Efsanelere konu olan Babil Ve Kral Nemrut bir kule inşa ettirmeye karar verir. Gökyüzünün en yüksek katına ulaşıp Gök Tanrı’ya dokunabilecektir.
Oysa ki ne kadar yükseğe çıksa da aradığını bulamaz, öfkelenir.
Kölesine buyurur,
“Okunu fırlat!”
Bir süre sonra ok, üzeri kanlı geri gelir.
Kral sevinir.
“Bana görünmeyen Tanrı’yı yok ettim.”
Vurduğu ise sadece bir kuştur.
Gök Tanrı buna karşılık güçlü bir fırtına gönderir.
Kule bölünür, parçalanır.
Ülke insanları korkudan konuşamaz olur, öz dillerini unuturlar.
Kendilerini yeniden ifade etmeye başladıklarında ise, ortaya yetmiş üç farklı dil çıkar.
Var oluşun çeşitlenmesini anlatan efsanede Kral Nemrut, birliği bozan kişi olarak yerini alır. Babil sözcüğü ise, bülbül sözcüğünden türemiştir; ‘türlü söyleyici’ anlamındadır.
Bilim insanları, düşünürler yıllarca çeşitliliğin neden gerekli olduğunu araştırmışlardır. Bir dil bilimci olan Noam Chomsky şöyle der:
“Dil özgür yaratım alanıdır; kuralları sabittir ancak dilin ne şekilde kullanılacağı kişinin kendi seçimidir, her dil sonsuz çeşitliliğe sahiptir.”
Bir besteci olan Dave Van Ronk ise bu konudaki görüşünü şu sözleri ile anlatır;
“Müzik söz konusu olduğunda, temasını, yapısındaki çeşitliliği; simetrik ve asimetrik özellikleri hissedebilirsiniz ve tüm bunlar sizin algılarınıza göre değişir.”
Bir yazar olan James A. Michener ise çeşitliliği tanımlarken “Bir yazarın yaptığı, ilginç bir parçayı açığa çıkartmasıdır.” ifadesini kullanır.
İnsan beyni analiz ederek, parçalara ayırarak senteze ulaşır. Sentez, parçalar arasında bağlantı kurarak bütüne ulaşmaktır. Parçalardan bütüne ulaşmak bir çeşit sanattır. Doğaya uyumlanma ve doğadaki güzellikleri anlamak için çeşitlilikten yola çıkarak mutlak güzelliğe ulaşmaktır. İlahi sanatın güzelliğini her parçada görebilmektir. Bu yaşamın sentezlenmesidir.