Bu yazıda sizlere dönemi içinde önemli olduğu kadar, yenilikçi tarafıyla da ön plana çıkan, Tanzimat dönemi edebiyatının birinci neslinden bir yazar ve onunla ilgili bir çalışmadan söz etmek istiyorum: Beşir Fuad.
Bizim lise edebiyat kitaplarımızda Muallim Naci’den Recaizade ile tutuştukları edebi tartışmadan dolayı sadece “eski”nin temsilcisi olarak bahsedilip geçilirken; Beşir Fuad’tan ise hiç söz edilmez. Oysa dünya görüşü olarak birbirlerinden farklı da olsalar, birbirlerine saygıyla yaklaşan bu iki entelektüel adam ( Beşir Fuad, intihar ettiğinde Muallim Naci üzüntüsünden bir hafta odasından dışarı çıkmamıştır.) kendi zamanları için en ciddi anlamda önemli aydınlardır. Ama kendimizden başkasını görmeyen, klikçi ve reddiyeci mantalitemiz onları da yok saymıştır.
Beşir Fuad’tan söz eden çalışma, daha önce bu sayfalarda bir başka kitabı vesilesiyle kendisinden söz ettiğimiz Orhan Okay hocamıza ait: Beşir Fuad- İlk Türk Pozitivist ve Natüralist-…
Eser, Dergah yayınlarından çıkmış.334 sayfa. 1.baskısı 1969’da yapılan bu kitabı ben, Ekim 2008’ de yapılan genişletilmiş 2.baskısından okudum. Çalışma Orhan Okay Hocanın doktora çalışması. İkinci basım için yazdığı ön sözde bu konuyu neden seçtiği ile ilgili hikayeye de değinmiş. Doktora çalışmasını Rahmetli Hocam Mehmet Kaplan’ ın gözetiminde yapmış. Devamla çalışmayı yaparken yaşadıklarından, Beşir Fuad’ ın hayatta olan akrabalarına ulaşma çabalarından, işin zorluklarından bahsetmekte. Eserin devamında, birinci baskı için eser hakkında birkaç söz yazan Mehmet Kaplan, Beşir Fuad hakkında çok değerli tespitlerde bulunur: “O fikir ve tenkit tarihi bakımından Tanzimat devrinin en dikkate değer simalarından biridir. Bu son derece dürüst, ateşli bir mizaca ve matematikçi bir kafaya sahip olan genç subay, mübalağasız olarak denilebilir ki, fikirleriyle son çağ Türk edebiyatında bir devri kapatarak yeni bir devir açmıştır.”
Beşir Fuad’ın hayatını okurken, aile şeceresinden babasının Hurşit Paşa olduğunu, Paşanın diğer kardeşleri gibi, kendisinin de bir çok devlet hizmetinde bulunduğunu öğreniyoruz. Beşir Fuad, oğlu Selim Toktamış’ın 1940’ta nüfus idaresinden çıkarttığı kayda göre hicri 1274’te (miladi en erken1857, en geç 1859 ) doğmuştur. Ancak bu pek doğru bir bilgi değildir Okay’a göre. 1887’de ölen Beşir Fuad’ın doğumu, Ahmet Midhat’ın gözlemine dayanan bir bilgiye göre miladi 1852 – 1853 olmalıdır.
İlk öğrenimine Fatih Rüşdiyesi’nde başlamış, daha sonra Halep Cizvitler Okulu’nda okumuş. Bundan sonra sırasıyla askeri idadi ve Mekteb-i Harbiye’yi tamamlayarak, 1873’te mezun olmuştur. Artık askerdir. Hem de mezun olur olmaz ‘hademe’ sıfatıyla Sultan Abdülaziz’in sarayında ‘Yaverân-ı Hazret-i Şehriyârî ‘dir. Padişah yaverliği 1876’ya kadar devam eder. Bu arada bütün savaşlara gönüllü olarak katılacaktır.
1875-1876 Sırp savaşlarının hepsine, 1877-1878 Rus savaşlarına ve Girit isyanlarında eşkıya tenkiline hep kendi arzusu ile katılmıştır. Cesur ve iyi bir askerdir.
Katıldığı savaşlarda edindiği gözlemleri Tercüman-ı Hakikatte ‘Mübahesat-ı Askeriye’ başlıklı bir yazı dizisi halinde kaleme alır. Savaşta fevkalade cesur ve mahir bir asker olan Beşir Fuad’ın yazıları da önemli düşünceler ve tenkitler içermektedir.
Giritte bulunduğu sırada altı ayda Almancayı, dört ayda da İngilizceyi öğrendiğini Usûl-i Talim önsözünde yazacaktır. Böylece Halep Cizvitler Okulunda öğrendiği Fransızcasına iki batı dili daha katarak, entelektüel alt yapısını güçlendirecektir. Bu dillerde çağının önemli adamlarını okuyabilecek kadar, bu dillere vakıf olacaktır aynı zamanda.
1881-1882 yıllarında İstanbul’da kolağası (ön yüzbaşı)dır. Birkaç senedir bazı tercüme kitaplar yayınlar, gazete ve dergilerde bilimsel makaleler yazarken, bu yoğunluğa Ceride-i Havadis gazetesi baş muharrirliği de eklenince istifasını Bâb-ı Vâlâ-yı Seraskerîye (Harbiye Nezaretine, Savaş Bakanlığına ) ve kılıcını dahi çiviye asarak eline kalemi almıştır.