İnsanı hayata bağlayan iki şey vardır. İnanç ve sevgi… Kalbin derinliğinden kopup gelen bir çığlıktır sevgi. Hayata tutunmanın, yuva kurmanın, dost olmanın, toprağa vatan demenin adıdır. Kainatın yaradılış sebebi, var olmanın anlamıdır sevgi. Paylaşmanın, insanca yaşamanın, mutluluğun anahtarıdır.
Sevgiye bir de geniş açıdan bakmak lazım.
Sevmek evrenin insanlara en büyük armağanıdır. Ne mutlu ki bu duygu da insana nasip olmuştur. Peki manevi hazların, yeri kolay kolay doldurulamayan olanı sevgi nedir?
Sevginin sözlük tanımı; insanın herhangi bir nesneye, varlığa veya kişiye karşı yakın ilgi ve bağlılık hissetmesidir.
Peki bu tanımın ne kadarı içimize sinmiştir? Şefkat, merhamet ve fedakarlık sevginin alt yapısıdır dersek? Çok mu uzaklaşırız bu tanımdan?
Eğer sevgi insanı mutlu eden bir lezzetse karşılık beklemeden de çok rahat sevebiliriz öyleyse!
Mesela sevdiğimizi egolarımızdan, kendimize dönüştürmeden sevmeyi deneyebilirsek iç mutluluğumuza yardım etmiş olmaz mıyız? Belki daha çok özümseriz, onu yanlışlarıyla sevmeyi öğrenebiliriz.
Gerçekten seviyorsak onun mutlu olması değil midir aslolan? İsteklerimizi empoze etmek yerine onun varoluş şekline aşık olsak ne kaybederiz benliğimizden? Mesala sizden çok uzaklarda mutluysa, yahut en yakın arkadaşınıza aşıksa, çoktan evlenip karışmışsa çoluk çocuğa eksiltebilir mi sevgimizi sizce? Sevmek vazgeçmek değil midir?
Temeli fedakarlık ise sevginin, uzaklarda olan sevgilinize gökyüzünden selam yollamaktır en ıssız vuslat akşamlarında..
Gri bulutları sevmektir yokluğunda. Her dönüşünde elini sıkı sıkıya tutmaktır kaybedeceğini bile bile. Ve beklentilerden uzakta tutmaktır yaşamında sevgiyi.