Rüyalarla aranız nasıldır? İnanır mısınız rüyalara? Onlardan muştular alır mısınız? Felaketlerin habercisi midir bazı rüyalar sizce gerçekten? Yoksa, sizin de baş ucunuzda mı durur rüya tabirleri kitaplarından en kalın ciltlilerinden biri?
Rüyalara inanmak şart değildir tabii ki. Ancak işin içine sanatı da kattığınızda durum hemen farklılaşıyor. Söz gelimi, Ahmet Hamdi Tanpınar, estetik anlayışını tanımlarken “rüya estetiği” nden söz ederek,” sanat eserlerinin rüyalarımıza refakat eden ruh hâline ihtiyacı vardır” der.
Bu yazım, Michel Butor’ un bir kitabı üstüne olacak.
Kitap, Büyük Şair Baudelaire’in bir rüyası ile başlıyor. Yapı Kredi yayınlarından çıkan kitap 2008 tarihli bir yayın. Ödünç aldığım kütüphanenin okunma çizelgesine baktığımda ilk okuyanın ben olduğunu görüyorum. Çizelge tertemizdi, görevli geri getireceğim tarihin damgasını vurana kadar.
Kitabı dilimize Dame de Sion Fransız Lisesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı mezunu Elif Koşkan tercüme etmiş.
Kitabın yazarı Michel Butor, Fransız roman ve deneme yazarı. Sorbonne’da felsefe eğitimi almış. Gaston Bachelard’ın öğrencisi olmuş. 1950’lerde Fransa’da gelişen Yeni Roman akımının önde gelen temsilcilerinden. Bir üniversite hocası aynı zamanda.
Ona göre roman, felsefe ve şiirin karışımıdır. 1957’de yazdığı Değişim romanıyla, deneysel roman tekniğinin doruklarına ulaştığı kabul edilmekte. Bu romanıyla Renaudot armağanını kazandığını da belirtmeden geçmeyelim. Değişim, dilimize de çevrilmiş. Şimdilerde, “tükendi” sattığı için yeni baskılarını bekliyoruz…
13 Mart 1856 Perşembe sabaha karşı gördüğü bir rüyayı hemen yazıp arkadaşı Charles Asselineau’ya gönderen Kötülük Çiçekleri Şairi Charles Baudelaire, bu rüyanın yıllar sonra Michel Butor tarafından uzun uzadıya çözümlenerek; Sıra Dışı Öykü – Baudelaire’in Bir Rüyası Üzerine Deneme- başlığı altında bir deneme kitabı olarak yayınlandığını görseydi, ne derdi acaba ?
Rüyalar Baudelaire’in sanatında önemli bir rol oynuyor
Michel Butor’un ifadesiyle ” Rüyalar Baudelaire’in sanatında önemli bir rol oynuyor ama bu rüya, tarihini ve şairin uyandıktan hemen sonra yazıya döktüğünü bildiğimiz tek rüya. / Bizi o an şairin içinde olup bitenlerin, onu etkileyen şeylerin kaynağına götürecek, bizi böylesi çok ilgilendiren sanatının bazı yönlerini aydınlatmaya, aklımızı hâlâ zorlayan kimi çelişkilerini çözmemize yardımcı olacak bir belge / Düşüncelerini ve ruhunu somutlaştıran bu rüyayı bir an önce güvenilir bir yere teslim etmesinin bir nedeni de onu kendi zayıflıklarına karşı da korumaktır.”
Charles Baudelaire
Devamla, bu rüyayı diğerlerinden farklı kılan en özelliğini şöyle yazar Michel Butor:
” … Ancak yalnızca bu rüyayı korumak için alışkanlıklarının dışına çıkıyor, kendisinden bile daha iyi saklayacağını hissettiği, bildiği kişiye vermek için sabahın başında, sıcağı sıcağına yazıya döküyor, rüyalar silsilesindeki bu gizemli halka, temel bir parça olduğunu tahmin ettiği bu şahit, bütün yapıtlarının ve hayatı olan yapıtların tümünün ortaya koyacağı genel muammanın bir anahtarıdır.
İşte bu özellikleri nedeniyle bu rüya, sürekli gördüğü, değişmeyen bir durumu yansıtan, hep aynı konular üzerinde dönen diğer bir yığın rüyadan ayrılır. Bu rüya ötekilerden böylesine farklıdır, çünkü bir önceki rüyanın yani bir önceki gecenin ardından bütün verileri aniden altüst eden bir olay girmiştir araya.
Öyleyse 12 Mart 1856 Çarşamba günü ne olmuştur ?
Edgar Poe’nun, Histoires extraordinaires ( Sıra Dışı Öyküler ) adlı eseri Charles Baudelaire çevirisi ve önsözüyle Michel Levy yayınevinden çıkar.
Bu onun ilk kitabıdır, gazete ve dergilerdeki yazılarının dışında o güne kadar yalnızca ince kitapçıkları yayımlanmıştır.”
Dandylik kavramı da dönemin Amerika’sının isyankar çocuğu dediği Poe’ya Kızılderililerden miras kalmıştır.
Farkındaysanız rüyadan söz ettim size, ama hiçbir alıntı yapmadım. Baudelaire sevenler sözünü ettiğim kitabın ilk sayfalarında bu mektubu bulabilirler. Ben yazımı Rahmetli Şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın muhteşem Türkçesiyle bize aktardığı, sah eser bir Baudelaire şiiriyle bitirmek istiyorum:
Balkon
Hâtıralar annesi, sevgililer sultanı,
Ey beni şâdeden yâr, ey tapındığım kadın.
Ocak başında seviştiğimiz o zamanı,
O cânım akşamları elbette hatırlarsın.
Hâtıralar annesi, sevgililer sultanı.
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
Ya pembe buğulu akşamlar, balkonda geçen.
Başım göğsünde, ne severdin beni o zaman!
Ne söylediysek çoğu ölmeyecek şeylerden!
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan.
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kâinat ne derindir, kalp ne kudretle çarpar!
Üstüne eğilirken ey aşkımın pınarı,
Sanırdım ciğerimde kanının kokusu var.
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.
Seçerdim o karanlıkta gözbebeklerini.
Mestolur, mahvolurdum nefesini içtikçe
Bulmuştu ayakların ellerimde yerini.
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
Yeniden yaşadığım, dizlerinin dibinde
O “mestinâz” güzelliğini boştur aramak,
Sevgili vücudundan kalbinden başka yerde,
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler,
Dipsiz bir uçurumdan tekrar doğacak mıdır?
Nasıl yükselirse göğe taptaze güneşler.
Güneşler ki en derin denizlerde yıkanır.
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler!