Gençlerden anne babalara mektup

Toz pembe gözlüklerini takmış, çakmak çakmak hayatın fitilini ateşleyen gözlerine. Pembe pembe kızaran yanakları utanmayı henüz unutmamış saflığının simgesi. Bir yağmur bulutu görse kararmış zanneder hayatı. Ağlamaya hazır gözleri bilmez ki ne ağlanacak gerçekler var ileride. Ve o güzel gözler ne güzellikler görmeye aday.

gençler anne baba mektup

Farklı ailelerde yetişmiş 14 yaşında 4 pırıl pırıl gençle çok samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Bizler gençleri anladığımızı zannededuralım. Onların bize söyleyecekleri bizi hayli düşündürecek.

Röportaj: Özgül Süsler


Anne baba olmak nedir sizce?

ayşegül
Meryem Ayşegül Yiğit

Zeynep Balaban: Bence Anne-Baba, koruyucu fakat fazla sıkmayan, bazen ciddi bazen arkadaş ama sınırını bilen. Anlayışlı ve özgürlükçü fakat derecesini bilen. Biraz ondan biraz bundan…

Ulaş Anıl Güneş: Anne ve baba olmak hayatta bütün sorunların unutulup, tek varlık olan çocuğa ayrılan bir soluk ve daha üstünde aslında güven, sevgi ve mutluluk bağlarının oluştuğu bir bahçedir bana göre.

Seda Naz Dolu: Bence anne- baba olmak en başta büyük bir sorumluluk altına girmektir. Birilerine ilk defa kendinden fazla değer verip, daha çok önemsemektir. Onun başına bir şey gelecek diye korkmaktır. Sonsuz ve karşılıksız sevgiyi tatmak, gittikçe sabır küpü olmaktır. Ne olursa olsun affedebilmektir çocuğunu.

Meryem Ayşegül Yiğit: Anne-baba olmak hayata karşı büyük bir sorumluluk almaktır. Çocuğunun sevinciyle sevinmek, o üzülmeden kahrolmaya başlamaktır çoktan. Anne-babalık ömür boyu sürecek bir öğretmenliktir. Gerektiğinde sığınılacak en güvenli liman, gerektiğinde arkanda olduğunu bildiğin en iyi dosttur anne -baba.

Anne babanızın yerinde olsaydınız neleri farklı yapardınız?

Zeynep Balaban: Öncelikle bırakırdım şu ‘ders çalış biraz’ tepkilerini. Biz de insanız robot değiliz ki 24 saat nefessiz ders çalışalım. Eğer annemin yerinde olsaydım bu konuda biraz daha anlayışlı olurdum.

Ayrıca çevremden duyuyorum eh biraz bizim evde de var. Neden bahsediyorum? Kardeş stratejisinden. Kardeşiniz küçük siz de gençseniz kulübe hoş geldiniz. Bakın kardeşimi kıskanmıyorum. Bunu annemler sürekli söylüyor zaten. Bir de siz söylemeyin lütfen! Oysa ki kıskançlık değil bu. Fakat ilgi odağı hep o olmak zorunda değil.

“Biz de buradayız. Fark edin lütfen!”

Ulaş Anıl Güneş: Çoğu zaman açık ve kısa konuşmayı ve anlaşmayı tercih ederim. Fakat işte bu güven merdiveninin her basamağından, sağlamlaşmış basamaklar oluşturma çabası bana göre abartılı. Çoğu zaman içimden ailemle bir konu hakkında konuşurken ‘kısa kesin’ demek geliyor.

Seda Naz Dolu
Seda Naz Dolu

Seda Naz Dolu: Çocuğumun üzerine çok gitmez ve kapasitesini bilirdim. Kirpi yavrusunu pamuğum diye okşarmış misali. Herkes kendi çocuğunu harika görüyor. Ama yeter anlayın. Zaten elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Biz de en az sizin olmamızı istediğiniz kadar başarılı olmayı isteriz. Ama herkesin bir kapasitesi var. Eğer Anne babam yerinde olsaydım ‘çocuğumu başkalarıyla kıyaslamazdım’. Çünkü o farklı tek ve özel. Onun bir kopyası ya da benzeri yok. Bazen diyorum ” Ne komşu çocuğuymuş arkadaş, bırakmadı yakamızı”. Ben bunu dedirtmezdim çocuğuma. Ve en önemlisi arkadaş olmaya çalışırdım. Çünkü biliyorum çocuğum benimle rahat konuşmazsa ya içinde tutacak, ya da başka davranışlarla dışa vuracak sıkıntılarını.

Meryem Ayşegül Yiğit: Kendimi ifade etme konusunda sıkıntı yaşıyor olabilirim. Çocuğum kendini ifade edemese de ben onu anlamanın bir yolunu bulurdum. Ben sakin olursam o da anlatmayı öğrenir bilirdim.  Anlamadan tepki gösterilmesi  bana kendimi kötü hissettiriyor.  Aslında çok rahat konuşulacak bir annem var ama benim konuşmaya alışmam gerekecek. Annemle rahatlıkla her şeyimi paylaşabildiğim için birlikte çılgınlıklar yapabildiğimiz için de çok şanslı hissediyorum. Babam gibi de işlere gömülüp çocuğumu ihmal etmezdim. Beni sevdiğini bilmek yetmiyor bazen. İşin çoksa çocuk yapmayacaksın arkadaş.

Siz Anne-Baba gözlüğü takıp kendinize bakabilseydiniz hangi konularda anne-babalarınıza hak verirdiniz?

Zeynep Balaban: Normalde kendimi eleştirmeyi sevmem ama sizin için yanıtlayabilirim. Biraz dağınık olduğumu biliyorum. Ama kendime göre sebeplerim var tamam mı? Bunu bana her dakika söylemeyin. Gece kitap okuyup geç yatmamdan şikayet edip, sabah zor kalkmamdan hoşnut değiller. Onlara hak veriyorum. Bunun olmaması gerektiğinin bilincindeyim. Ama bazen de kendime engel olamıyorum.

Ulaş Anıl Güneş: Her zaman disiplin ile başarıyı sağlamaya çalışırım. Fakat bunu yapmaya çalışırken  üstümde yüksek bir gerginlik ve stres oluşur. Bazen kontrolsüzce sesimi yükseltirim. Konsantrasyonumun dağılmasından nefret ederim. Sanırım sakin ve sabırlı olmamı istemeleri konusunda aileme hak vermem gerekecek.

Seda Naz Dolu: Dağınığım kabul ediyorum. Ama yapım böyle. Belki henüz sorumluluk almayı öğrenemedim. Aslında belki demek yanlış olur. Bu bütün davranışlarıma yansıyor. Ayrıca duygularım çok çabuk değişiyor ve bazen hadsizlik edebiliyorum. Belki ara sıra sesim de fazla yükseliyor olabilir. Ve tamam kardeşime de bulaşmamalı ve onun bana yaptıklarını alttan almalıyım. sınav stresi  yüzünden gerginliğim artıyor. Ve kardeşimin bana bulaşması sonucu ona patlıyorum. Haklılar bunu yapmamalıyım. Şimdi bunları söyleyince daha dikkatli ve özenli davranmaya karar verdim. Başarabilirsem tabi.

Meryem Ayşegül Yiğit: Kardeşime bazen sert davrandığım konusunda şikayetleri var. Haklılar. Ama ben onlar kadar sabırlı olamıyorum. Çünkü kardeşim çok zor bir çocuk. Ve benim sorumluluklarım bazen bana ağır geliyor. Ceremesini de kardeşim çekiyor. Bir de özellikle annem isteklerimi net ifade etmediğim konusunda şikayetçi. Haklı sanırım. Bazen konuşmak yerine susmayı seçiyorum.

Genç Olmanın size en güzel ve en zor gelen yönleri nelerdir?

Zeynep Balaban
Zeynep Balaban

Zeynep Balaban: Pozitif yönden bakarsak hayatımızın en güzel dönemi. Bütün yaşadıklarımız bizim için deneyim oluyor. Arkadaşlık, aşk, aile ve dostluk kavramlarını tanıyoruz. Gerek hayal kırıklıkları gerekse üzüntülerimiz bizim olgunlaşmamızı sağlıyor ki ben bundan memnunum. Bir de “ah şu gençler ne rahat” diye bir görüş var. Rahat olmadığımızı kesinlikle belirteyim. Özellikle kızsanız duygularınız daha aktif oluyor. Bu görüşü savunanlar İpek Ongun’un “Yaş on Yedi” adlı kitabını okuyabilirler. Fikirleri değişecektir eminim.

Ulaş Anıl Güneş: Normalde hiç bizim dediğimiz gibi cool görünmek, filmlerle gerçek hayatı birbirine karıştırmak gibi bir huyum yok. Mutlu olmak için bunlara gerek de yok. Sadece iyi bir eğitim almak önemli. Eğitiminize bağlı olarak edindiğiniz çevre size gerçekten hem destek hem de mutluluk verebilir.

“Belki yanlış insanlarla karşılaşacağız. Belki de birilerinin de yanlışları biz olacağız.”

Seda Naz Dolu: Genç olmanın zorluklarının en başta geleni deneyimsizlik. Deneyimsiziz, hatalar yapacağız. Kalp kırıklıkları yaşayacağız, bol bol üzülüp ağlayacağız ve daha bir sürüsü.


Belki yanlış insanlarla karşılaşacağız. Belki de birilerinin de yanlışları biz olacağız.

Ayrıca genciz kanımız kaynıyor ve kıpır kıpırız. Her duyguyu hemen ve kat kat büyüterek yaşıyoruz. Çabuk üzülüyoruz, mutlu oluyoruz. Ama bir anda da sönüveriyoruz.

Genç olmanın güzel yanı ise, enerjiğiz, mutluyuz ve siz büyüklerden daha safız. Hayata olumlu yönden bakıp, bardağın dolu tarafını görebiliyoruz. Hani bahsettim ya duygu değişiminden, mutluluğu, heyecanı da doruklarında dolu dolu yaşıyoruz. Bazen sokağın ortasında bağıra bağıra şarkı söyleyip dans ediyoruz. ” Genç işte” deyip gülüyor insanlar. Biz herkese son damlasına kadar güveniyoruz. Bu bazen bizi üzse de güvenebilmek kendimizi iyi hissettiriyor çoğu zaman.

Meryem Ayşegül Yiğit: Damarda kan kıpır kıpır, gezmek tozmak, istediğim gibi yaşamak istiyorum. Ama dağ gibi ödev, okul, dershane evde kardeş beni çok sıkıştırıyor. Sorumluluklarımız çok ağır. Diğer yandan bir gülümsemeyle başlayan kıvılcımdan bir kahkaha yangını çıkartabiliyoruz. İpe sapa gülebiliyoruz. Mutluluk büyüklerin sandığı kadar uzak değil bize. Sevgilerimiz çıkarsız ve belki büyüklere göre aptalca ama organik.

Türk Kültüründe genç olmanın avantajları ve dezavantajları neler sizce?

Zeynep Balaban: Biraz abartıcı ve önyargılı  bir toplumuz. Yaşımızın gereği süslensek “küçüksün. Ne bu süs püs?” diye tepki alırız. Giyim tarzınız herkesin derdi olur niyeyse. Türkiye’de yaşayan bir kız için bir erkekle karşı karşıya süt içmek bile suç.

Türk kültüründe genç olmanın avantajları yok denecek kadar az. Öğrenciyseniz çevrenizde bir çok kişi (akraba, komşu) maddi yardım yapar. Bu küçük bir avantaj olabilir.

Ulaş Anıl Güneş: Sahip olduğumuz kültür içinde bir çok insan çeşidi var. Genç olarak hangi insan grubunu seçtiğiniz ve hedefleriniz çok önemli. Ülkemizde gençlik bir bütün değil. Gruplar arası tartışmalar ve hoşgörüsüzlük bu ülkenin gençliği için büyük bir dezavantaj. Avantaj konusunu düşündüğümüzde, “otobüse indirimli biletle binebiliyoruz” diye bir espri yapmayacağım.  Aslında ebeveynler isterlerse bizi anlayabiliyorlar. Bunu davranışlarına ara sıra da olsa yansıtmaları güzel. 

Seda Naz Dolu: Bizim yaşlarımızdaysan herkes seni “ergen” olarak çağırıyor. “Zevkler ve renkler tartışılmaz” sözü geçerli değil Türkiye’de. Her zevkin bir tartışma, eleştirme ve dalga geçme konusu olur. Ayrıca kusura bakmayın ama  şu dolmuş ve otobüslerde her şeye karışan teyzeler yok mu? “Kalk kızım yer ver büyüklerine”. Tabi kurulmuş yerine teyzem bu genç akşama kadar sırtında çantayla dershane, okul mekik dokumuş umurunda mı? Ayrıca siz de ben de aynı koşullarda biniyoruz bu otobüse. Ben saygımdan zaten yer verecekken neden bu lafa atlama? Neden “bu gençler enerjik, ayakta dursunlar” yargısı. Türkiye’de genç olmanın avantajı var tabi ki diyemeyeceğim kusura bakmayın. Düşün düşün gelmedi aklıma.

Meryem Ayşegül Yiğit: Türk kültüründe diğer birçok kültüre göre daha sahiplenici bir anne-baba modeli var. 18 yaşına gelince “hadi başının çaresine bak” demiyorlar. Kaç yaşına gelirsen gel, onların küçük bebeğisin. Bazen bunaltabilir bu koruyucu sevgi ama verdiği güven duygusu her şeye bedel. Ben Türk kültüründe büyüyen bir genç olmaktan onur ve gurur duyuyorum.

Anne babalarınıza, öğretmenlerinize ve tüm büyüklere bir mesajınız var mı?

Zeynep Balaban: Bizi anlamaya çalışın. Biz yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Dershane, ev, okul derken yoruluyoruz. Buna rağmen ödevlerimizde bir azaltma yapılmıyor. Performans, proje ödevleri de var. Bir de bunun yanında anne- baba baskısı istemiyoruz. 90 alsan “niye 95 değil” 95 alsan ” neden 100  değil” derdindeler. Onlar bizi korumak isterken psikolojik olarak daha çok yoruyorlar. Sonuç olarak: Bizi rahat bırakın.

Ulaş Anıl Güneş
Ulaş Anıl Güneş

Ulaş Anıl Güneş: Gözlemlediğimiz genç kim olursa olsun aile, öğretmen ve çevre kişinin yanındadır. Yeter ki kişiye güven ve mutluluk verebilsin. Başka bir ifadeyle tatlı sert olsun. Gencin içindeki hedefler ve inanç yükselmek için böyle insanlara ihtiyaç duyar.  Hani bazen bir ödev yapıp birine gösteririz ve ” Çok kötü oldu” deriz ya. Aslında karşımızdakinden beklediğimiz “çok güzel olmuş” demesidir. Her zaman iyi bir bilinç kararlılık, başarı, güven, para ve en önemlisi sağlıkla kalın. Ve mutlulukların yaratılabileceğini anlayın. Eğer gülmüyor ve mutlu olmuyorsanız Anton Çehov’un dediği gibi:

“Hayat sizi güldürmüyorsa, espriyi anlamadınız demektir.”

Seda Naz Dolu: Bizi biraz rahat bırakın lütfen. Biz zaten her şeyin farkındayız. Ve emin olun bu sorumluluk altında sizin baskınız ayrı bir yük. Baskı yapıp güvensizliğinizi hissettirmek yerine güvendiğinizi hissettirseniz, biz bu güveni boşa çıkartmamak için her şeyi yaparız. Sadece biraz daha gevşeyin. Rahat olun lütfen.

Meryem Ayşegül Yiğit: Bizi sevin. Sevginizi kendinize saklamayın hissettirin. Hata yaptığımız zaman suçlamayın. Eleştirin ama sevgiyle doğruya yönlendirin. Ve en önemlisi bize güvenin. Takdir edin.  Biz de ne olursa olsun yanımızda olacağınızı bilelim. Size güvenelim.  Sizin gençken yapamadığınız şeyleri başarmayı bizim görevimiz saymayın.  Biz sizin juniorlarınız değiliz. Unutmayın. Bizim ayrı ayrı karakterlerimiz ve hayallerimiz var.

Son olarak büyüklere bir soru:

Çocuğunu düşünmekle, çocuğu adına düşünmek arasındaki  7  farkı bulunuz?

***

Zeynep, Ulaş, Seda ve Ayşegül‘e  ve sınıf öğretmenleri sayın Abide Şentürk’e katkılarından dolayı hem kendi adıma hem de İndigo Dergisi adına çok  teşekkür ediyorum.


Bir vatandaş, bir yazar ve bir anne olarak gençlerin bir çok şeyin farkında olduğunu fark etmemi sağladılar. Okurların bu konudaki düşüncelerine de bir çentik atabildiysek ne mutlu bize.

Uyuşturucu Dosyası (1): M.B Röportajı


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...