Avare bülbül, gülde diken mi göre? Şimdi bir ozan gelse söze. Bir ozan, Aşkını dile düşmeden yüreğe işlese… Söz’ünde ses yok. Söz’ünde çığlık var. Duruşu ses, duruşu söz, duruşu çığlık. Samimiyetiyle yüreğini açtı. Değil mi ki yüreğinde koca bir sevda saklı… Yaşayan ve yaşatan bir ozan: Ekrem Düzgünoğlu.
Aşk sığmaz kalıplara. Kalıplar utanır Aşk’a sınır olmaya zorlansa. Ozanlar aşık Aşk’a. Ozanlar dille değil yürekle konuşur hasret kulaklara. Kulaklar yürek kesilir, ozanlar konuşunca. Yılgın kentlerin, gri ve öksüz duvarlarına dalga dalga hasret siner onların sedasında. Sedalar ki çınlar ötelerde. Öteler ki selam eder gözlere, gönüllere. Bilmez mi bülbül avare olmuş gül’e…
Röportaj | Ekrem Düzgünoğlu
Hepimizin bildiği ve ilgiyle izlediği bir Ekrem Düzgünoğlu var. Fakat sizce kim Ekrem Düzgünoğlu?
Ekrem Düzgünoğlu, hayatı kendi lisanıyla okumaya çalışan, okuyup hazmettiklerini bazen şarkı bazen şiir bazen uzun bir hikayeyle anlatan, bu devrin ozanı. Ozan dedim çünkü aşığım. Aşk benim içimde hep var. Bazen güle konar, bazen dikene, bazen hiç hak etmeyene bazen de konacak yer bulamayıp bende kalır. Ben böyle bir adamım.
Yeni albümünüz “Karayel”de Anadolu’dan türkülerin, yine size has duruşunuz ve tarzınızla karşımıza çıktığını görüyoruz. Ayrıca inceliklere sızı olacak eserler de var. Bu albümde neyi istediniz? Müzikseverler nasıl bir albümle buluşacak?
Bu albüm biraz sizlerin istediği gibi biraz benim istediğim gibi… Herkes türkü söyle dedi, söyledim. Ama yeni yapacağım çalışma, tamamen kendi şarkılarımdan oluşacak, yani kendi hikayemi anlatmaya devam edeceğim. Dinleyicilerden gelen isteklere çok kulak kabarttık. Bu belirleyici oldu.
Peki bu albümde kimlerle çalıştınız?
Albümde çok arkadaş var ama en çok emeği olan İlter Kurcala. İlter, gitar üstadıdır. Benim kardeşim gibidir, beraber yaptık albümü.
2007’de “Karanlıktan Güneşe” albümünü yaptınız. Albümün ismi çok net fakat bir o kadar derunî. Bu albüm için bir şeyler söylemek ister misiniz?
O albüm benim ilk göz ağrım ve o şarkıların devamı gelecek. O albümde o kadar çok şey anlattım ki, anlayanların olduğunu her geçen gün daha iyi görüyorum. Her geçen gün dünyanın ve Türkiye’nin değişik yerlerinden mailler mesajlar alıyorum mutlu oluyorum. Bazı sözler ve şarkılar yıllar içinde yerini bulur, ben anlık yaşayan ama ömürlük düşünen bir müzisyenim.
O albümdeki “Berduş” adlı eser… Geniş kitlelerin ilgisini çekti. Bu eserin sözleri kime ait? Felsefesi için ne dersiniz?
Berduş benim şarkım ve albüme en son giren şarkıdır. Şarkıyı dinleyenlere sözlerini bir kez daha dinlemelerini tavsiye ederim. O sözler mâna itibari ile bence derin sözler. Çünkü ben bir söz yazarım sonra da oturur ne dedim diye kendim deşifre etmeye çalışırım. Niye mi? Çünkü ben sadece bir kişi değilim. İçimdeki o hakiki ben yazdırıyor bana bunları, ben de çözmeye çalışıyorum. Size çok samimi bir şey söyleyeyim; bazen arkadaşlarım yaptığım bazı hareketleri bana yakıştırmazlar. Yani bu sözleri yazan adam bunu nasıl yapar derler. Derler de anlattığım gibi ben 2 kişiyim. Bir ben bir de özdeki ben. İlk olan BEN hep acizlikte… Diğeri ise… Diğerini hiç anlatmayayım. Ben de tanımaya çalışıyorum.
“Sultanım”… Bu eser de yine çok ötelerde çınlayan türden. Her satırı etkileyici. Fakat özellikle bir satır var ki: “Yaşayan bir ölüyken, gönlünde doğmaya geldim…” Nedir ölmek, doğmak? Bu eserde kokan ne?
İnsan ilk önce babada doğar, babada ölür. Sonra annede doğar annede ölür ve nihayet dünyaya doğar. Buradaki yaşam yolunda ise bir kez daha doğması lazım insanın. O nasıl mı olur? Anlamakla, görmekle, hissetmekle, sevmekle… Bütün bunlar için de bir öğretici lazım tabii. O öğretici kim? İşte o öğreticinin gönlünden doğmaktır buradaki murat. O rehberin gönlünde doğan daha korkmasın. Sadece, o gönülden düşmekten korksun. Çünkü o gönülden düşmek bir binadan düşmeye de benzemez, Adamın tozu kalmaz, esamesi okunmaz. Yani doğmaktaki murat, olgun bir ruhun gönlünde doğup orda yeşerip anlamak ve hazmetmektir.
Türküler söylüyorsunuz. Yine değerli sanatçılarımızın albümlerinin yönetimini üstlendiğiniz de oldu. Tarzınız bilinen kalıplara sığmıyor aslında. Berduş’taki felsefe midir bu izler?
İçinde bulunduğunuz felsefe sizi yeniden şekillendirir. Şekillendirene şükür ki kendi istediğim gibi şarkılar yapıp söyletiyor. Kalıp dediğiniz şey kenarlıdır ve sonu vardır ama müziğin sonu yok ki! İnsan her an değişik tatlar istediği gibi, bir müzisyen de her gelen güne başka uyanır. Ben içimden geldiği gibi müzik yapıyorum. Bana ne elin tarzından, ben herkesten bir koku alıp kendi gülümü koklatmanın peşindeyim.
İlköğretim çağlarınızda bir müzik yarışmasında birincilik almışsınız. Ekrem’in, Ekrem Düzgünoğlu’na koştuğu yoldaki anlamı nedir bu birinciliğin?
İlk alkış.
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’ndan mezunsunuz. Nasıl bir öğrenciydiniz? O yıllardan bu zamana neler değişti sizde?
Tembel değil ama devamsızdım. Piyasada çalıştığım için okulu çok aksattım ama inandığım her zaman şuydu: Sizin kabınız ne kadarsa o kadar alırsınız. Benim kabım daha dolmadı…
Eserlerinizde müthiş bir hasret kokusu var. Nedir buradaki sır?
Korkarım o hasret herhalde son nefese kadar sürecek. Çünkü vuslat aşkı öldürürmüş, ben zaten aşığım ama aşkta da vuslat yok ne yazık ki…
Zara ile yaptığınız müthiş düetler var. Zara için bir şeyler söylemek ister misiniz?
Hayat, ona ne söylenmesi gerekirse söyleyecektir.
Çok etkilendiğiniz bir kitap, söz, film desem…
“Vefasızdan vefa beklemek, en büyük vefasızlıktır.” -İnce Mehmet(Yaşar Kemal)- derim…
Ve biterken Ekrem Düzgünoğlu der ki: An’ınızı iyi yaşayın ve hayatı anlamaya çalışın, çünkü anladıkça insanız…
Ekrem Düzgünoğlu’na ait Berduş isimli eser
Bir berduşum, evim yok mekanım yok! Sebebi… Aşk…
Bir berduşum, dilim yok lisanım yok! Zikrim…
Ağla aşka, ağla bilsen ne çok sevmişim…
Berduşum, gönül bir akşam gel bana içim hazin hazin.
Sorarlar derdin nedir, aşk derim bilmezler, berduş deyip geçerler…
Berduşum, gönül kimse bilmez derdi dilimde bin vuslat!
Sorarlar vuslat nedir, aşk derim, bilmezler! Berduş deyip geçerler…