Aşık olmak çok kolaydır ama vazgeçmek, unutmak bir o kadar zor. Aslında her şey insanın kalbiyle beyni arasında gelişmekteyse de, kişi bile bile, bir o kadar kontrolsüzce kendini bir maceraya kaptırır ki durdurana aşk olsun.
Antonie Bret; “Aşkın gelişi, aklın gidişidir.” der. Düşünüldüğünde ne kadar doğru bir söz değil mi? Aşık olunca içimizde fırtınalar kopar, ayaklarımız yerden kesilir, içimiz içimize sığmaz… Oysa hiç de önemi yoktur aşık olduğumuz kişinin. Bunun üzerine Aşık Veysel ne güzel demiştir; “Güzelliğin on para etmez; Bu bendeki aşk olmasa…”
Bir ömür içinde insan istediği sürece birine de aşık olabilir.
İşin ilginç yanıysa insanın aşk zehrini içtikten sonra, hatasını görse de kolay kolay vazgeçememesidir. Tuzlu su gibidir aşk; içtikte susarsın, susadıkça içersin… İçine girdin mi kurtulamazsın.
Hızlı gelişir bizim aşklarımız. Çok geçmez evleniriz. Ardından öyle boğarız ki birbirimizi nefes alamaz oluruz.
Evlenmeden ‘tabii hayatım, sen nasıl istersen’ diyen çiftlerin aşkları evlendikten sonra sahiplenme duygusuyla tüm iç dünyamızın kimyasını bozan ‘Olur mu öyle şey, onu da yapmayıver’ laftalarıyla tükenme sürecine girer.
Ne kadar savaşırsan savaş ,’aşkım,evliliğim, için şunu yaptım’ derken diğer taraf, ‘şunu yapmadın’ diye cevap vermeye başlar. Ve sen ne söylersen söyle karşılığında mutlaka başka bir hipotezle karşılaşırsın.
Fakat aşkın bir sarmaşık olduğunu farketmemiz işin en zor bölümüdür. Nasıl sarmaşık, bir ağacı dıştan sarar, yemyeşil gösterir ama içten kurutursa; nice çınarlar, nice selvi boylular aşkın sarmalamasıyla içten içe sararıp kurumuştur.
Ve sonra da aşk için; ‘acıdır, gözyaşıdır, kederdir, ayrılıktır, hasrettir, hicrandır. Aşk içinde hiç iyi özelliği olmayan bir şeydir’ demeye başlarız.
Tüm bunların yanında eski aşklar vardır. Hani üzerinde yıllarca konuşulan. Onların anlatımıyla da aşk kısa ve nettir. ‘Evvelkiler aşkı aşka kattılar… Dünküler de aşkı başka tattılar… Bugün şehvetine esir olanlar; Aşkı tutup uçurumdan attılar…”
Peki ya bizler? Eğer bizler de aşkı aşka katmayı beceremeyenlerdensek vazgeçebildiklerimiz kadar mutlu olanlardan olalım. Ne dersiniz?