31 Ekim 2012 tarihinde başlayan Taksim Meydanı’nın Yayalaştırma Projesine göre, meydan araç trafiğinden arındırılarak, yayaların kullanımına açılacak. Proje bittiğinde Tarlabaşı Bulvarı- Cumhuriyet Bulvarı araç trafiği yer altına alınacak; Gezi Parkı, AKM ( Atatürk Kültür Merkezi) önü, Talimhane ve İstiklal Caddesi’ ne yayalar trafik kesintisi olmadan ulaşabilecek, böylece Taksim yüz bin metrekarelik yayalaşmış bir meydana kavuşmuş olacaktır. Ancak?
Bir yerleşim bölgesinin ‘ kent’ adını alabilmesi için, binaların ve insanların çokluğu, AVM’ ler, trafik yoğunluğu, ekonomik güç yeterli gösterge değildir; asıl olan kentin ‘ demokratik’ bir yapıya sahip olabilmesidir, bu da meydanların kullanımının hangi amaçla yapıldığından geçer. Kentin değişik bölgelerinden gelen insanların ister eğlenmek, ister protesto için olsun birbirlerini tanımalarıdır; ortak bir noktada buluşabilmek, bir kültürün aidiyetini hissedebilmektir; halka açık alanların çokluğu, park ve bahçeler, sokaklar, sinemalar, tiyatrolar…insanların, ‘ Ben buralıyım’ diyebileceği yerlerin ‘ Kent Kimliğini’ oluşturabilmesidir.
İnsanların farklı mekanları, değişik işlevler için kullandıkları değiştirilemez bir gerçektir; ama, çok sesli bir kültürü yakalayamamış, çekirdek guruplara bölünerek çoğuldan kopmuş, ortak paydalardan uzaklaşarak, kendi küçük kolonilerine kapanmış, kent kültürüne sırt çeviren kişilerin, yarleştikleri alanı yalıtarak ‘ Hemşehri’ olma olgusunu da kabul etmedikleri bir gerçektir.
ICOMOS ( Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi)’ un son bildirisine göre: Taksim Gezi Parkı, tarihsel mimari önemi göz önünde bulundurularak İstanbul’ un korunmaya değer varlıklarından biridir; yapılması planlanan Topçu Kışlası’ nın dış görünümünü inşa etmek için bile gerekli bilgi, belge yoktur. Yeniden yapımı tarihsel korumacılık ilkeleri açısından, bir ‘ Disneyland’ kurmaktan daha anlamlı ve ciddi bir sonuç vermeyecektir.
İstanbul 2 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, mimarlar, şehir planlamacısı, arkeolog, sanat tarihçisi, peyzaj mimarı gibi kültürel mirasın korunmasında uzman ve birikimli kişilerden oluşmaktadır; Yüksek Kurul’ un üyelerini ise, ilgili Bakanlıkların üst düzey Siyasi Bürokratları oluşturmaktadır, yani konuyla ilgili uzman olması gerekmeyen müsteşarlar, genel müdürler, Bölge Kurulu’ nun uygun bulmadığı Taksim- Topçu Kışlası’ nın yapımı üst kurul tarafından uygun bulunarak ‘ Özerk’ sayılan bir kurumun da yetkisini geçersiz kılmıştır. Ancak, tavsiyede bulunabilecek Yüksek Üst Kurul’ un uzman görüşlerinin aksine karar alarak, projeyi kabul etmesi, kentin kalbine sıkılan bir kurşun olmuştur.
1870 yılında yapılan Topçu Kışlası, isyanlar ve yangınlardan sonra, Sultan Abdulmecit döneminde Arap- Hint- Rus mimarilerinden etkilenerek yeniden yapılmış, 1909 yılında 31 Mart ayaklanmasına sahne olan kışla zamanla önemini yitirince, 1913 yılında özel bir şirkete satılmıştır. 1921- 1939 yılları arasında Taksim Stadı olarak kullanılmıştır. 1940 yılında Fransız Şehir Planlamacısı Henri Prost’ un, Taksim’ den Nişantaşı’ na, oradan da Dolmabahçe Vadisini de içine alacak şekilde denize kadar kesintisiz bir yeşil alan yaratmak için yıkılmıştır. 1950′ lerden sonra yükselen değerlere uygun olarak Taksim- Nişantaşı bölümü verilen ödünlerle yok olmuştur. Yayalaştırma Projesinin içine konulan yeni Topçu Kışlası’ nın yapımı Taksim’ in son yeşilini de yok edecektir.
Taksim Gezi Parkı’nın yerine kondurulacak AVM
Gezi Parkı’ nın yerine kondurulacak, tarihi görünüme sahip bir AVM’ nin, meydanın özelliklerini yok edeceği gerçeğini görmezden kimse gelmemelidir. Mimari uygulamalar için, öncelikli ihtiyaçların ve insanların kullanımının belirlenip, ona göre aksiyon alınması gerekmektedir. Bu proje, Topçu Kışlası’ nın restorasyonu değil, hakkında yeterli verilere sahip olmadan yeniden yapma çalışmasıdır; sonucunda da alanın büyük bir kısmını kaplayıp, rantın merkezine oturacaktır. Tarihe saygı duyuluyor gibi görünerek, merkezin dokusu, ucube bir yapıyla çirkinleştirilecektir; yayalaştırma maskesinin altında yatan, talan kültürünün doymak bilmez iştahıdır. Yeterli kapitali bulunan ve tüketimi yaşam amacı olarak benimsemiş insanların yeni merkezi olacaktır Taksim Meydanı.
Kent Meydanları, iktidarın gücünü ve siyasal otoritesini simgelerle, heykellerle, mimari yapılarıyla gösterdiği alanlardır; kendi ideolojisinin kuramlarını söylevlerle anlattığı, muhaliflerini cezalandırdığı ve kendi sonunun da hazırlandığı alanlar aynı zamanda, toplumsal ayaklanmaların, protestoların ve rejim değişikliklerinin noktalandığı yerlerdir, bu yüzden büyük öneme sahiptirler; iktidarlar, kendi inisiyatiflerinin dışında başka amaçla kullanılmasına bundan dolayı izin vermek istemezler.
Kentin büyümesi ile meydanların kalabalığından korkunun başlaması birbirine paralel gelişmiştir. Kentsel Dönüşüm ile insanların anıları moloz yığınlarının altında bırakılırken, meydanların özelliklerinin kaybedilmesiyle de insan ilişkileri en aza indirilmek istenmektedir. Uygulamaya konulan kent projeleri, halkı açık alanlardan yalıtmakta, paranın gücünü ön plana çıkartarak, meydanların kapılarını belirli bir kesimin dışındakilere kapatmaktadır; yapılması düşünülen Topçu Kışlası, dünün baskıcı anlayışının yeniden canlandırılmasından başka ne olabilir ki? Kent toplumu ve kültürünün önüne setler çekilerek, insanları gettolaşan sitelere hapsetmek yarınların yaşam biçimi olacaktır. Örgütlü, kentli insanın yerine, tüketime mecbur kılınmış, işi ve evi arasında sıkıştırılmış, bencil, yalnız kalabalıklardan oluşan, yabancılaşmış mağluplar geçirilmek istenmektedir.
Taksim Meydanı
Nişantaşı- Beyoğlu arasındaki bölgenin, Kültür Vadisi olarak canlandırılması, insan odaklı yaşam ve dinlenme alanı olarak şekillendirilmesi için, Taksim Platformu, tartışılmasının bile gereksiz kalacağı, gerçekçi ve alternatif bir proje hazırlamıştır: Nişantaşı- Beyoğlu arasındaki alan kısmen araç trafiğine kapatılarak, caddeler ve mahalleler birbirine bağlanacak, içinde yeşil alanların ağırlıkta olduğu Kültür Vadisi yaşama katılacaktır; ayrıca, kültürün aktif merkezlerinin de bu alanda bulunması projeyi önemli kılan noktalardan biridir. Taksim Meydanı, Nişantaşı/ Maçka Parkı birbirine bağlanırken, yeşillendirilmiş alanlar da genişleyecektir. 1940′ lı yıllarda Henri Prost’ un bu alan için uygulamaya koyduğu ‘ Kent Planının’ doğruluğunu ve yol göstericiliğini kabul ederek, Kent Kültürü’ nün yaratılması konusunda bu projenin gerçekleşmesi için, STÖ’ lerin ve Yerel Yönetim’ lerin, bölgedeki esnafın, Özel Sektör’ ün taşın altına ellerini koyması gerekmektedir, lokomotif harekete geçtiğinde, vagonlarda kımıldamaya başlayacaktır.
Birey olarak kalmayı başarabileceğimiz ve toplum olma bilincine ulaşabileceğimiz kentte, farklılıklarımızla yaşamayı becerebilmemiz için birbirimizi tanımamız gerekmektedir. Farklılıklarımızdan oluşan bireyselliğimizin toplum haline gelebilmesi için de kentin alanlarında bir araya gelmemiz gerekmektedir. Meydanlar özelliklerini kaybettiğinde, insanların dokunuşları kaybolacak, kardeşliğin yerini nefret dolduracaktır.İnsan odaklı olmayan, sadece rant üzerine kurgulanmış projeler, kentliyi yaşama yabancılaştıracak, huzur ve mutluluğu çöp konteynerlerine atacaktır.
Taksim’de Değerlerine Haklarına Sahip Çıkanlara Atılan Darbeler