Avrupa Parlamentosu, UFO’lar ve dünya dışı varlikların üzerindeki gizliliğin kaldırılması için bir bildiri yayınladı. Otuz üç meclis üyesinin yayınladığı ortak bildiride ABD’nin geçmişteki arşivlerini tüm dünyaya açması örnek olarak gösterilerek bütün UFO belgelerinin kamuoyu ile paylaşılması istendi.
“Dünyadaki birçok devlet gizlenen UFO belgelerini açıklamaya başladı”
Brezilya Hava Kuvvetleri gizledikleri belgeleri açıklıyor. Fransa gizlenen UFO dosyalarını açıkladı. İngiltere Savunma Bakanlığı, gizli tutulan UFO dosyalarını açıkladı. Danimarka Devleti UFO dosyalarını açıkladı. Bu ve benzeri haberlerle dünya çapında devletler bazında UFO fenomen’inin ve uzaylı olarak tanımlanan ‘Dünya Dışı Zeki Yaşam Formlarının’ resmi olarak da kabul edildiğini görüyoruz.
Aslında röportaj düşüncemizin temelinde yatan unsur biraz önce değinildiği gibi ‘Dünya Dışı Zeki Yaşam Formlarının’ gerçekten dünya dışı mı yoksa iç içe bir durum mu olduğu ve benzeri türde genel kabul gören anlayışları sorgulamaktır.
Verdiğimiz son örneklerden en eskilere yani mağara resimlerine kadar tarih boyunca hep insanlıkla iç içe olmuş bir konuya farklı bir bakış açısı getirerek yabancılaşma hissini ortadan kaldırmaya çalışacağız. Bizlerle bu kadar içli dışlı olmuş bu fenomenin bizlere yabancı olması düşünülemez. Doğrudan temasların kitlesel çapta olmaması nedeniyle kitlesel olarak üzerinde fazla durulmayan bu konu, ardında yatan bir takım gerçeklerden dolayı bu şekilde gelişmiştir. İşte bizim de bu noktada zaten yaşanmakta olan ifşaat sürecine doğrudan destek vermekten ziyade gün gibi ortada olan bir durumun arkasında yatan gerçekleri sorgulama yönünde olacaktır.
Şunu çok iyi biliyoruz ki teknolojileri bizlerden çok çok daha ileri. Hatta bizler çok çok geri iken bile bizlerden çok ileri bir teknolojiye sahip birçok farklı zeki yaşam formu ile karşı karşıyayız. Bu zeki yaşam formlarının binlerce yıl boyunca bizlere yaptığı müdahalelerin ve manipülasyonların ise farkında değiliz. Pozitif ya da negatif, irade sahibi her yaşam formu gibi onlar da dünya ve üzerindekiler üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahipler. Özgür irade yasası gereği bu durum zaten engellenemez.
Anlamak istediğimiz ne kadar ileri gidip gitmedikleri. Tavuk çiftliğinde yetiştirilen besi tavukları mıyız? Yoksa özgür iradelerine ancak mecburi şartlar altında müdahale edilen kozmik bilinç gelişimine dokunulmayan varlıklar mıyız? Ya da bu ve diğer olasılıklar spektrumumun neresindeyiz? Tabiî ki işin içinde birçok farklı zeki yaşam formu olunca kendi aralarındaki anlaşmazlık olasılıklarını da eklemeliyiz.
Bu sorgulama niçin başlamış olabilir? Yazının başında da belirtildiği gibi devletler düzeyinde başlayan açıklamalar ve artan UFO gözlemleri ve yine artan yakın temaslar bizi bu noktaya getirdi. Bir şeylerin olup bittiği zaten bilinmekteyken asıl olup biten şeylerin yinede gizli kalıyor oluşu gibi bir histen kurtulma çabası gösteriyoruz. Kurtulabilmek için ise konuya dair akla takılan her soruya yanıt aramaya çalışmak istiyoruz. Belki de birçoklarının söylediği gibi konuya boş veremediğimiz için dolu dolu üzerine eğildik.
İndigo Dergisi’nde geçtiğimiz sayılarda ilk röportajına yer verdiğimiz araştırmacı Kuzey Atacan ile dünya dışı muhtemel yasam üzerine ikinci bir söyleşi gerçekleştirdik. Atacan’ın sorularımıza verdiği cevaplar, UFO’lar üstüne yapılan ciddi araştırmaları, dünya devletlerinin girişimlerini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Röportaj | Kuzey Atacan
Sayın Kuzey Atacan, öncelikle UFO’ların yeraltı, su altı ve gezegen yörüngesindeki üsleri hakkında ve bu üslerin lojistik amaçlı mı kullanıldığı yoksa ne tür amaçlarla kullanılıyor olabileceği hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Bilindiği üzere dünyamız var oluşundan bugüne dek sayısız dünya dışı medeniyetin ziyaretlerine maruz kaldı ve bu ziyaretler bugün bile büyük bir hızla devam etmektedir. Bu geliş, gidişler sırasında dünya adını verdiğimiz bu kozmik okyanustaki ufacık kum tanesi üzerinde hayatın yeni yeni filizlendiği dönemlerde kimi zeki varlık buradaki düşünme yetisine sahip canlı formlarına bilinmeyenin ve evrenin bilgisini taşıdılar.
Bu kozmik yolcular çok uzak yıldızları aşarak bizlere ulaşırken kimleri ise zaman, boyut kapılarını kullanarak bulunduğumuz sistemde tezahür etmeyi başardılar. Misyonları gereği bazıları uzun soluklu sürecek bu eğitim ve yeniçağa hazırlık döneminde burada kurdukları üslerde faaliyetlerini devam ettirip görevleri bittiğinde geldikleri sisteme geri dönerken, bazıları da dünyalı erkek ve kızları kendilerine eş edinerek yepyeni kalıcı medeniyetler kurmayı tercih ettiler.
Binlerce km ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiden buraya sayısız varlık grubunun geldiğini hesaba katarsak burada olmalarının birçok farklı sebebi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yüzdendir ki dünya dışı zeki varlıklara ait birçok üs hem yaşadığımız yer küre içerisinde, hem en yakın uydumuz olan Ay’ın karanlık yüzünde çok büyük üsler kurmuşlardır.
Bu üslerin kuruluş amaçlarından bazılarını kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1 – Galaksiler arasındaki geçişi ve bilgi transferini sağlamak.
2 – Komşu galaksilere ve dünyamıza yapılacak herhangi bir saldırı yada yıkımı engellemek.
3 – Kozmik şuura sahip yeni bir birleşik galaktik birliğin tohumlarını atmak.
4 – Kendi soylarının devamlılığını sağlamak ve yeni üstün melez bir türün ortaya çıkışına zemin hazırlamak.
5 – Biz insan oğlunun tehditkar ve yok etmeye yönelik faaliyetlerini kontrol altında tutmak.
6 – Galaksiler arasındaki seyahatlerde kullanılan araçların (UFO’ların) enerjileri temin etmek.
7 – İlk insandan bu yana dünyamızın çeşitli noktalarında yerleşik varlıklarını sürdüren bazı dünya dışı uygarlıkların yaşam alanlarına sahip çıkmaları.
8 – Antik çağlarda oluşturulmuş fakat sonraları bio genetik testlerle, savaşlarla, yıkımlarla öz benliğini yitirmiş, eski ilkel insanların deyimiyle “Yarı Tanrıların” şuurlarını yeniden uyandırmak.
9 – Bazı varlıklar ise bizlerde bulunan genetik yapının ilk sahipleri olduklarını söyleyerek dünya üzerinde yaşamakta olan torunlarının varlığına sahip çıkmak için buradalar.
10 – Kimisi ise insanoğlu dâhil yeni gelişmekte olan başka zeki varlıkları kolonileştirmek ve dünyamızın yaşam enerjisini, atmosferini, doğasını değiştirerek kendilerine uygun hale getirmek üzere dünyamız üzerinde ve çevresinde sayısız büyüklükte üsler kurmayı seçmişlerdir.
Bu üsler:
Yer yüzeyinde ve su altında.
Atmosferimize yakın noktalarda.
Ay ve Mars gezegeni gibi yakın yıldız sistemleri üzerinde.
Dünyamızın iç katmanlarında.
Çok gizli askeri tesislerde.
Ley hatları ve dünyamızın enerji akışının yaşandığı noktalarda.
Ve tahmin bile edemeyeceğimiz ıssız kasabalarda yerleşim yerlerinde kurulmuşlardır.
Dünya gen havuzunda dünya dışı (uzaylı) geni müdahalesinin vardığı boyut sizce ne olabilir ya da nedir?
Âdem ile Havva’nın dünyamız üzerinde ilk defa tohumlanıp çoğalmasından bu yana dünya dışından, şu ya da bu sebeple gelen galaktik yolcular dünyalı kız ve erkek çocuklarını beğenerek kendilerine eş seçmiş, onlardan bir takım yollarla melez çocuklar, evlatlar edinmişlerdir. Bu çocuklar hem bizlerin hem de onların DNA’larına sahip olup üstün bir takım yeteneklere sahip olmuşlar ve büyük medeniyetlerin hanedanları haline gelmişlerdir.
Zaten antik çağlara ait değişik formdaki iskelet ve kafataslarının bulunması ve bunların hangi türe ait olduklarının tespit edilememesi, ayrıca yazıtlarında bu varlıkların göksel bir takım çiftleşmeler sonucu meydana geldiklerini kanıtlar niteliktedir. Bu birleşmelerden çok öncesine bakacak olursak dünyamız henüz yaşanacak bir halde değilken bile üzerinde zaten değişik kodlar taşıyan birçok bakteri ve hücreye ev sahipliği yaptığını biliyoruz. Yaşamı tetikleyen bu hücrelerin ve bakterilerin yeni yeni oluşmakta olan dünyamıza çok farklı noktalardan düşen meteor ve parçacık taşıyan kozmik materyallerce taşındığını bilimsel veriler ışığında rahatlıkla söyleyebiliriz.Yakın bir zaman öncesi NASA araştırmacıları yaptıkları araştırmalar sonrasında, dünyamız üzerindeki bunca yaşam çeşitliliğinin ve DNA bileşenlerinin önceleri uzayda oluştuğu ile ilgili ikna edici birçok kanıtlar buldular zaten.
Son yapılan araştırmalarda, 12 meteorit incelendikten sonra, DNA bileşenlerinin uzayda oluştuğu kanıtlandı. Tüm bunların dışında, DNA’nın içindeki bazı bileşenlerin, dünyamıza ait biyolojide nadiren bulunduğu da gözlemlendi. Carnegie Bilim Kurumu’ndan Jim Cleaves, “Bu bileşenlerin dünyamızda bulunmaması, DNA bileşenlerinin kökeninin dünya dışından olduğunu destekliyor.” dedi. Tüm bunların dışında dünya dışı varlıklarca yapılan alıkoyma ve kaçırılma olaylarında olayı yaşayan tanıkların gözlemledikleri en önemli sahne gemiye alınmış olan insanların sperm ve yumurta hücreleri üzerinde yapılan mutasyon ve döllenmeye yönelik deneylerdir. Uzay gemileri içinde Cam fanus benzeri yapılarda saklanan ve gelişimleri incelenen birçok insan ve onların karışımı hybrid (Melez) varlıklar göze çarpmaktadır. Burada laboratuar ortamında yapay, ya da eşeyli yollarla meydana gelen ceninler istenilen düzeye eriştiklerinde yaşam olanakları sağlanıp gelişimleri tamamlandıktan sonra dünyamız içerisine adapte edilerek görevleri gereği içimize karıştırılıyorlar. İlk bakışta bizlerden çok farklı görünmemelerine rağmen birçok ayırt edici özellikleri de iyi incelendiklerinde rahatlıkla fark edilebilmektedir. Şuan bizlerle aynı atmosferi, aynı ortamı, aynı hayatları paylaşan sayısız melez varlık aramızda dolaşmaktadır.
Bir uzaylı istilası zaten olmuş ya da hali hazırda oluyor olabilir mi? Dünya üzerinde insanlar tarafından yapılan zihin yönlendirme tekniklerini ve zihin programlama çalışmalarını biliyoruz. Bu konuda uzaylıların insanlık üzerinde ne tür zihinsel operasyonları olabilir?
Bu soruya aslında çok çeşitli yönlerden bakmak gerek. Buradaki sorudaki kasıt fiziki bir istila ve saldırı şeklindeyse buna cevabım çok net olarak hayır olacaktır… Ama bu durum kategorik olarak incelenmelidir. Bilindiği üzere bir istila illa silahlarla ve ordularla yapılmaz. Gezegenimiz üzerinde bulunan ve gizli üslerde dünyalı işbirlikçileri ile bir takım yasal olamayan faaliyetler yürüten varlıkları bu istilanın bir tür alt başlığı olarak görebiliriz. Şuan için gözle görülür ve evet bu bir istiladır diyeceğimiz açık ve kesin bir bilgi yok.
Fakat yeraltında, dağlar içine oyulmuş mağara sistemlerinde, su altı ve okyanus dibi gibi noktalarda çok büyük oranlarda bir yerleşiklik ve üretim çalışmaları sürdürdükleri kesindir. Bazı dünya dışı varlık gruplarının, dünyalı gizli birimlerle iş birliği içinde teknoloji ve bilgi alışverişi içinde olmaları uzun soluklu derin bir istilanın işaretleri de olabilir.
Bunun yanı sıra söz konusu dünya dışı istila terimini farklı bir boyuttan ele alacak olursak evet beyinsel olarak birçok insan bu varlıkların egemenliği ve kontrolleri altında olup onlara hizmet etmekte ve sonucunu henüz tahmin bile edemediğimiz bir takım oluşumlara zemin hazırlamaktadırlar. Özellikle zihinleri kontrol edilen ya da onların bilinci ile bu dünyada bedenlenmiş bir takım şahıslar büyük toplumların başında liderlik vasfıyla kitleleri rahatlıkla kontrol edip istemleri doğrultusunda yönlendirmektedirler. Bu durum direk bir istiladan çok daha tehlikeli ve karışık bir saldırıdır. Bazı yaşanmış ve yaşanacak savaşların ve birçok ölümcül deneyin ardında bile böylesi bir etki söz konusudur ama direk bir etki ile saldırı şuan söz konusu olmadığı gibi, böylesi üstün teknolojilere sahip varlıkların dünyamızı ele geçirmeleri de pek uzun sürmese gerek. Böyle bir planları olmadığını şuan bunu yapmamalarından çıkarabiliriz. Ama tüm bunlara rağmen her şeyi tozpembe ya da çok güzelmiş gibi de göstermek yanlış olacaktır kanaatimce.
Dünya üzerinde insanlığın bugün içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak aslında başlatıldığı zannedilen ifşaat sürecinin de bir tür yönlendirme olma ihtimali sizce nedir? Yani ifşaatın arkasında aslında asıl gerçeğin ifşa edilmemesini sağlamak gibi bir çaba olabilir mi?
Ben bu ifşaat süreci içerisinde bir tek şeye dikkat çekmek istiyorum. Bu durum aslında bir yandan iyi diğer yandan kötü sonuçlar doğurmaktadır. UFO ve dünya dışı zeki varlıklar olgusu hakkında açıklama yapan hükümetlerin söylemlerini ve açıklamalarını göz önüne alırsak bu sözlerin ve yapılan açıklamaların çok yüzeysel ve halk arasından bilinenden öteye geçmeyen şeyler olduğunu görüyoruz. Açıklanan birkaç olayın dışında hiçbir detaya girilmemesi, tatmin edici bir açıklama yapılmaması, bilinenin ötesinde bir takım kanıtlar sunulmaması ve demeçlerin bir anda kesilip sıradan basit ve küçümsenecek bir konu gibi lanse edilmesi pek de doğru bir tavır değildir. Üstün körü yapılan açıklamalar sadece kamuoyunun baskısını azaltmak ve evet bir zamanlar böyle bir şey söyledik demek için yapılan devamı ve sürekliliği gelmeyen söylemler demetidir. Böylelikle UFO’lar konusu iki cümle ile geçiştirilip halkın tansiyonu en aza indirilmiş olacaktır. Bu halkı uyutma sürecinin yeni bir aşamasıdır.
Ben hükümetlerin ve yetkili üst düzey birimlerin bu tür çok gizli başlığı altındaki olayları açıklarken bunlar ile ilgili ne tür çalışmalar yaptıklarını ne gibi sonuçlara vardıklarını elde edilen verilerin neye ve kimlere dayandığını açıklamalarını ve bu tür UFO’lar ve dünya dışı varlıkları araştıran merkezlerin üniversitelerin kurumların tamamen saydamlaştırılıp, haber alma özgürlüğüne uygun hale getirilmesinden yanayım. Yoksa tüm bu açıklamalar “Suya yazı yazmak” gibi kalıcı olmayan eylemlerden öteye geçmez.
Bu durum ulusal bazı istihbarat birimlerinin 1974’lü yıllar da ve halen günümüzde de benzer bir yöntemlerle yaptıkları örtbas kampanyalarıyla birebir aynıdır. Önce sahte birkaç UFO görüntüsü özel efektlerle süsledikten sonra piyasaya gerçekmiş gibi sürülür. Kısa bir süreliğine varlıkları ve doğrulukları kanıtlanır gibi gösterilir. Ardından bu bir takım gizli birimler fotoğraf ve görsel öğeler üzerinde yaptıkları bir dizi sözde analizle görüntülerin sahte olduğunu açıklarlar.
Ve halka bu görüntülerin çok iyi hazırlanmış birer fotomontaj, hile oldukları lanse edilir. Sonra sözde yetkili birisi öne sürülerek: biz bile ilk başlarda bu görüntülerin gerçekliğine inandık ama detaylı analizler bu görüntülerin tamamen sahte olduğunu kanıtladılar şeklinde tüm kamuoyuna açıklama yapılır. Bu açıklamadan sonra tamamen gerçek görüntüler ve olaylar da bu yalan düzenin arkasında gölgelenip örtbas edilip inanan zihinler bulandırılır.
Günümüzde birçok ruhsal kanal mesajları yayınlanmaktadır. Bu mesajlarda uzaylı varlıklar insanlara, insanlığın hayrı için mesaj verdiklerini söylemektedirler. Bu konu hakkında fikirlerinizi öğrenebilir miyiz?
Ruhsal mesajlar konusuna gelince ben bu piyasada çokça yalan sahte ve şizofrenik sözde medyumun ya da kanalın olduğunu görüyorum. Ve bu kişilerin haline sadece gülüyorum. Hangi vasıfla seçildikleri belli olmayan, bizim bildiklerimizden öteye geçmeyen, masalımsı, birbirinden tutarsız, bilimle dinle mantıkla arkeoloji ile çelişen, birçok insan kaynağını bile bilmedikleri yerlerden bilgi mesaj aldıklarını söyleyip bunları etraftaki insanlarla paylaşıyorlar.
Bu ilk bakışta gülünecek bir durum gibi görünse de çok tehlikeli ve toplumu yakından ilgilendiren bir konudur. Bu sözde kanalları ya da medyumları ve onların mesajlarını burada eleştirirken ‘Gerçek medyumları ya da sezisi çok çok üst derecelerdeki insanları bu durumdan ayrı tutuyorum.’ Şimdi soruyorum size bugüne dek okuduğunuz, duyduğunuz sayısız kanal ve medyumik bağlantı içinde hangileri kanıtlanmış ve temeli büyük bir gerçeğe dayanan açıklamalardı.
Alınan sözde bilgiler içinde; dünyanın bir okul olduğu, UFO’ların sürekli bizi ziyarete geldikleri, yıldız savaşları, kozmik öğretmenler, soyut kapılar ve ruhsal enerjiler dışında başka ne duyduk? Hangi medyum ya da kanal uzaylılardan bilgi alıp bir kanserin ilacını, ya da bir uzay gemisi prototipini, ya da bizim bilmediğimiz ya da çok geçmişe dair unuttuğumuz olayların bir dökümünü bizlere sundu. Hiç biri!
İşin diğer bir komik ve bir o kadar alaysı tarafı da bu bilgileri verenlerin ya dünya dışı zeki varlıklar olması ya da eskiden yaşamış üst benliğe sahip insanların eterik âlemden gönderdikleri mesajlar olmasıdır. Uzaylı komutanlarla, Atatürk ile Hz Mevlana ile Hz İsa’ ile görüştüklerini bile söyleyen öyle şahsiyetler tanıdım ki inanın anlattıklarını duysanız sayısız cilt komik kitaplar ve filmler çekebilirsiniz. Hiçbirinde bir inkılâp, akan kan ilgili bir çıkış yolu, yoksulluk çeken halka verilecek bir parça ekmeğe dair bir cömertlik, Allah’ın kelamını dair tasdikleyici bir söz duymadım ve görmedim.
Benim bu konuyla ilgili çok merak ettiğim bir şey: eterik âlemde ya da farklı boyutlarda bulunan bu varlıklar nasıl bu kadar rahat ki kafalarına göre insanlarla iletişim kuruyorlar ve her şeyi çözmüş gibi yazılı sözlü aktarımlarda bulunuyorlar. Bilgi aktaran bu üst şahsiyetlerden dışında neden zamanında yine çok özel işlere imza atmış diğer bilim insanları ya da din önderleri, komutanlar yok bu durumda anlaşılabilmiş değildir.
Fatih Sultan Mehmet’i sayarken ondan bilgi alırken Deli İbrahim’i, ya da Vahdettin’i neden kimse kaileye almıyor çok merak ediyorum… İnanın ben bu tip kitapları çok inceledim ve okudum. Artık bırakın okumayı dinlemeye bile tahammülüm yok. Siz okuyucu dostlarıma da kendi naçizane kanaatim tavsiyem bu tip kişileri ya da sözde mesajları kaileye almamanız. Sizlerin sırtından tonlarca para kazanan, kitap satan, TV’ye çıkıp boy boy manşet olup, inançlarınızı sömüren kişilere pirim yaptırmayınız.
Örneğin, dünya üzerinde ‘Yeni Bir Irk’ projesi gibi bir projeleri sizce olabilir mi? Ya da sizce dünya çapında ne tür bir proje üzerinde çalışmaktadırlar?
Evet, elde edilen veriler ve gözlemler böyle bir projenin varlığını göstermektedir. İnsan ve hayvan kaçırılmalarındaki asıl sebeplerden biri de DNA’mızdaki duygu kodlarımızın deşifresi dışında yeni bir ırkın meydana getirilmesi yatmaktadır. Kimi varlıklar bu çalışmalarını iyi temellere dayandırırken kimleri ise bu tür çalışmaları fark kötü amaçlar için gerçekleştirmektedirler.
Ele geçen ölü varlık bedenleri, mutasyona uğramış canlılar, kaçırılan insan embriyoları ve ceninleri, kişiler üzerinde yapılan jinekolojik incelemeler bu projelerinin korkunç derecede ilerlediğinin birer kanıtıdır. Yeni yeni açıklanan ve deşifre edilen gizli bir üs olan Dulce Üssü’nde mutasyon geçirmiş canlıların meydana getirildiği ve Meksika ve Güney Amerika kırsallarında görülen ve keçi koyun gibi hayvanların kanı ile beslenen bir tür yaratığın bu üsde yaratılıp yetiştirildiği bilgisi o üs de görev yapmış yetkililerce dünya kamuoyuna sızdırılmıştır. Bu üs içerisinde 6 özel bölüm bulunmakta ve her biri bölüm çok farklı konulara hizmet etmektedir. Ama bizi burada asıl ilgilendiren bölüm 6. bölümdür. 6. Bölüm “Kâbus Salonu” olarak bilinmektedir. Burada balıklar, kuşlar, fareler vb. hayvanların orijinal şekillerinin değiştirildiği genetik laboratuarlar yer almaktadır Bu katta ayrıca çok kollu ve çok bacaklı insanlar, kafeslerde tutulan7 feet(2,13 m) uzunluğunda humanoid-yarasa benzeri yaratıklar bulunmaktadır.İnsan genetik haritasının çıkarılması (Genome projesi) için Amerikan Enerji Bakanlığının (DOE) içinde şu kuruluşlar bulunuyordu; “Ulusal Sağlık Enstitüsü”, ” National Science Foundation ” (Ulusal Bilim Vakfı), ” Howard Huges Medical Institue ” ve tabii ki, DOE tarafından yürütülen Dulce yeraltı laboratuarları.
Burada bulunan dünya dışı varlıklar androjinal’dı (Hem erkek hem dişi, çifte cinsiyetli) ve ortaya çıkan canlı, partenogenez’le (Yani kendiliğinden üremeyle) çoğalıyordu. Dulce’de çok geçerli form veya üreme poliembriyoni idi. Her embriyo 6 veya 9 birey ortaya çıkaracak şekilde bölünüyordu. Dünya dışı ve insan Bio-Tekniği insanlığa hizmet etmek için mi, yoksa bizleri kontrol etmek ve egemen olmak için mi kullanılacak tam olarak bilinmese de insanların ve hayvanların UFO’lar tarafından kaçırılanlar genetik deneylerde kullanıldıkları kesindir.
Yine birçok ruhsal kanal mesajında ‘hasat’tan bahsedilmektedir. Bu mesajla uzaylı varlıklar insanlar üzerinde ne çeşit bir yönlendirme amaçlamaktadırlar?
Asırlardır süre gelen bir çalışmanın ve emeğin sonucu olarak gerek dünya dışı zeki canlıların bizlere olan iyi niyetli müdahaleleri gerekse içimizdeki uyanmış şuurların ve kişilerin yapacakları çalışmalar bundan çok uzun zaman önce tohumları atılan bu kozmik bilinç ekiminin çok yakın zamanlarda yeşereceğinin bir göstergesidir. Hasat zamanı geldiğinde gerçeğe uyanan bilinçler altın bir çağın temellerini atacaklar. Yüksek bilinçlerle ve şuurlarla, evreni daha iyi anlayacak ve var oluş maksadımızı çok daha iyi kavrayacağız. İşte o gün geldiğinde çok büyük farklılıklar ortadan kalkacak ve birleşik bir insanlık realitesi ortaya çıkacaktır. Ardından da galaktik bir konseyin bireyleri olmanın gücünü, huzurunu, farkında lığını yaşayacağız.
Bu süreç oldukça zor olduğu gibi birçok yıkıma, kayıplara neden olacaktır. Fakat Kurtuluşta beraberinde gelecektir. Bu durumu tıpkı bir çamaşır makinesinin çamaşırların üzerindeki kiri, lekeyi söküp alması gibi düşünebiliriz. Tabi ki bu durumu tersine çevirmek isteyenlerde olacaksa da onlarda zamanı geldiğinde umarım yanlışlarının farkına varıp ışığa aydınlanmaya doğru yürüyeceklerdir. Gözlerini ışığa şimdiden sımsıkı kapayanlar ise altın çağın gelişi ile aydınlık karşısında helak olup gideceklerdir. O yüzden şimdiden gözlerimizi yaklaşmakta olan ışığa alıştırmalıyız.
Bu mesajların takipçileri ve savunucularının uzaylı varlıklara karşı teslimiyet derecesinde bağlılıkları ve onları mutlak anlamda iyi niyetli görmeye aşırı yatkınlıklarını nasıl yorumluyorsunuz?
Ben bu tip düşünceleri ve inanışları tamamen yanlış buluyorum. Tüm bunlar yaratıcısını ve onun göndermiş olduğu kutsal kitaplarını unutup inancını yitirmiş bir gurubun ya da zümrenin kendine yeni bir inanış uydurmasından öte şeyler değildir. Yapılan bu eylemler ve düşünceler antik çağlardaki ilk insanların dünya dışı zeki varlıkları görüp onları kutsallaştırıp tanrılaştırması kadar yanlış bir tutumdur. Tüm bu bağlılığın, yanlış itikadın sebebi tamamen cahillik, inanç eksikliği, toplumda özel farklı bir yer mevki edinememedir. Sözde kanallar ise bu palavraları sayesinde kandırdıkları kişiler üzerinden dünya paralar kazanmakta ve sahte mevkiler edinmektedirler.
Öncelikle şunu çok iyi idrak etmeliyiz. Bizler dâhil evrenin en ücra köşesinde bulunan herhangi bir zeki bedenli ya da bedensiz hiç bir varlık kusursuz değiliz. Kusursuzluk yalnız yaratana “Allah’a” mahsustur. Bilinç ya da yaratılış olarak bizlerden ileri olmaları bizleri ne çok geri ne çok ileri yapar. Çünkü her varlık yaratılış bakımından kendine has özel yetilerle donatılmıştır. İnsanoğlu olarak hepimiz en yakınımızdaki güvendiğimiz sevdiğimiz insanlardan bile sayısız darbeler yerken, gidip de görmedikleri, varlıklarından bile bir haber oldukları sözde kutsal veya üst benlikli varlıkları nasıl iyi niyetli görürler hala anlamış değilim.
Dünya dışı varlıklardan ya da öte alemden bilgi alan dostlara sorarım. Madem bilgi aldıkları varlıklar bu kadar üst boyutlarda yer alıyorlar ve bizi göre anlaşılmamış birçok şeyi çözmüşler.
a) Neden hala 1947 deki gibi UFO enkazlarını sağdan soldan topluyoruz?
b) Niçin hala asırlardır bizler üzerindeki deneylerini bir türlü tamamlayamıyorlar?
c) Neden onca bilgi iletişim kanalı varken sizleri kullanma gereği duyuyorlar?
d) Tanrının iradesi bu kadar boş ve kontrolsüz mü ki her varlık farklı farklı boyutlardan gelip kişiler üzerinden istedikleri gibi yaşama müdahale edebiliyorlar?
e) Her sırra özel bir cevapları yazdıracak bir kitapları olan bu varlıklar ve sözde onlardan bilgi alanlar neden hala hiçbir icraat gösterip bir şeyleri değiştirmiyor başladıkları aynı noktada yaşamaya devam ediyorlar?
f) Bunca alınan bilgiler içerisinde hangisi yeni bir keşfe yol açmıştır?
Sonuç çok komik olacak ama cevap h) şıkkı yani hiç biridir.
Sonuç olarak, siz tüm bu yaşananların ardındaki büyük resmi bize nasıl çizersiniz? Parçaları nasıl birleştiriyorsunuz ve büyük resimdeki en büyük olay nedir?
Orada bir yerde büyük ve keşfedilmeyi, gidip almamızı bekleyen kocaman bir gerçek var. Fakat bizler ona ulaşmaya henüz tam anlamıyla hazır değiliz. Çünkü hala bazı şeyleri görmemek anlamamak için diretiyoruz. Gerçek ile hayalin, doğru ile yanlışın, siyahla beyazın kesiştiği çizgideyiz.
Daha içinde bulunduğumuz dünyayı tanımazken evren ve öte âlemler hakkında yorum yapmaya çalışıyoruz. Bir yandan ışığa ulaşmak isterken diğer yandan hurafelerle, masallarla, sahte inançlarla kendi gözlerimizi kör ediyoruz.
Lütfen ön yargılarımızı egomuzu bir yana bırakıp dünya denilen bu limandan ötesini görmeye çalışalım. Başımızı kaldırıp öte baktığımızda işte o gün göreceğiz ki önümüzde bizi bekleyen koca bir sırlar okyanusu ve koca bir dünya bizi bekliyor olacak. Bu güzel röportaj tadındaki söyleşimize son vermeden önce çok sevdiğim bir söze yer vermek istiyorum. ‘Düşünce değiştirmek, ona sadık kalmak için gerektiğinden çok daha fazla cesaret gerektirir.’ ( Friedrich Hebbel (1813–1863)
Teşekkür: Buradan çok değerli dostum ve alanında önemli bir yazar olan Türker Ercan Bey’e ve Nesrin Dabağlar Hanım’a sonsuz sevgilerimi ve saygılarımı sunuyor ve bana verdikleri değer ve söz hakkı için teşekkürü kendilerine bir borç biliyorum. Sevgi ve bilgi paylaşıldıkça büyür. İyi ki varsınız. Teşekkürler. Bilinen ve bilinmeyeni okuyucusu ile buluşturan İndigo Dergisi ve yazar kadrosuna bana bu interaktif bilgi paylaşımı ortamında yer verdikleri için de ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Umarım daha nice söyleşi ve röportajlarda yeniden beraber oluruz. Sevgi ve ışıkla kalın. Güç bizimle olsun. Kuzey Atacan.