanlara, eksiklere değil; olanlara ve sadece o ana odaklanmıştı.

İşte onu mutlu yapan, en çok da buydu.

Çocuklara, bir şeyler öğretme telaşı içinde olduğumuz için sık sık unutsak da; aslında onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Bunlardan en önemlisi de, çocuksu gözlerle dünyaya bakabilmek… Yaşamda, her şeyi ilk kez görüyor ve hayatı yeniden keşfediyor gibi merakla bakabilmek ve anın içinde bir çocuk gibi kaygısız olabilmek.


Oysa biz mutluluğumuzu ne kadar çok koşulla sınırlandırıyoruz. Çocukken mutlu olmak için ne kadar çok sebep bulur oysa insan! Büyüdükçe hayallerinden uzaklaşır ve hırsa düşer insan çünkü büyüklerin dünyasında, maddesel etiketler ve dayatmalar vardır genelde. Birçok insan tarafından kabul gören bu düşünce ve yargıları, biz de pek sorgulamadan hayatımıza alırız.

Mutlu olmaya dair hayatta birçok yanlış inanca sahibiz; iyi bir iş bulursan, iyi bir kariyerin olursa mutlu olursun. Ortalamanın üstünde bir maaş alıyorsan bu “dünyada” hayli mutlu olursun… Evin ve araban varsa senden mutlusu yoktur… Buna benzer düşünce kalıplarının gölgesinde yaşarız hayatımızı. Mutluluğumuzu genellikle maddesel elde edişlere ve sahip olmaya bağlamış durumdayız.

Büyüdükçe, mutluluğu da “büyük” olaylarda aramaya ve bulmaya şartlandırırız kendimizi. Küçüklüğümüzdeki, “ufak” olaylardan mutlu olma duygusunu unuturuz. Çocukken, küçük bir oyuncağın verdiği o büyük hazzı, çoğu zaman erişkinliğimizde tadamaz oluruz. Bir çift ayakkabıyla birlikte gelen bayramlığın verdiği o tarifsiz mutluluk, çocukluğumuzun bayramlarında mazide kalmıştır. Biraz da o yılların vermiş olduğu büyük mutlulukların özlemiyle, çocukluğumuzu ve çocuk olmayı özler dururuz.

deniz çocuk

Kendi içimize dönüp, şöyle bir düşünelim: Küçük şeylerden mutlu olmayı biliyor muyuz hala? Doğada olmanın ne kadar keyif verici olduğunun farkında mıyız? Küçük olaylardan mutlu olmaya niyetli miyiz, yoksa hala kalbimiz ve gözlerimiz bizi mutlu edecek “büyük hazineler” peşinde mi?

Arabada giderken, radyoyu açtığımızda en sevdiğimiz şarkıya denk geldiğimizde küçük bir mutluluk tebessümü beliriyor mu dudağımızda mesela? Aylardır görüşemediğimiz bir arkadaşımızdan “özlendiğimize” dair bir SMS ya da telefon almak, içimizde güzel bir mutluluk kıpırtısı oluşturuyor mu? En sevdiklerimizle içilen bir fincan kahve eşliğinde yapılan hoş sohbetler, içimizi sevgiyle ve mutlulukla ısıtabiliyor mu?

Dünyaya çocukça gözlerle bakmayı unuttuğumuz, çocuklar gibi düşünemediğimiz, hayal kurmaktan ve hayatın mucizelerine inanmaktan vazgeçtiğimiz için aslında umutsuz ve mutsuzuz. Mutluluğu hep kendi dışımızdaki şeylerde veya kişilerde bulabileceğimiz yanılgısı içindeyiz. Onu, hep dışarıda ve kendimizin uzağında arıyoruz. Mutluluğu, kendi dışımızda ve uzağımızda aradıkça da onu bulamıyoruz.

Gerçek mutluluğun kendi içinizde yattığını fark edin. Huzur, mutluluk ve neşeyi dış dünyada aramayı bırakın. Paylaşın. Gülümseyin. Kucaklaşın. Mutluluk, kendinize birkaç damla bulaştırmadan başkalarına dökebileceğiniz bir şey değildir. – O. Mandino

Bazı şeyler uyuşturucu etkisi gösterir; sahte ve geçici bir mutluluk verir insana:

Yemek, alışveriş, seks, uyuşturucu vb… Oysa gerçek ve kalıcı mutluluk dışarıdan değil, ancak ruhtan ve kalpten gelir.

Mutluluk bir niyettir. İnsan mutlu olmaya gerçekten karar verdiğinde, birçok şey onu mutlu edecektir. Gözlerinizi mutluluğa çevirdiğinizde; sıcak bir ekmek kokusu, ailenizle ve sevdiklerinizle birlikte yapılan güzel bir kahvaltı, belki küçük bir çocuğun gözlerinizin içine kocaman gözleriyle bakarak gülümsemesi bile mutluluğunuza vesile olacaktır.

Yazarın da belirttiği gibi mutlu olmak basitti. Onu zorlaştıran biziz…


Mangalın önünde bir zaman ikimiz de konuşmadan oturduk. Mutluluğun, basit ve açık bir şey olup; bir bardak şarap, Bir kestane, kendi halinde bir mangalcık. Ve denizin uğultusundan başka bir şey olmadığına aklım yattı. Yalnız, bütün bunların mutluluk olduğunu insanın anlayabilmesi için… Basit ve açık bir kalbe sahip olması gerekiyordu… (Nikos Kazancakis – Zorba)

Hayata, çocuk gözlerimizle bakmayı unuttuğumuz için ruhlarımız köreldi. Çocuklar gibi ön yargısız, sevgiyle, neşeyle, hayata- insanlara karşı açık bir kalple, yaşamdan keyif almaya ve oynamaya her an hazır olabildiğimiz ölçüde mutluluğa daha yakınız.

Siz de yüreğinizi bir yoklayın, çocukken neler sevindirir ve mutlu ederdi sizi?

Ruhunuz en çok neyi yaparken etrafa mutluluk ve ışık saçar?

İsterseniz üzerine biraz düşünüp, kendi mutluluk listenizi de oluşturabilirsiniz. Canınız sıkkın olduğunda ya da kendinizi kötü hissettiğinizde, hazırlamış olduğunuz bu listeye göz atarak; o an canınız ne yapmak istiyorsa onu yaparak, kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz.

Mutluluk, hayata bakış açımızla ilgilidir. Hayata ve olaylara pozitif baktıkça mutluluğumuz çoğalır. Mutluluk bir bakış açısıdır ve sadece “bir niyet” kadar uzağımızdadır.

Önceden yazdığım bir şiirle ve içinizdeki çocukla, sizi baş başa bırakıyorum.

mutlu çocuk

Büyümeyen Çocuk Bakışlarım

Yaşım büyüdü ama
Çocuk bakan gözlerim büyümedi hala…
Vapurda giderken,
Vapura eşlik eden, gökyüzündeki bulutlar
Şekil değiştiriyor, ben bakarken.

Sonbaharda düşen sarı çınar yapraklarının
Üzerinden yürüyorum koşar adım.
Sonbaharın tadını çıkarmak için
Arsız bir çocuk edasıyla…

Deniz kenarından kabuklar topluyorum
Dilediğim renge boyamak için.

Sıkılmadan saatlerce arıyorum,
Sahildeki şeytan minarelerini…
Çocukluğumdaki gibi Hala simli yılbaşı kartlarında kaldı gözüm ve aklım
Parlak kartları, kitap aralarında saklamak için.
Çocuklardan ödünç alıyorum salıncakları,
Muzip bir çocuk tavrında…
Anlıyorlar çocuklar halimi,
Ve kırmıyorlar beni…
Zamana inat,
Büyümüyor, çocuksu gözlerim.
İçimde bakışları bana dost,
Her an oynamaya hazır
Bir çocuk gizliyorum…

İlgili yazılar:


Hayat kısa, kuşlar sahtekar…


Figen Karaaslan
İstanbul’da doğdu ve İzmir’de büyüdü… Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği, Yakındoğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunu. İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra reklam ajanslarında, birçok büyük firma için reklam kampanyaları hazırladı, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Bir bilişim firmasında Editörlük yapıyor. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğü için seviyor. Bu sebeple fırsat buldukça bir seyyah gibi yolculuk yaparak; gördüklerini ve yaşadıklarını kendi sitesi; Seyyahca'da (www.seyyahca.com) yazarak, insanlarla paylaşmaktan keyif alıyor. Modern dans ve Latin danslarının yanı sıra Psikoloji ve Yaşam Koçluğu eğitimlerine katıldı. Almış olduğu bilgileri, şimdi diğer insanlarla paylaşıyor ve Yaşam Koçluğu eğitimleri veriyor. Doğada olmayı, tarihi yerleri gezmeyi, yolculuk yapmayı, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, denizi, dansı ve dil öğrenmeyi seviyor. Hayatın, paylaşarak güzelleşeceğini ve anlam kazanacağını düşünüyor.