Hepimizin yaptığı işi biran için sorguladığımız zamanları olmuştur. İnsanlar hayatlarını, yaptıklarını ve eylemlerinin sonuçlarını dönemsel olarak sorgulamalıdır.
Klinik randevusuna telaşla gelen genç çift, doktorla görüşmeleri olduğunu bildirmek üzere danışmaya doğru ilerlediler. Danışma görevlisi doktorun odasına buyur ettiği çifte, doktorun birazdan geleceğini söyleyip kapıyı kapattı. Az sonra elinde birkaç kâğıtla içeri gelen doktor, çifte göz attı ve yerine oturdu.
Ellerine vereceği hayatın geleceğini bilmeden yaptığı işte ne kadar haklıydı?
Tüp bebekle, bebek sahibi olmak isteyen bu çift ilk aşılama için bugün klinikte olmaları gerekiyordu. Doktorun tereddütlü bakışları ve bıkkın içgüdüleri birbiriyle savaşırken, mesleğini ona birkaç saniye için sorgulattı. İşte bir çift daha karşısında ve yeni bir hayat dünyaya getirmek için ona yalvarıyorlardı. Ellerine vereceği hayatın geleceğini bilmeden yaptığı işte ne kadar haklıydı?
Hayattan beklentilerin ve insan ruhunun gelişebilmesi zaten bu dönemsel sorgulamalara bağlıdır. Ancak insanlar bir bebek sahibi olmaya karar verdiklerinde ellerine doğacak hayatın geleceğine ne kadar sağlıklı karar verebilirler? Hayattan beklentisi düşük ailelerin, bu beklentisizliklerinin ilacı kadınlarda genellikle annelik güdüsünün depreşmesi ile kendini gösterir.
Hormonal bir sancının bastırılması için gereken bir nedenmiş gibi bebek dünyaya getirmeye öylece karar verilir. Bu anlık istek gelecekte hedefsiz veya hedefine ulaşamamış mutsuz bireyleri de beraberinde getirir.
Her gün çevremizde gözlemlediğimiz, gazetelerde okuduğumuz ve tereddüt etmeden vardığımız sonuç, mutsuz bireylerin neden olduğu felaketler, toplumun umudu diye nitelendirdiğimiz en genç kesiminin isyan dolu sözleri ve her defasında şiddeti artan eylemleridir.
Öylece dünyaya getirdiğimiz bireylerin, artan rekabet ortamında ve adaletsiz sistemin içinde, kendi hayallerine yer açmalarının zorluğunu tartışmak gereksizdir. Maddiyata ve sürekli bir tüketime dayalı toplumda, para bir ihtiyaçtan çok olmazsa olmaz bir tapınak gibi algılanırken, umutsuz bireylerin imkânsızlıklar yüzünden yasa dışı pek çok işe bulaşmasına ne engel olabilir?
Bir bireyi dünyaya getirmekten başka sorumlulukları olduğunun bilincinde olmayan çiftlerin ürünü olan bu bireyler, her ne kadar genç nüfusu yüksek bir devlet için güçlü bir özellik gibi görünse de, genç nüfusunun ihtiyaçlarını karşılayamayan yapılanmanın yarattığı boşluklar, bu güçlü yanı, güçlü bir tehdide de çevirebilmektedir.
Bilinçsiz toplum bireyleri, bilinçsizce dünyaya getirilmiş çocuklar,
Bilinçsiz toplum bireyleri, bilinçsizce dünyaya getirilmiş çocuklar, bu plansızlığın desteklendiği bir ortam yaratmak, genç ve enerjik bir çoğunluğu, saatli bombaya çevirmek gibidir. Anlatılmaya çalışılan düşünce, genç bireylerin sahip olamadığı olanaklardan çok, bu bireylerin hayalleri adına belirli amaçlarla ve yol haritası ile donatılmadığıdır.
Bu şekilde bir eğitimden ziyade ezberci, mevcut potansiyellerini ve enerjilerini yarış atı gibi kullandıkları, yeteneklerinden çok, toplumun el üstünde tuttuğu kalıp mesleklere yöneltilmeleri ile ortaya çıkan bir eğitime maruz kaldıkları ile ilgilidir.
Yıllar boyu dile getirilmiş benzer tespitler hala bir yere tam anlamıyla varamamış durumdayken, alınması gereken sorumluluklar artık bireyseldir. Kısaca bir doktorun veya başka meslek dalından insanların, statü kaygısı veya maddi çıkarı bir kenara bırakarak, bilinçli bir toplum yaratmak adına çalışması gerekmektedir.
Plansızca ve sadece içgüdülerle sahip olunmak istenen bir bebeğin, geleceği ciddiyetle düşünülmelidir. Her insanın dünyaya getirdiği varlığa en iyisini sunmak için çabaladığı bir gerçek olsa da, bunun gerçekleştirilemeyeceği ihtimali de göz önünde bulundurularak daha dikkatli olunmalıdır.
Anlatılmaya çalışılan düşüncenin mekanik bir düzen kurmaktan daha çok, vicdanlı olmak, vicdanın sesini dinlemek ve bu içgüdüyü olumlu anlamda kullanabilmek gibi yapıcı eylemler içerdiği unutulmamalıdır. Bugün okula gitme imkânı bulamayan pek çok çocuğa, sivil toplum örgütlerinin çalışmaları sonucu imkânlar sunulması bir başarıdan çok başarısızlığın içinden çıkma çabasıdır. Her birey eşit ve aynı olanaklar ile doğabilme veya bu olanaklara ulaşabilme şansına sahip değilse, bu duruma eşitsizlik dayanılmaz hale geldiğinde müdahale etmek, susamış bir bedenin bir damla su ile susuzluğunun giderilmesinden ibarettir.
En iyi sorunlara çözüm yolu bulma şekli, sorun henüz ortada yokken ileriyi görebilmek ve bu şekilde önlemler alabilmektir. Mevcut sorunu çözmeye çalışmak başvurulan son yöntem olmalıdır. Herkesin yaptığı işi, yaşadığı hayatı ve sahip olduğu olanakları bir parça değerlendirdikten sonra hayatına yön vermesi, bilinçli, mutlu ve sağlıklı bir toplum için gerekli tek önemli eylemdir.