Güneş doğmuyor. Çağlar açılıyor, çağlar kapanıyor.

Zihnimin derinliklerinde fantastik sinemanın kurgulayıp, sunduğu çağlar öncesi zamanlara ait savaş sahneleri duruyor. Filmler bitiyor, ancak film ile gerçek hayatın acıları arasındaki sınırdan hangisine dahil olunduğunun ayırdına pek varılamıyor. Genelde filmlerdeki mutlu sonlara rağmen umudumun yerini korku, endişe ve türevi duygular alıyor.

Güneş doğmuyor. Çağlar açılıyor, çağlar kapanıyor.

Devasa yaratıklara, kötü ruhlara ve şeytani güçlere karşı girişilen her mücadelede iyinin ve iyiliğin kazanacağına olan umudum önce filizleniyor, sonra yüreğimde kocaman bir ağaç olmak üzereyken yerinden sökülüyor. Filmin sonunda beyazperdede açan güneş, salondan çıkınca içime doğmuyor yine de.

Çağlar açılıyor, çağlar kapanıyor. Binlerce yıllar geçiyor, yeni yüzyıllar geliyor… İmparatorluklar çöküyor, ulus devletler doğuyor… Çağdaşlaşmanın olduğu, hümanizmin yükseldiği söyleniyor. Toplumların bilinç düzeyleri artıyor, ama güneş doğmuyor.


Sapanlar yerini önce mancınıklara, sonra füzelere bırakıyor… Kılıçlar yerini toplara, tüfeklere… At arabalarının yerini savaş gemileri alıyor… El bombalarının yanına ise atom bombaları ekleniyor.

Kıyımlar, katliamlar olmaya devam ediyor… Soykırımlar, istilalar süregeliyor. Çocuklar ölüyor, analar ağlıyor. Ama son bulmuyor…

Derebeylikler yıkılıyor, küresel güçler doğuyor. Silah kaçakçıları yakalanıyor, ama silah tüccarları artıyor. Konseyler, birlikler, paktlar kuruluyor; düşmanlıklar, kavgalar, zulümler azalmıyor. Seviştikçe orduların sayısı çoğalıyor. İnsan doğuyor, insanlık ölüyor…

Savaşların adları ve araçları değişiyor, ama insanoğlunun makûs talihi değişmiyor. Barış sözcüğü, dünya liderlerinin dudakları arasından çıkan bir söylem olmaktan öteye gidemiyor.

Bir avuç toprak uğruna, bazense para ve petrol için, kimi zaman sadece “öteki” olmak nedeniyle… Din, mezhep farklılıkları bahane edilerek… Daha çok silah satmak, daha çok zenginleşmek için…


Bir sinema filminde olup, bitmiyor tüm bu olanlar! Hayatın içinde tüm gerçekçiliği ve acıları ile yaşanıyor.

Yeni bir yıl daha geliyor. Mum, meşale ne bulursak yakacağız… Dileklerimiz, adaklarımız olacak yeni yıla dair. Tüm dünya insanları olarak aynı anda dua edeceğiz kendi inançlarımızda. Benim tüm dualarım barış için olacak iki bin on üç yılından. Bu kadar gelişmişlik ve icat yeter, barışı icat etmenin vakti geldi…

Günlüğüme ve kalbime her yıl sonunda ve her film çıkışında olduğu gibi yine aynı şeyleri düşmek istemiyorum artık…

Gün oluyor, sabah geceyi örtüyor; ama içimdeki güneş bir türlü açmıyor…

Barış gelmiyor… 

Güneş doğmuyor…


Not : Tipografik poster tasarımı Selman Hoşgör’e aittir.

  • yerini (4)
  • barış (3)
  • güneş (3)
  • çağlar (3)
  • yeni (3)
  • silah (3)

Hastalıkların ruhsal ve zihinsel nedenleri