Sosyal Medya ve Yalnızlık

İndigo Dergisi olarak, yazan ve yorumlayan ve eşlik eden okurlarla her hafta bir konu hakkında çalışma yapmayı düşündük. Bu doğrultuda yapılan ilk çalışmamız Sosyal Medya ve Yalnızlık idi ve işte konumuz ve okuyucularımızın düşünceleri…

İnsanlar sosyal hayattaki yalnızlıklarını Facebook, Twitter ve benzeri sosyal medya araçları üzerinden, gidererek hayatlarına anlam katmaya çalışıyorlar. Öyle bir an geliyor ki dışarıdaki Ben halleri ile Facebook ve Twitter’daki ben halleri çok farklı boyutlara geliyor ve ekran karşısındaki kişi ile sokaktaki kişi aynı olmuyor. Hayatımızda yaşadığımız bu boşlukları nasıl kapatabiliriz?

Bilgisayar yokken nasıl bir hayat yaşıyorduk, gerçekten paylaşmayı seviyorsak neden kendi ürettiğimiz bilgileri değil de ortalıkta dolaşan ve herkesin elinde avucunda olanı dağıtmaya niyetleniyoruz? Sizce arkadaş listemiz kadar kalabalık mıyız? Yoksa mutlu tebessümleri içine gömen birer yalnızlık abidesi miyiz? (Murat Tali)


sosyal medya ve yalnızlık

Fatih Şahin: Sınırsız rekabet duygusu içimize bir şekilde yerleştirilmiş. En güzel duygu karşındakini mutlu edebilmektir. Kim olursa olsun sevilmek ister. Bir şeyler paylaşmak ister. Her şeyin iyimser olmasını istiyoruz ama iş hayatının getirileri başka türlü davranmamızı gerektiriyor. Toplu yaşamda orada burada reel hayatta ‘bak ben buyum’ diyemiyorsun. Sanal dünyada ruhani olarak kendini anlatmaya çalışıyorsun, bunu anlatırken bildiklerini direk aktararak değilde bak başkaları da benim gibi düşünüyor deyip başkalarının bilgilerini paylaşıyorsun. Oradan derdini anlatmaya çalışıyorsun… İnsanlar küçüldükçe büyür diye düşünürken içimize işlenen rekabet duygusundan dolayı sanal dünyada ben halleri farklı boyutlara gelebiliyor. ‘Yani bak sen beni öyle biliyorsun ama bak ben buyum haa!’ diyorsun.

Tatlı rekabet dışında olan hırçın rekabeti üzerimizden atabilsek dostluklar daha iyi olabilir.

Yalnız değiliz, kalabalık da değiliz. Beynimiz tek bir programla çalışmıyor ki. Belki de yüzlerce duygu düşünce programı var. Bu kadar mekanizma varken çok hallere girebiliriz. Onun için bu konun altında yüzlerce farklı yorum çıkabilir.

Zübeyde Arıkan: Galiba insanların şu anki en büyük sorunu samimiyetsizlik. Kişi karşısında kendisini içtenlikle dinleyen insanları gördüğü zaman ve aynı şekilde kendisi de davrandığı zaman ortadaki sorunların çoğu kalkmış olacaktır. İnsanlara eleştirel değil, sevgiyle yaklaşmalıyız.

Eğer yeterince samimi olabilirsek daha çok kendine güvenen insanlar olacaktır etrafımızda.

Dolayısıyla , kendilerini ifade edebilecek ve üretebilecektir. Çünkü samimiyet ve sevgi insanın içindeki güzellikleri ortaya çıkaracak yegane güçtür.

Nesrin Buzdugu: Her şeyin çok hızla tüketildiği bir zamanda yaşıyoruz. Modernleşme adını verdiğimiz bu teknoloji furyasının önüne geçmek şimdilik imkansız. Günlük yaşam rotamızın içine oldukça güncellik sığdırmaya çalışıyoruz. Hem zamansızlıktan şikayet ederiz, hem de olan bitenden geri kalmayız. Bunu Globalizm tetikledi elbette. Her yere her şeye yetişmek zorunluluğu.

Sosyal Medyanın nimetlerini iyi yönde kullanırsanız “harika” bir iletişim organı.

Bütün bürokratik işlemlerinizi mail üzerinden halletmeye davet ediliyor hatta kullanmaya zorunlu kılınıyorsunuz. Ola ki bu güncelliği yakalayamadınızsa “Out” tabirine maruz kalırsınız. Hal bu iken Sosyal Medyanın nimetlerini iyi yönde kullanırsanız “harika” bir iletişim organı. Emperyalizm insanları korkaklaştırdı, yalnızlaştırdı.

Kıyafetinize göre muamele gördüğünüz için zengin ile fakir arasındaki diyalog yok oldu. Apartman kültüründe komşuluk kavramı kalktı, asansörde karşılaşan insanlar birbirini selamlamamak için başını önüne eğiyor.  

Zeki Türk insanı bu açıklığı en kolay Facebook ve Twitter da kendine sahte bir dünya kurarak bütün ulaşmak istediği kitlelere ulaşabiliyor. İletişim içine girebiliyor, kıyafet polemiğine girmeden, klavye arkasında olmak istediği role bürünüyor. Kitap okumak yerine,  mikro kapsül bilgi dediğim, kısa, alt yapısı sağlam olmayan, bilgiye dayalı yeni yaşama biçimi. Geniş bir yelpaze bu konu.

Semra Limon:

Yaşasın sosyal medya ve ilerleyen teknik!

Eğer bu medya olmasaydı şu an İndigo Ailesine kendimi takdim etmek bir kenara, güzel Türkiyemle aramda kocaman bir mesafe kalır ve orada yaşayan değerli, sevecen, pırıl pırıl insanları ebediyen tanıyamazdım.

sosyal medya ve yalnızlık

Bilgisayar evvelinde Televizyon Dizileri, Talk-Showlar vs. vardı. Telefon görüşmeleri ile insanlar yenilikleri, yaşamlarını paylaşırlardı ve bazılarımız ne yazık ki kendilerini televizyonun karşısında kaybederlerdi.

Mühim olan, sosyal medyayı (Facebook vs. ) iletişimde bir yardım aracı, mesela bir lügat, ansiklopedi gibi kullanmak, o vakit medyanın da tıpkı bir ilaç (çikolata, cips vb.) gibi yan etkisi olamaz. Tam tersine iletişim amacıyla renkli, canlı bir zenginliktir, gözümüze, kulağımıza ve aynı anda ruhumuza da hitap eder.

Bazı an ben de arkadaşlarımın benimle paylaştıkları ulusal veya evrensel atasözlerini, fıkraları, resimleri fuzuli veya yorucu buluyorum ama o benim düşüncem. Gönderen halinden memnun ve şu an kendisini öyle hissediyor, ne mutlu ona. Bana da iki alternatif kalıyor; okumak veya diğer paylaşıma geçmek. Ya da yakındaki gölün etrafinda yürümek, doğayı izlemek…

Kendini seven bir insan dozunu bilir ve kendini hiç bir şeye bağımlı etmez, zaten zamanı da yoktur.

Fırat Aslan:

Toplumun Sosyal Medyadaki Geniş Yeri ve Neden Olduğu Yalnızlıklar!

Neden zamanın belli bölümlerinde kendimizi yalnız hissetmek durumunda kaldık? Geçmişten günümüze, insanlar yalnız topluluklar haline mi getirilmeye çalışılıyor? “Sosyal Medya” adı altında, insanlar asosyallik çukurlarına mı sürükleniyor? Yalnızlık kötü bir şey midir? Ve tüm bunların sorumlusu kim?

Belki de içinde yaşadığımız gezegene ayak bastığımız ilk günden bu yana, insan olarak kendimizi yalnız hissettiğimiz ya da hissetmek istediğimiz zamanlar oldu. Geçmişten bu yana yalnızlığımızı farklı biçimlerde, farklı yollar ile besledik. Peki bunu neden yaptık?

Birbirlerinin birer kopyası olan insan toplulukları, “toplum” adı verilen olguyu oluşturduklarında, kendisinden farklı biçimde yaşamak isteyenleri yargıladı ve bununla yetinmeyip belirli bir kesimi dışladı, hatta kimi zaman onları katletti ve bu durumun sonucu olarak yalnız ve asosyal insanlar meydana geldi.

Şimdi tüm bu varsayımlardan yola çıkarak “Yalnızlık” veya “asosyallik” kötü bir şey midir? Günümüzdeki “Sosyal Medya” ‘nın insanlar üzerindeki etkileri nelerdir? Sorularının yanıtlarını bulmaya çalışalım. İlk olarak yalnızlık ve asosyalliği ele aldığımızda, bir noktada iyi şeyler olduğunu iddia edebiliriz.

sosyal medya ve yalnızlıkTarih boyunca, bireyler ve bilim insanları genellikle toplum tarafından dışlanmış, asosyal ve yalnız insanlardan meydana gelmiştir.  Peki bu insanların, günümüzdeki (Sosyal medya kitlesi) insanlardan farkı ne olabilirdi? “Yalnızlık onu gerçekten anladığımızda iyi, diğer durumlarda ise korkunç bir şeydir” diyerek bu soruyu yanıtlamış olabiliriz.


“Sosyal Medya”nın (Facebook, Twitter) bizi tek tip toplum haline getirmeye çalıştığı apaçık ortada. Tüm bunların sorumlusu “Sosyal Medya” değildir. Sosyal Medyayı ele geçiren “Toplum”dur ve tek çözüm yolu bilinçli birer “birey” olmaktan geçiyor.

Speranza Versante: İnsan en son kendini yendiği zaman aslına kavuşacaktır. Sosyal medya bu basamaklardan yalnızca bir tanesi, söylenmeyeni fiile döken bir gerçek aslında. Yanındakine seninle soyut olarak daha mutluyum demenin bir yolu, duyguların öz hali; sadece” Yalnız İnsanların” seçtiği bir yol değil tüm insanların birbirlerini gerçek anlamda sevmemelerinin beklenen yegane sonucu…

Tuba Hatem: Aslında her şey orada da olmayı istemekle başladı. İnsan; eksiklik duygusuyla savaşır hayatı boyunca. Herkesin hedefleri vardır kendince öyle değil mi?

Sosyal medya da artı bir seçenek oldu hepimize neden eksik kalınsın ki ondan?

Ama bazen kaçış oluyor; günün anlamsızlığından belki de keyifsizliğinden. Arayışlar sonuçlanmayınca tatminsiz kalıyoruz ve bir şeylerle tamamlanmak istiyoruz. Facebook da, Twitter da elimizin altında sürekli. Orada bir grup var kendi yarattığımız, çoğu da ya yaşadığımız insanlar olan bir grup. Bir tıkla yanlarındayız. Var mı daha pratiği? Yorgun da olsam mutsuz da olsam orada olabilirim. O gece arkadaşlarıma katılamadım felaket yorgundum ve hazırlanamadım; ama iletilerini beğenebiliyorum ve istediğim gibi yorum yapabiliyorum. Çok mutsuz bir dönemdeyim, herkesten kaçıyorum, ama kim ne yazmış görmem gerekiyor. O kadar da değil. Hatta Twittercılar (çok müdavimi olduğum söylenemez henüz) bir twittle oraya da yetişebilirler. Negatifler bunlar. Bir de pozitif yönler var; mutluluktan ne yaparım bilemedim. Herkes görsün istedim o resimleri. Coşmasak da olabilir; çok güzel bir gündü. O zaman o günün zaferini paylaşmak gerek değil mi ama? Bir yerlerde kaldı O, ama halen aklımda ve Facebook listemde, o zaman var mı yeni bir şey sayfasında diye de bakılabilir.

Kaç tanemizin yazabildiği bir gazete sayfası var?

Herkesin söylemek istedikleri ve yaşadıkları var oysa. Başkaları ne düşünür bilmek istiyorum, ben de öyle düşünüyor olabilirim. Paylaşa da bilirim. Çok etkilenirim bana hissettirdiği anlamdan. Kısmi de olsa Özgürlük!

Nasıl kullandığımıza da bağlı; yaratıcı olabilmek de var işin ucunda. Net üzerinden bir sürü insanla fikirlerini paylaşabilmek harika bir his bence. O bir sürü insan, seçtiğimiz insanlar zaten. Bulunduğumuz gruplar da aynen öyle. Ama bir bakıyorum bazen de aradığımız içtenlikleri yaşayamadığımız için her gün takılıyoruz Facebook sayfasına gibi geliyor. Hatta hayatımız dolu dolu olsa da arkadaşlarımız, ortamlarımız, sosyal medya ayrı bir dünya olabiliyor. İçimizdeki güzel şeyleri anlatmak istiyoruz kendimizce ya da biriktirdiklerimizi, söylemediklerimizi! Paylaşım açısından bana süper geliyor.

Ama bir de kafamızı kaldırıp doğal hayata döndüğümüzde, yapay iletişimden çekildiğimizde görüyoruz ki gerçekler bir tıktan çok daha yakınımızda.

Facebook’tan selam demek yerine aramak daha çok daha anlamlıdır Çok daha yanında hissettirir kendini herkese. Doğal yöntemleri düşündüğümüzde bizi yapaylaştırıyor-uzaklaştırıyor. Bilgisayar olmasaydı çok farklı olurdu, çok.

Ne kadar insan oluyoruz klavyelerde, ne kadar kendimiz gibiyiz? Cesaret işi. İnsan klavyelere endeksli değil çünkü. Olmadığımızı biri gibi olmak kısmen de olsa oluyor buralardan.  Ses duymadan, göz gözü görmeden insanlar çok değer verebiliyor mu iletişimlerine? Tanışan insanları kastediyorum tabi. Doğal iletişim aslında hepimize daha çok haz verir insan olma gereği. Nitekim, hayat gittiğimiz yere kadardır! Madem var böyle bir seçeneğim, tabi ki kullanırım da severim de… E değiştik biraz buralarda. Ama hepimiz de biliriz ki bir mesafe ötesindeyiz klavyelerin.

Sinem Soylu: Düşünsenize, kendinizi dilediğiniz gibi göstereceğiniz, tanıtabileceğiniz bir yer. Sınırlar yok. Senin çizdiğin sınırlar içinde bir dünya yaratıyorsun. Fotoğrafların, paylaştıkların, yazdıkların, beğendiklerin, yorumların. Her şey buranın içinde. Sen buranın içindesin. Gerçek hayatı buraya ne kadar sokmak istersen o kadar varlar. Patronunu eklemezsen, işte sinirlendiğin patronuna dilediğin gibi saydırabilirsin. Ailene kızarsın soluğu burada alırsın. Efkarlanırsın bağıra çağıra söyleyemediğin şarkını paylaşırsın. Sen sana verilen hayatı değil de, sana senin yarattığın hayatın içinde olmayı tercih edersin.

Peki gerçekten bu senin yarattığın hayat mı? En son paylaştığını kaç kişinin beğendiğiyle mutlu ve mutsuz olduğun dünyanın nesi sana ait olabilir ki? Tanımadığın insanlar sana arkadaşlık isteği göndersin ama sokakta herkesten kaçtığın hayatın nesi gerçekçi? Herkes bir gün içinde interneti en yoğun olarak kullandığı zaman diliminde bir saat bilgisayarı kapatsın. Ama masanızdan kalkmadan öylece durun. Masanızda, odanızda sizi bekleyen tüm cansız varlıkların, okunmamış kitapların, kalemlerin, yazılmamış defterin, atılmamış eski notların, ertelenmiş çalışmaların nasıl da gözünüzün içine baktığını görebiliyor musunuz? İçeride oturan annenizin aslında sizinle sohbet etmek istediğini hissedebildiniz mi? İşte şimdi gerçek hayatın, gerçek dostlarınız, gerçek sevginin içindesiniz. İnternetinizi açana kadar size sunulan değil de bir zamanlar sizin yaratıp da unuttuğunuz dünyaya hoş geldiniz…

sosyal medya ve yalnızlıkNesli Kalyoncu: Bence insanlar Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerini ilgilendikleri konularla ilgili olarak grup ve sayfaları takip etmek için ya da uzakta olup görüşemedikleri yakınları, dost ve arkadaşlarıyla haberleşebilmek adına kullanıyorlarsa bu faydalı. Ancak, gerçek hayatlarını unutup bu sitelerde yayınladıkları sürekli mutluluk tabloları çizen fotoğraflarıyla kendilerini farklı gösterme çabaları taşıyarak ve tanıdık, tanımadık, önüne gelen herkesi arkadaş listesine ekleyip bu fotoğraf ve arkadaş sayılarıyla kendini tatmin eden oysa gerçek hayatta yüz yüze görüşebileceği neredeyse hiç arkadaşı olmayan kişiler tarafından gerçek hayattaki dostluk ve arkadaşlıktan yani insanlıktan tamamen uzak bir hava atma aracı olarak kullanılıyorsa işte burada bir sorun var demektir.

İşin başka bir acı yanı da şudur ki insanlar aynı şehirde de olsalar nasıl olsa sosyal paylaşım sitelerinden haberleşiyoruz diye görüşmek için evden dahi dışarı adım atmamakta ve çevresindeki insanları buradan takip etmektedir. Eskiden böyle arkadaşlık siteleri yoktu, insanlar birbirlerini arar, iletişim kurar ve buluşmalar ayarlarlardı. Dostluk ve arkadaşlık yani ruhen insanlık vardı. Ne zaman birbirimize bu kadar yabancılaştık biz böyle ey Türk toplumu hatta tüm dünya, belki de insanoğlu?

İnsani değerlerimizi gitgide yitiriyoruz; üzücü ve bir o kadar da düşündürücü gerçekten…

Günnur Güner: Asla arkadaş listesindeki kadar kalabalık ve mutlu değil insanlar ve bir o kadarda sahte geliyor bazen yayınladıkları fotoğraflardaki gülümsemeler. Herkes ben buradayım şuradayım derdine düşmüş sanki .

Hülya Özdemir: Artık bu kadar karmaşanın olduğu bir hayatta insanların yalnız kalmaya da ihtiyaçları var. Herkesin etrafını saran günlük karmaşa, alışveriş çılgınlığı, dedikodu, kim nereye gitmiş, ne giymiş gibi bomboş sorularla ve maddi olan her şeyle fazlasıyla dolu ve tüm bunlar herkeste bir karmaşa ve kaos yaratıyor. İşte tam da bu yüzden yalnızlığımıza ve içimize dönmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Kabul etmek gerekir ki buluştuğumuz bu platform da sanal. Ve yararlı ve zararlı olan bilgileri bir süzgeçten geçirip bunları sevdiklerimizle paylaşabiliyorsak bu sayededir. Yalnız olmak sahte bir kalabalık içinde sen olamamaksa eğer ben bunu istemiyorum.

Sevdiğim insanlarla çok güzel yazılar ve bilgiler paylaşabiliyorum ve bu kadar sahte olandan gerçek olanı ayırabilmek gerek.

Hepimiz bütünün parçalarıyız ve ancak beraber bütünü oluşturabiliriz.  Belki zamanla arkadaş listenizi azaltabilirsiniz, belli paylaşımları engelleyebilirsiniz. Ben burada olmaktan ve burada paylaşılan yazılardan çok memnunum ve bunları değer verdiğim insanlarla paylaşıyorum ve geri dönüşler çok güzel.

sosyal medya ve yalnızlık

Beyazıt Parlak: Sosyal medya kötü müdür? Değildir. Kişi kendisini rahatça sözleri kırılmadan ifade edebiliyor sıkılmadan çekimser olmadan lakin genel olarak kimse özünde olduğu gibi değil de hayalinde olmasını istediği birey olarak ifade ediyor. İçini bu şekilde doldurma yoluna gidiyor yalnızlığını bu şekilde gidermeye çalışıyor. Doğal hayatında ise karakteri çıkıyor ortaya gerçeğin şamarı katmerli geliyor. Daha bir yalnızlaşıyor ve bu yalnızlık acizleştiriyor. İçindeki karanlığı sildiğini düşünüyor ama yüreğindeki karanlık varlığını olduğu gibi koruyor. Kendisini daha bir muğlak hale getiriyor, kendine yabancılaşıyor. Yaşamında karşıtlıklara, karmaşalara yol açıyor.

Sosyal medyada bulduğu cazibe hayatına negatif yansıyor. Birbirimizden, sosyal huzurun kıyısından uzaklaşan bireyler oluyoruz. Düşünce yapımız kısırlaşıyor, girmemiz gereken kalıplar belli, beğenip kendimizi birinin içine yerleştiriyor orada bir dünya şekillendiriyoruz kendimize. Bu sosyal hayattan soğutuyor etrafımızdan bizi uzak kılıyor. Kimseye güvenemiyoruz, arkadaşlarımızın başarmış olduğu bir eylemden dolayı memnun olamıyoruz. Bu da yaralar açıyor. Gerçek, şimdi an geçmişi yiyen geleceğin ilerleyişidir. Sosyal medya sürekliliği takip ettiği takdirde, gözlemci mantığında silik, sığ, kalıplarda geçen bir hayat yaşamak demektir.

Eylemci olmaya sıçratamıyorsa sizi zararlıdır. Dışa vurumu olmayan bir hayatın anlamı yoktur. Ekonomik çıkarlarımızla ruhsal özlemlerimiz arasında ahenkli bir denge kurmamış, doğayla içsel bağlarını yitirmiş, toplumlarda sürüngence yaşanılacak, başkalarının güdümünde bir gelecek bizleri bekler..

Şebnem Kumtepe: Hayatlarında kendi benliklerini ve kendi varlıklarını ortaya koymaktan çekinen “Ben Buyum” diyemeyen kişiler, maalesef sosyal medyadaki sayfaların arkasından kimliklerini “olmayı istedikleri” kişiye büründürebiliyorlar.

Sosyal medya elbette kötü değil ancak biz insanoğlu her şeyin suyunu çıkarmakta usta olduğumuzdan, dünyamız ve insanlık için yapmamız gereken, dikkat etmemiz gereken bir çok konu varken biz bu aldatıcaların yarattığı konuları konuşarak da zaman kaybına uğruyoruz.


Biz biz olmayı başarabildiğimizde kendimizle yüzleşebildiğimizde ve korkularımızdan sıyrılabildiğimizde belki de aldatmayı bırakabiliriz ve o zaman sosyal paylaşım siteleri de kullanırlığı açısından hak ettiğini alır.


Murat Tali
1971 yılında İstanbul’da doğdum. Doğduğum günden beri AŞK’ın ve sözcüklerin peşinde koşturmakta ve hayatın anlamını kendime anlatmaya çalışmaktayım. Okul yıllarında kopartılan sayfalara kazınan şiirler ve denemeler ile kendimi en iyi, yazarak ifade edebildiğimi ve anlatabildiğimi fark ettim...