İşin hayrı süreçte mi? Sonuçta mı?

Hayatımızın hemen her kulvarında yaşadığımız olayları sonuca odaklı bir yaklaşımla değerlendiriyoruz. Olumlu sonuç; değerli emek, olumsuz sonuç; boşa harcanmış emek olarak etiketlendirilir. Ya süreç?

İşin hayrı süreçte mi? Sonuçta mı?

İşin hayrı süreçte mi? Sonuçta mı?

Süreci önemsemezsek, adresin son noktasına giderken yoldaki güzelliklerin tadını çıkartamayız ve vardığımız yer bir hayal kırıklığı ise gördüğümüz tek şey önümüzde yükselen bir duvar olacaktır. Yolda giderken manzaranın güzelliğine, köşe başlarında gizlenmiş hediyelere hiç bakmadığımız için, gördüğünüz manzarayı bir kazanç olarak değerlendiremeyiz.

Gözlerimizi sonuca dikmişken, bizim için sadece bir başlangıç bir son vardır. O kadar yolu boşuna yürüdüğümüzü düşünüp hayıflanırız. Hırslanırız. Öfke biriktiririz.


Kötü diye bir şey yoktur aslında. Belki de iyi de yoktur. Olan her şey en hayırlısıdır.

“Hayırlısı” kelimesi o kadar hayatımızda yer etmiş ki her şeyde kullanır olmuşuz. Hele bir konu yorum yapma konusunda bıçak sırtı bir konuysa ” hayırlısı olsun” demek farzdır bizim kültürümüzde. Fakat bu sözcüğün içerdiği teslimiyeti hayatımıza ne kadar sindirebiliyoruz?

“Hayırlısı olsun” derken bile sonucun hayrından bahsederiz. Sonuç iyi mi? “E hayırlısını diledik. Hayırlısı oldu. Her şey çok güzel olacak” deriz ve kendimizi buna inandırırız. Peki o sonuca giderken yaşadığımız, düşündüğümüz, hissettiğimiz, istediğimiz şeyler bizi olumlu sonuçlanan bu durum sonrasında zorlayıcı deneyimlere hazırlamışsa ne olur? Durum yine hayırlıdır aslında. Öğretici olduğu için hayırların en güzelini barındırır. Ama bu durumda, olumlu olmasına rağmen, sonrası zorlu olduğu için, hayırlı olan durum, katlanılmak zorunda kalınan “şer”e dönüşür gözümüzde.

Ya da olumsuz sonuçlanan bir durum arkasından olumlu açılımlara vesile olan durumlar yaşarız. Olumsuz durumu “hayırlısı buymuş” deyip kabullenmek daha kolaydır. Fakat yine de süreci önemsemeyip, arkasından hayırlı olumlu bir durumun yaşanacağını ummayız.” Tamam oldu bitti. Hayırlısı buymuş” deyip, kestirip atarız. Oysaki bir durup süreci değerlendirsek ne hayırlar bulacağız içinde. Ya da o anda değerlendirmesek bile süreci yok saymayıp, ileriki süreç içerisinde değerlendirilecekler arşivine kaldırsak, bu bilinçle neler öğreneceğiz o arşiv bilgilerinden kim bilir.

Çünkü bazı hayırlar sıcağı sıcağına ortaya çıkmaz. Zamanı gelince arşivden güneş gibi parlar ve mesajını iletir bize. Almaya gönüllüysek görürüz, duyarız, biliriz

Çok yakın dönemde yaşadığım bir yaşanmışlıkla, anlatmak istediğim şeyi bizzat nasıl deneyimledim anlatmak isterim:


Çok istediğim bir kurumda açılan bir pozisyon için iş başvurusunda bulundum. Açılan pozisyondan haberdar olmam tesadüfi bir durumdu. Arkadaşım başka bir pozisyon için olan başvuru formunu bana getirdi. Ben yanlış doldurduğum bir yerden dolayı yeni bir form indirirken, istediğim pozisyonun ilanını gördüm ve o pozisyona başvurdum. Sınavı geçtim, mülakata girdim.

Her şey su gibi akıyordu ve güzel şeyler olacağına dair hissiyatım da çok güçlüydü. Sadece sınava girmeden önce anlık bir negatiflik hissettim ve sonra yok saydım. Mülakatta da kuruldan aldığım geri bildirimler çok olumluydu. Pozisyon için aranan özellikleri fazlasıyla taşıdığım da aşikardı bana göre. Hayırlısını diledim tabi. Her türlü sonuca kendimi hazırlamaya çalışmama rağmen, olumsuz olmamasını dilemek ve beklemekten kendimi alamadım. Hatta olumlu sonuca odaklı planlar bile yaptım zihnimden.

Sonuç: Negatif.

Haberi aldığım an duygularım ve düşüncelerim oldukça karıştı. Bir hayal kırıklığı yaşadım. İlk saatlerde konuyla ilgili hiçbir şey düşünmemeye ve hiç kimseye söylememeye karar verdim. Olumsuz duygular içinde değildim. Aksine anlamlandıramadığım ve böyle bir duruma yakıştıramadığım bir huzur vardı içimde. İşte o zaman geçmiş ve gelecek yoktu. Şimdi vardı. Ben sadece ‘vardım’. Boşluk hissinin içinde bir şeylerin içini doldurmaya çalışmadan, sadece ‘ben’ vardım.

“Olan en hayırlısıydı” zihnim ve kalbim bu konuda hemfikirdi. Fakat başlangıcı ve sonu olan bu serüvenin bir anlamı vardı. “Hayırlısı buymuş” deyip işin içinden sıyrılmaya hiç niyetim yoktu. Olayın bana anlatmaya çalıştığı, öğretmek istediği bir şeyler vardı. Bunu anlamam için de sonuca değil, sürece bakmam gerekiyordu. Ve bu olay burada da bitmeyecekti. İlerleyen zamanlarda da zamanı geldikçe parlayacak mesajları aramalıydım. Yani sonuç bile sonuç değildi. Son değildi.

Geçmiş işte böyle süreç değerlendirmelerinde işe yarar. Sonuca takılıp Vah tüh türküsü söylemek, Yaradanın RAB sıfatını farkında olmadan reddetmektir.

Bu olayın geçmiş sürecinden kendi adıma hayır çiçeklerini topladım, gelecekte gizli çiçeklerle bir “Hayırlısı buymuş” bahçesi yapacağım.Ama yüzleşmekten kaçıp, süreci yok sayıp “Allah böyle uygun gördü. Ben de katlandım” diyerek ve bunun adını teslimiyet koyarak değil, süreci değerleyip, sorumluluğu üstlenerek ve Yaradanın RAB sıfatının tecellisini arayarak;


Sonucun ve sürecin hayrına teslim olarak…

Bütün insanlar deli doğar bazıları öyle kalır


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...