Eğer yıkılmaz sanılan aşklar yıkılıyorsa, bitmez diye düşünülen evlilikler bitiyorsa; bilin ki altında yatan sebeplerin en başında; karşımızdakini değiştirme çabalarımız yatar.
Biri diğerini, diğeri de onu ite kaka değiştirir durur çünkü. Başarılı da olurlar mutlaka ama elde ettikleri sonuç; sadece bitirmektir. Birlikteliği bitirmektir. Belki de en önemlisi hem karşınızdakini hem de kendinizi de bitirmektir. Beraber geçirilen güzel zamanları tüketmektir.
Keyifli zamanları keyifsizleştirmektir ya da…
Ve yıllar sonra o iki kişi tamamen farklı insanlar olurlar. Kişilikleri değişmiş, olaylara tepkileri değişmiş. Hatta şekilleri bile değişmiştir. Ama en kötüsü aşkları değişmiştir. Değiştiği için de kalmamıştır aşktan eser.
Farklıdırlar çünkü. Aşık oldukları adam ya da kadın gitmiş; yıllarca ince ince değiştirerek yeni bir adam, yeni bir kadın yaratmışlardır. Sevdikleri sevmedikleri olmuştur.
Bilerek, isteyerek ve ne yazık ki farkında bile olmayarak.
O gördükçe heyecanlanılan kişi; yıllar sonra görmek istemediğimiz kişi olmuştur. En iyisinden rutinleşmiştir. Yazık etmişizdir. Hem ona, hem de kendimize…
Oldukları gibi sevdiğimizi, kabul ettiğimizi; sahiplendikten sonra olabilecekleri gibi yapmaya çalışmışızdır çünkü. Aslına bakarsanız; değer verdiklerimizi değersizleştirmişizdir.
Uğraşa uğraşa…
Salakça…
Ve sonuç; yıllar sonra sevmediğimiz, istemediğimiz o adam ve kadın; aslında bizim yarattığımız farklı bir kişidir. Yani suç aslında onların değil bizimdir. Onlar; bizi sevdikleri için bizim istediğimiz gibi olmaya çalışan masumlardır sadece…
Ama biz kişisel egolarımız uğruna; o masumiyetleri gölgeleyerek yok etmişizdir. Onları olabilecekleri gibi yapmaya çalışarak…
O yüzden mutsuzluk yaşam boyu yol arkadaşımız olur bizim. Çünkü biz değiştirmeyi severiz.
Çünkü biz hayallerde yaşamayı severiz.
Değiştirdiklerimizle değişikliğimizle…