Demokrasiye sahip çıkmak isteyen halk ağaçlarını korumak için çıktığı yoldan dönmüyor. Bu eylem artık bir parkı kurtarma hareketi değildir. Bu eylem diktatörlüğün karşısına dikilme eylemidir.
Keşke polis orantısız güç kullanmasaydı, keşke halka bu kadar meydan okumasaydı diyeceğim ama görünen o ki, bu halk ilerleyen günlerde başka bir vesileyle ayağa kalkacaktı. Bir süredir ülkemizdeki eski değerlerimizin yıkılması amaçlı gerçekleştirilen her şeyi bu millet okuyor ve susuyordu. Yaratılan değişik baskıların geri püskürtülme enerjisi bir şekilde yansıyacaktı. Bu fizik kanunudur.
Fizikteki etki tepki kanunu Newton tarafından 1687 yılında ortaya konmuştur ilk defa. Ve üç yasa maddesinden oluşur.
1. Yasa- Bir cisim üzerine dengelenmemiş bir dış kuvvet etkimedikçe, cisim hareket durumunu (durağanlık veya sabit hızlı hareket) korur.
2. Yasa- Eylemsiz bir referans sisteminde, bir parçacık üzerindeki net kuvvet onun çizgisel momentumunun zaman ile değişimi ile orantılıdır.
3. Yasa- Bir cisme, bir kuvvet etkiyorsa; cisimden kuvvete doğru eşit büyüklükte ve zıt yönde bir tepki kuvveti oluşur. “Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır.”
Bu konudaki en kritik cümle, etkiye eşit ve zıt tepki kavramıdır. Örgüt, muhalefet, marijinal, çapulcu, tencere tava, hep aynı hava, ben yaptım oldu, yıkacağım, siz kimsiniz, sözcüklerinin, gaz, tazyikli su ve cop etkilerinin zıt yöne akmasıdır günlerdir yaşanan.
Biriken etki zorunlu olarak tepkisini akıtmaya devam ederken, bu akışı kesmeye çalışan direnç ise toplumun üzerine salınan “Polis” isimli araçtır. Oyum var, yaptıklarımda yetkili ve haklıyım diyen iktidarlar, en basit bu fizik kanununu yok saymaya devam ettiğinde diğer fizik kanunları devreye girer. Dünyadaki tüm dikta rejimleri bu temel yasa gereği vakti geldiğinde geri çekilmek zorunda kalmıştır.
Kaldı ki, aktif, dinamik, heyecanlı ve enerji dolu ulusumuz; geçmişte bu yasanın sonuçlarının en hızlı örneklerini sergilemiştir. Bitti denilen halk, kurtuluş savaşından mucizeler yaratarak çıkmıştır. Şimdi de bitti denilen, apolitik hale getirildiği düşünülen, türlü stratejilerle uyutulduğu sanılan gençlik inanılmaz bir noktadan uyanmıştır.
O gençliği bir nefes yakınlığında izledim. Görmek istedim çapulcularımızı… Taksimin polis tarafından terk edildiği gün 24 saat süreyle meydanda ve Gezi Parktaydım. Gezi Parkın nöbetine destekte bulunmak istedim. Ve ben de çapulcu halkın arasına karıştım.
İnönü’nün yanından Taksime doğru çıkarken yolun çelik tel bariyerleri atlanarak aşıldı ve gücü yeten yetmeyene yardım etti. Olağanüstü bu kalabalık çıkış sırasında tek bir hezeyan ve taşkınlık yaşanmadı. Ağaçlık alandan geçen halk, çim alanında tek bir çiçeğe bile basmadan ilerledi. Meydana yaklaştıkça gaz kokusu duyulmaya başladı.
Maske ve tülbentler ile kendimizi korumaya almaya çalıştık. Marmara Oteli arkasında meydanın dolu olduğu bilgisi geldi. Taksim meydanından geriye çıkan kalabalık gruplar ters akışla aşağıya doğru dönmeye başlamıştı. Yanı başımdan akıp giden dizi dizi gençlere baktım. Şaşırdım… Adeta hepsi tek bir kaynaktan çıkan eş ve eşit ışık demetleri gibiydi.
Sonra meydanın içine doğru ilerledik arkadaşlarımızla. Olayların yayınını yapan tek TV kanalının aracının önünde buldum kendimi. Sanatçılar bir basın açıklaması yaptılar. O sırada diğer medya araçlarını protesto eden, saldırmak isteyenler oldu ve sağduyulular tarafından engellendiler. Terkedilmiş bir polis aracının üstüne yazı yazan gençler vardı.
Onlar da taşkınlık yapmadan indiler. Gezi Parkın içine yüksek duvarı tırmanarak çıktık. Park, iğne atsan yere düşmeyen bir kalabalığa ulaştı sonunda. İnanılmaz bir kalabalık oluşturdu her yaştan kadın ve erkek… Ama karanlık çökmesiyle birlikte, bireysel eylemci gibi görünen kişilerin tahrip etme girişimlerine tanık oldum.
Elinde demir çubuk bulunan ve çapulcu gibi görünmeyen kişilerin profesyonel vuruş darbeleri ile yaptıkları tahribatları gördüm. Sade vatandaşın o vuruş tekniklerini kullanması pek mümkün değil ne yazık ki. Hırslanan vatandaşın tahrip sırasında kullandığı beden dili, bahsettiğim bu kişilere göre çok farklı. Her iki tipin de davranışlarındaki farklılığı çok iyi ayırt edebilecek kadar beden dili eğitimim var mesleğim gereği. Yapılan tahribatların hangisini kim nasıl ve neden yaptı bu konu üzerinde ciddiyetle düşünülmeli.
Bu durum çok can sıkıcı ve derin bir konu Türkiye için. Tüm halk eylemlerinde bu eylemler mutlaka kullanılıp, eylemlerin halkın yönetiminden çıkması sağlanıyor. Sağduyulu halk bu nedenle geriye çekiliyor yıllardır. Çünkü esas itibarıyla gerçek halk, ne devlet malına, ne memuruna zarar vermek istemeyecek duyarlılıktadır her zaman. Bunu bilenler çok iyi biliyor ve istedikleri zaman kullanıyorlar.
Gezi’de bulunduğum noktadan meydanı ve meydana çıkışları rahatlıkla izleyebiliyordum. Saat 4’e doğru iş makinelerinden bir tanesi tutuşturulmuştu ve bunu yapanlar ile engel olmak isteyenler arasında kavga çıktığını gördüm.
Tam da o sırada o noktayı yakından izliyordum. Alevlerin yükselmeye başlaması ile bir islim sesi duyarak irkildim ve genç arkadaşımı kolundan tutup hızla içeriye koştum. Arkadaşlarımın ve kafenin içindekilerin yangından haberi yoktu. Hepimiz birlikte kafeden dışarıya fırladık. Arkamızdan patlama sesi duyuldu. Sonrasında içerde bulunan bir iş makinası barikatları yıkarak dışarıya çıktı ve yangını söndürmeye çalıştı. İtfaiye çağırılmıştı, sesi duyulmaya başladı. Sabah olduğunda barikatlar arasından açık bulduğumuz bir noktadan toplu taşımaya ulaşarak eve döndük.
24 saat boyunca izlediğim şu ki; -provokasyonlar dışında- halkın eylemleri, kendisine türlü yollarla yapılan baskıya gösterdiği tepkidir. Bunun sakinleşmesi için yetkili olan kişilerin kışkırtıcı değil, kabul edici ve işbirliği yapan söylemleri olması gerekir.
Şu an halka karşı uygulanan tehditkar tavır, bu halkı daha da kötü eylemlere sürükleyecektir. Bu gerçeği görmemek, görememek, reddetmek çok kötü sonuçlara hizmet edecektir. Tüm yetkisi olanların, bunu görmeyene göstermek adına uyanmasını ve uyarmasını diliyorum.
Basının tek bir kanaldan yayında olmas ının çok büyük sakıncaları vardır. Basın gerçek görevini yapmayınca sosyal medyada her türlü yalan ve kışkırtma kol gezmektedir. Sağduyu ve gerçek işbirliği zamanıdır. Basının tarafsız görev zamanıdır.
Son saatlerde liselerin de sokağa dökülmesi haberi gelmeye başladı, bu durumu iyice kötüleştirecektir. Çocuklarımız korunmalıdır bu durumdan. Sesini duyurmaya çalışan herkese her türlü şiddetten ve yıkıcılıktan uzak durma çağrısı yapılmalıdır. Tüm liderler toplanmalı ve ortak kararlarla bu milletin çocuklarının kıyımı durdurulmalıdır.
Bu ülkenin çocukları etkiyi görünce tepki göstermeyi bildiği gibi, sağduyuyu görünce susmayı da bilir. İstedikleri tek şey, diktatörlüğe giden durumun sona ermesidir. Dünyadaki hiçbir diktatörlük; halkları yok edememiştir. Bir anne ve vatandaş olarak bunu unutanlara hatırlatmanın bu kadar acı olmamasını dilerdim. Ama olmadı, olamadı işte!