Canım Kitap: Dünyada hiçbir dost, insana kitaptan daha yakın değildir

Yazar, bu denemede kitaba “cânım” diye seslenecek kadar değer veriyordu. Gerçi benim okuma serüvenim çok daha önceleri başlamıştı, ama bu denemenin başlığı ve içeriği benim bu serüveni bir ömür boyu sürdürebilmem için gerekli olacak ateşi içimde tutuşturuyordu.

Cânım Kitap: Dünyada hiçbir dost, insana kitaptan daha yakın değildir

Bir kitabı yana yana arayıp, bulduktan sonra da döne döne dört beş defa okuduğunuz oldu mu hiç? Benim böyle okuduğum birkaç kitap oldu. Bunlardan ilki Ernest Hemingway’in The Old Man and the Sea ( İhtiyar Balıkçı / Ülkü Tamer çevirisi) romanıydı. O kadar sevdim ki romanı altı kez okudum şimdiye kadar. Çeviri de çeviriydi hani. Türkçede yazsaydı Hemingway, belki de, ancak bu kadar güzel yazabilirdi.

Daha sonra Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hikayelerine bu şekilde dadandığımı hatırlıyorum. Hikaye yazacağımdan falan değil, ama benim için vazgeçilmez bir damak tadı olduğundan. Erzurumlu Tahsin, Ademle Havva öykülerini kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum şimdilerde.


Tekrar tekrar okuduğum bir diğer kitap da Suut Kemal Yetkin’in Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkmış Edebiat Üzerine Denemeler’i oldu. İlk kez lise birinci sınıfta edebiyat kitabına alınan bir denemesini okudum; Cânım Kitap.

Yazar, bu denemede kitaba “cânım” diye seslenecek kadar değer veriyordu. Gerçi benim okuma serüvenim çok daha önceleri başlamıştı, ama bu denemenin başlığı ve içeriği benim bu serüveni bir ömür boyu sürdürebilmem için gerekli olacak ateşi içimde tutuşturuyordu.

Bakın ne diyordu yazar:

“Dünyada hiçbir dost, insana kitaptan daha yakın değildir. Sıkıntılarımızı unutmak, donuk hayatımıza biraz renk katmak, biraz ışık vermek, daracık dünyamızda bulamadığımız şeyleri yaşamak için, tek çaremiz, kitaplara sarılmaktır.

Bırakınız ıssız bir adaya gitmeyi, herhangi bir yolculuğa çıkarken bile hangi okur yazar, yanına bir iki roman, bir iki şiir kitabı almayı düşünmez ? Yolculukta, çoğu zaman olduğu gibi çevremize bakıp dalmaktan, yanımıza aldığımız kitapları okuyamayacağımızı bilsek bile, onları gene de el altında bulundurmak isteriz.

Çünkü onların can yoldaşı olduğunu biliriz. Düşünüyorum da şu dünyadan kitap yok oluverse yaşamak ne kadar güçleşir, çekilmez bir ağırlık olurdu ! Romancı veya şair için yazmak nasıl dayanılmaz bir ihtiyaçsa, okur için de yazılanları okumak, öyledir. En kötümser zamanlarımızda yardıma koşan onlardır. Ataç, ölüm yatağında, kendini görmeye gelen Sebahattin Teoman’a, “Hastalıkta ağrıları dindirici en iyi ilaç şiirmiş. Boyuna şiir okuyorum” dememiş miydi ? ”

Yazarın yukarıdaki alıntıda anlattıklarına canı gönülden katılıyorum. Hayat deryasında yakalandığım her fırtınada en acemi bir kaptan olduğum zamanlarda bile açıklara sürüklenip; batıp, kaybolmamak için sığındığım en güvenli limanlar hep kitaplar oldu.

Kitaplar, aslında ne müthiş kurtarıcıdırlar…Yüce Allah, insanların ve insanlığın kendini kaybettiği çağlarda, onu hep kutsal elçileri ve kitapları aracılığı ile kurtarmış, kendine geri getirmiş. Kendine, kendini yeniden buldurmuştur.


Hayat kurtaran, hayatımızı değiştiren bu metinler bence “can” dan da öte “canan”dan da… Orhan Pamuk, Yeni Hayat romanının ilk cümlesinde bu gerçeği şöyle ifade etmiyor mu: “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.”

Sait Faik’e hak vermiyor değilim. Her şey sevmekle başlıyor. Ancak bu başlangıçların değişerek devam etmesi için “kitap”lara ihtiyacımız var. Kitap okumaktan yoksun toplumlarda, kitaplarda anlatılanların sadece kitaplarda kaldığı, içselleşmediği ve davranış haline gelmediği toplumlarda, iletişim de fazlasıyla eksik, kopuk ve yok olma eğiliminde. Çünkü kitap, nihayetinde bir iletişim nesnesi de aynı zamanda.

Suut Kemal’in güzelim denemesini okumaya devam edelim isterseniz: “… Bana öyle geliyor ki, yaratıcısı söylemiyor ya, Robenson Crusoe’nun en büyük acısı, adada kitapsız kalmak olmuştur.Kitapların eskilerini de yenilerini de severim, çünkü onlar yalnız düşüncelerimizi, duygularımızı etkilemekle kalmaz, duygularımızı da uyarırlar.

Charles Baudelaire’in Il est des parfums frais comme des chairs d’enfants ( Çocuk tenleri gibi taze kokular vardır ) dizesini anımsayınız ! Gerçekten hiçbir koku, bu hayat başlangıcının kokusundan daha cana yakın değildir. Ama bunun ardından hangi koku gelir derseniz, baskıdan yeni çıkmış kitapların kokusu derim…”

Ord. Prof. Suut Yetkin

Yazara katılır mısınız ? Ben baskıdan yeni çıkmış kitabın kokusunu da, bebek kokusunu da iyi bilirim. Gerçekten de yazar hiç birini abartmıyor. Özellikle lohusa odasının ve bebeğin kokusunun bu dünyaya ait olmadığını düşünmüşümdür hep. Ama Suut Kemal gibi kitap kokusunu da eklememiştim bu kokuya. Bu da benim eksiğim olsa gerek. Hoca, bir üstat ne de olsa…

Suut Kemal Yetkin’in bu kitabında elli tane deneme var. Hepsi de birbirinden önemli benim için. Yıllar sonra okuduğumda da aynı tadı aldım. Hiç eskimemişler ve daha da ballanmışlar… Denemelerin tamamı 231 sayfa tutuyor. Hepsi de yerli yerine oturmuş, içselleşmiş bir kültürün ürünü.Usta işi…

Suut Kemal Yetkin’den bahis açacak olursak yazarın 1903 Urfa doğumlu olduğunu belirtelim. Estetik ve Sanat Tarihi alanlarında ülkemiz sınırlarını aşarak, everensel bir değere sahip ender yetişen değerlerimizden. Galatasaray Lisesi mezunu. Sorbon Üniversitesinde Felsefe Eğitimi almış.

Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli liselerde öğretmenlik yapmış. Daha sonra üniversite hocalıkları takip etmiş bunu. 1939’da Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel müdürlüğü görevinde bulunmuş. Aynı yıl Urfa Milletvekili seçilen yazar, 1959-1963 yılları arasında İlahiyat Fakültesi İslam Sanatları Öğretim Üyeliği ve Ankara Üniversitesi Rektörlüğü yapan yazarı 1980’de kaybetmişiz.

Estetik, Sanat Tarihi ,Edebiyat alanlarında bir çok eserin sahibi olan yazardan geriye kalanlardan bazıları şunlar: Estetik, Metafizik, Büyük Muzdaripler, Filozofi ve Sanat, Ahmet Haşim ve Sembolizm, Edebiyatta Akımlar, Estetik ve Ana Sorunları, Leonardo da Vinci’nin Sanatı, İslam Ülkelerinde Sanat, Barok Sanatı …


Yazının başlığından da anlaşılacağı gibi ben size bu kitaptaki en güzel denemelerden biri olan ve insan “el”inin felsefesini yapan denemeden söz edecektim, ancak yazı oldukça uzadı. Size naçizane tavsiyem, önce şöyle bir ellerinize bakın dikkatlice, sevgiyle; sonra da bir şekilde ulaşın bu kitaba. Zamandan yana kazancınız olacaktır…

Bosna Piramitleri: Tarih Kitapları Yeniden Yazılacak