Arno Gruen için sadece şiddetin kökenlerini araştıran psikanalist diyebilir miyiz? Bilemiyorum. Ancak bu konuyu çok iyi analiz ettiği ve içimizdeki uyuyan düşmanı uyandırmayı başardığını söyleyebiliriz. İçimizdeki öfke ve siddetin nedeninin kendini sevmemek olduğunu söylerken bize getirdiği vakalar yadsınabilecek türde değil hiç mi hiç. O yüzden “rahatsız” edici…
Kim Arno Gruen? Bir kere öyle bildiğimiz sıradan bir psikanalist değil. Tespitleriyle bir ezber bozan. Çok okunuyor olmalı ki Çitlembik Yayınlarından çıkmış Türkçe çevirileri yok satıyor, ki okuyucular çevirilerden de şikayetçiler. Orijinal dili Almanca olan bu eserlerin ben şu anda çevirilerine de razıyım.
Gruen, 1923 Berlin doğumlu. 1936 yılında ABD’ye göç etmiş ve 1961’de Teodor Reik öğrencisi olarak psikanalist unvanını almış. Çeşitli üniversite ve kliniklerde profesör olarak görev aldıktan sonra 1958’den itibaren özel muayenehanesinde psikoterapi alanındaki çalışmalarına devam etmiş. Bu arada çeşitli gazete ve dergilerde sayısız yazı da yayımlayan yazarın 2001’de İçimizdeki Yabancı kitabı Geschwister-Scholl ödülünü almış. Normalliğin Deliliği, Kendine İhanet, İhanete Uğrayan Sevgi- Sahte Tanrılar yazarın diğer eserlerinden bazıları.
Bu yazımda Arno Gruen’in üzerinde çok şey söylenmiş bir başka kitabından söz etmek istiyorum: Empatinin Yitimi – Kayıtsızlık Politikası Üzerine-
Kitap, Münih’te 1997’de yayınlanmış. Türkçede ilk yayım tarihi 2006 yılına ait. Türkçesi İlknur İgan’a ait.
İlknur İgan hakkında biyografik anlamda doyurucu bilgiye sahip olamadım. Ancak, Almancadan çok sayıda çeviri yaptığını gördüm. Arno Gruen çevirileri ona ait.
Sadede yani kitaba gelince…
Empatinin Yitimi
Yazar, kitabını hastalarına adamış. Onların ” kişisel gerçekleri için verdikleri mücadele, onlarla geçen her günü benim için yeni bir yaşantı haline getirdi.” diyerek, bu adanmışlığın nedenini de ifade etmektedir.
Oldukça geniş yelpazede okumaların olduğunu gördüğümüz, 19 sayfalık bir kaynakçaya sahip olan kitap “empati” konusuyla ilgilenenler için doyurucu sayılabilecek bir yeterliliktedir sanıyorum.
Yazar, psikiyatr olmanın verdiği bir rahatlıkla sizi de çözüyor adeta. Bundan olsa gerek, kitabı okurken kendimle, çocukluğumla, ilişkilerimle, problemlerimle ilgili çok soru sordum kendime. Vakalarda geçen bazı kahramanlarla kısmen özdeşleştim, kısmen çok üzüldüm, çok gerildim, çok hayıflandım.
377 sayfalık kitap “İnsan Olmanın Anlamını Sorgulamak” la başlıyor. II. Dünya Savaşındaki Auschwitz utancından söz eden yazar, bu utancın ” antik çağlardaki çocuk katliamlarıyla başladığında, bugün de Güney Amerika’da, Afrika’da, eski Yugoslavya’da, Rusya’da, Yakın Doğu’da, Endonezya’da kadınların ve çocukların şiddete maruz kalmalarıyla, tecavüze uğramalarıyla; Avrupa’da yabancı düşmanlığından kaynaklanan aşırılıklarla, çocukların çocuklara uyguladığı şiddetle hala gündelik yaşam içinde” devam ettiğini ifade etmektedir.
Bütün bunlar empatinin yitimiyle ilgilidir. Peki, empatinin yitimine sebepler nelerdir ?
Yazar, bunun için şöyle diyor: “Biz bedensel ve ruhsal gelişimimiz için diğer insanlara ihtiyaç duyan toplumsal varlıklarız. Ancak insanın kendi yetersizlik duygusundan kaynaklanan ve onu bir iktidarla özdeşleşmeye götüren durum, empatinin yitimine yol açmaktadır.
Kendi sorumluluğunu, üst sistemlere devreden bir insan oluş, yabancılaşmış bir insan oluştur. Yabancılaşmış insan, asıl kaynaklarından kopmuş, havada kalmış deneyimlere dönüşerek körelmiş duygulanımların tutsağıdır. Kimliklerini iktidarla ve onun sembolleriyle özdeşleşmeye dayandıran bireyler, insan oluşlarının zeminini yitirirler ve böylece kendilerini algılayış biçimleri, güce dayalı bir toplumsal sistemin sürekliliğini sağlamaya hizmet eder hale gelir. Kısır döngü başlar.
Bir başka tehlikeyi de, vicdanın yerini görevin, kimliğin yerini de iktidarla özdeşleşmenin aldığı “bürokratik” kişilik oluşturur…
Empati, içimizdeki insaniyetsizlikle aramıza duvar ören bir engeldir.Uygarlığımızın tarihi, acıma duygusunun bastırılması ve parçalanmasıyla sadece iç içe geçmekle kalmaz, aynı zamanda bunun temelini de oluşturur. Uygarlığın tarihi aynı zamanda, bu kitabın ithaf edildiği empatinin; empatinin gelişiminin ve kaderinin de tarihidir.”
Kitabın içeriğine göz attığımızda, gördüğümüz bazı başlıklar şunlar: Kurbanlar ve Suçlular Meselesi, Çocukluk Döneminin ve Çocuk Oluşun Tarihine Dair Kimliğimiz ( Bu bölüme özel bir önem verilmiş olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim), Dil,Bilinç ve Sağ ve Sol Beyin Yarım küreleri… Saldırganla Özdeşleşme:Uygarlığımızın Temeli (Özenle okuyun bence)… Yaşamın Anlamı ve İçimizdeki Şiddetin Temeli Olarak Kurban Durumunda Olma, Sevgi olmayan sevgi ve kimlik olmayan kimlik: Toplum için sonuçları…
Dünyada sayısız acı var… Bu acılar içinde hiç şüphesiz en kolay katlanılanı da başkasına ait acı. Çünkü biz “uygar” insanlar başkalarının acılarını görmez ve duymayız genellikle… Oysa empati, karşımızdakini duymak, hissetmek. Bu yüzden olsa gerek Türk Dil Kurumu sözlüğünde empati için şu karşılık yazılmış: Duygudaşlık. Karşındaki insanın duygularını anlama , paylaşma işi… Karşındakini anlama, onu kabullenme… Bence bu da bir kültür… Bizim gerçekleştirme uğraşımızla var olabilecek olan, en insani yanımızı ortaya çıkaracak, bize huzuru ve kendi iç- dış barışımızı getirecek olan çaba, gayret sarfiyatı…
Duygudaşlığımızı yitirme konusunu çok yönlü inceleyen yazar, bu yitimi bir başka açıdan şöyle irdeliyor: “Kendi ruhsal acımızla olan bağımızı yitirdiğimiz için duygudaşlığımızı da yitirdik.
Acıyla artık uyumlu bir ilişki kuramıyoruz.Doktor muayenehanelerinde sık sık organik nedenleri bulunamayan ağrılardan şikayet edilmesinin nedeni de bu sanırım.Bu öncelikle çocuklarda sık görülüyor.Muhtemelen, çocuğun aslında ruhsal olan acısı, bu şekilde yetişkinler tarafından daha kolay kabul edilebileceği için fiziksel acıya dönüşüyor. Çocuklarının ruhsal acıları olduğunu kabul etmek, yetişkinler için çocuklarıyla olan ilişkilerini gözden geçirmeleri gerektiği anlamına geliyor. Ayrıca çocuğun acısının bedene kaydırılması anne- babaya ona acıma olanağı da sağlıyor. Bu da, çocuklarının gerçek ruhsal durumunu anlamadan ona duygudaşça davrandıkları ve ilgi gösterdikleri yanılsamasını yaratıyor.”
Sevgili okuyucular, rahatınızı kaçırmak ve insanlığımızı sorgulamayı düşünürseniz bu kitabı okuyun bence… Yine de siz bilirsiniz…