Ölüm her daim düşündürmüştür beni ve özümüze dönmek için aşk kadar da etkilidir benim için. Bir aşk ve bir de ölüm düşüncesi değiştirir insanı, aslımıza varmaya teşvik eder.
13 Mart gecesi çok sevdiğim dedemi kaybettim ve kefene sarılmış ölü bedenine bakarken ve defnedildikten sonra çevremin haline bakarken yine aynı düşünceler sardı beni. Ölüm yoktu, göç vardı ve bizim de bu yolculuğa çıkma vaktimiz gelene kadar da arınmamız gerekiyordu. Tıpkı aşk’ın insanı arındırdığı gibi ölüm düşüncesinin de arındırdığına inanmışımdır her daim.
Ne zaman bir insanın yakını, çok sevdiği biri ölse gözyaşları sel olur, durduramazsın akar gider. Ağlamayanlara ise ‘ne kadar da gamsız’ diyen gözlerle bakılır. Tıpkı bana baktıkları gibi. O kadar çok yakınımı, sevdiklerimi ölüm denen ve aslı göç olan bu yolculuğa uğurladım ki ve hiçbir vakit gözyaşı dökemedim. Belki de ölüme ölüm olarak bakamayışımdı buna sebep. Hastalıklar, sevdiklerimin canının yanması beni daha fazla üzer ölüm denen göçten. Her şeyden önce bir öğretmendi ölüm benim için.
Bu dünya denen gezegene tek geldik ve tek gidiyoruz. Buradaki hayatımızda sorumluluklarımızdan kaçtığımız çok olmuştur ve sevdiklerimiz çoğu zaman isteyerek sorumluluklarımızı üzerine alır. Lakin ölüm de bu yoktur. “Ben ölmek istemiyorum, benim yerime sen git, sen öl” demek ne kadar komik değil mi? Vaktimiz geldiğinde kaçış yok o tabutun içine girecek ve toprağın altında olacak bedenimiz, ruhumuz ise öteki alemlere göç edecek. Yani tek geldik tek gideceğiz kimse bizim yerimize ölmeyecek.
Ölü bedene hiç baktınız mı kaskatıdır, bedenin içine hapsolmuş o can yoktur ve artık o can için yeni bir başlangıç zamanıdır. Her yeni başlangıç, için de önceki sonucu taşır, önceki sonuca göre şekillenir. Dönüş yolumuz da böyledir buradaki hayatımız biter ve oradaki başlar ama oranın başlangıcını buradaki hayatımızda neler yaptığımız belirler.
Ölüm bir kapıdır, bir geçittir sonsuza dek sürecek olan yeni bir başlangıca.
Bu dünyada neden yeni başlangıçlar yapmak isteriz. Artık yaşam tarzımız bizi mutlu etmiyordur, var olan her şeyden sıkılmış yeniliklerin hayatımıza girmesini isteriz ve bu dürtü de bizi, rahatsız eden eski alışkanlıklarımızı bırakıp yeni bir başlangıç yapmaya iter. Her şeyin istediğimiz gibi olması için kendimizde beğenmediğimiz yönleri, var olan ama istediğimiz hayatı sunamayan şartları değiştiririz. Artık bizi mutlu etmeyen işimizi bırakıp sevdiğimiz bir işi yapmak istediğimizde hemen kolları sıvar, o iş için gerekli olan eğitimleri almaya başlarız. Veya artık mutlu olmadığımız ilişkimizi bitiririz ve bizi nasıl bir ilişkinin mutlu edeceğini anlayıp seçimlerimizi ona göre yaparız. Veyahut beğenmediğimiz, alışkanlık haline gelmiş bir yönümüz vardır bu da sosyal yaşantımız da artık bizi gereğinden fazla mutsuz etmeye başlamıştır ve bu sebeple hoşnut olmadığımız var olan alışkanlıklarımızı değiştirmeye çalışırız.
Peki bedenin ölümünden sonraki hayat için de bunu düşündünüz mü? O hayatta bize ait olacak tıpkı buradaki hayatımız gibi. İşte her ölümde düşündüğüm budur benim. İnsanın kendisini bilmesine, kendi içine doğru yolculuğa çıkmasına olanak sağlayan bir ilaçtır, ölümü düşünmek. Arınmam için aşk gibi motive eden bir öğreticidir ölüm.